Hayatın Hakikatine Yolculuk: Gafletten İmana

translator

Double-click

Select to translate

 

Hayatın Hakikatine Yolculuk: Gafletten İmana
​Bu makale, Bediüzzaman Said Nursî’nin eserlerinden seçilmiş vecizelerin ışığında, insanın hayat yolculuğunu, bu yolculukta karşılaştığı zorlukları ve onlara yüklenen manaları derinlemesine ele almaktadır. Her bir vecize, Kur’ân-ı Kerîm ayetleriyle desteklenerek, fânî dünyanın geçici zevklerinden ebedî hakikatlere uzanan bir tefekkür seyahati sunmaktadır.

​Gafletin Aldatıcı Zevki ve Musibetlerin Uyandırıcı Rolü

​Mesnevî-i Nuriye’den iktibas edilen bir vecize, insanın gaflete düşerek hayatın fânî zevklerine aldanmasının tehlikesine işaret eder:
​“Gaflet serinliğinde şek içinde zevk ettiğin lezzeti lezzet sanma! O zehirli baldır.” (Risale-i Nur, Mesnevi-i Nuriye)

​Bu söz, gafletin getirdiği rahatlık ve şüphe dolu lezzetlerin, aslında zehirli birer bal gibi olduğunu ifade etmektedir. Gaflet, insanın yaratılış gayesinden uzaklaşarak, dünya hayatının geçici hazlarına dalmasıdır. Bu durum, insanı asıl hedeften saptırır ve ahireti unutturur. Bu hakikate, Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle işaret edilmektedir:
​”Onlar, dünya hayatını sevip onu âhiret hayatına tercih ederler.” (İbrâhîm, 14/3)

​Bu ayet, gaflet içindeki insanın durumunu özetler. Ancak Cenâb-ı Hak, rahmetiyle insanı gaflet uykusundan uyandırmak için çeşitli vesileler yaratır. İşte bu noktada, ikinci vecize musibetlerin fonksiyonunu izah eder:
​”Musibetler, dergah-ı ilâhîye sevk etmek için birer kader kamçısıdır.” (Barla Lâhikası, 285)

​Bu vecize, musibetlerin birer ceza değil, bilakis insanın Allah’a yönelmesi için birer uyarıcı olduğunu anlatır. Tıpkı bir kamçının atı şahlandırması gibi, musibetler de insanı gafletten kurtararak, Allah’ın dergâhına sevk eder. Bu durum, Bakara Sûresi’nin 155. ayetinde müjdelenmektedir:
​”Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, biraz da mallardan, canlardan ve mahsullerden eksiltme ile imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele.” ( Bakara, 2/155)

​Bu ayet, musibetlerin bir imtihan olduğunu ve onlara sabrederek Allah’a yönelenlerin müjdeleneceğini ifade etmektedir. Bu, musibetlerin ardında yatan ilahî hikmeti ve rahmeti gösterir.
​İmanın Mahiyeti ve Olumsuzluğun Olumlu Yönü

​Üçüncü olarak, imanın ne kadar köklü ve muhkem bir gerçeklik olduğunu ortaya koymaktadır:
​”İman ise ilimdir, vücûdîdir, isbattır, hükümdür. Her bir menfî meselesi dahi bir müsbet hakikatin unvanı ve perdesidir.” (Şuâlar)

​Bu vecize, imanı sadece bir inanç olarak değil, aynı zamanda kesin bir ilim, varlığı açıkça ispatlanmış bir gerçeklik ve mutlak bir hüküm olarak tarif etmektedir. Dahası, menfî (olumsuz) görünen her şeyin bile aslında müsbet (olumlu) bir hakikati gizlediğini, yani olumsuzlukların birer perde olduğunu belirtir. Mesela, bir hastalığın getirdiği elem, bir manevi arınma ve terakki neticesine götürebilir. Bu durum, Allah’ın her şeyi zıddıyla yarattığı ve her şeyde bir hikmetin olduğu inancıyla uyumludur. Enfâl Sûresi’nin 24. ayeti bu durumu şu şekilde ifade etmektedir:
​”Ey iman edenler! Sizi, size hayat verecek şeye davet ettiğinde, Allah ve Resûlüne icabet edin.” (Enfâl, 8/24)

​Bu ayet, ilahî çağrının, yani imanın, manevi hayatın kaynağı olduğunu vurgular. İman, insanın en derin hakikatlerini anlamasına ve hayatına bir anlam katmasına vesile olur.

​Ölümün Hakikati ve Ebedî Buluşma

​Dördüncü olarak, ölümün fani dünya için bir fırak (ayrılık) değil, bilakis ebedî âlem için bir visal (kavuşma) olduğu hakikati vurgulanır:
​”Senin küçüklüğünden bu yaşına kadar, sevdiklerinden yüzde doksandokuzu sana dehşet veren kabristana göçmüşler. Bu dünyada kalan bir iki dostun var, onlar da oraya gidecekler. Dünyada vefatın fırak değil, visaldir; o ahbablara kavuşmaktır. Onlar, yani o ervah-ı bâkiye, eskimiş yuvalarını toprak altında bırakıp bir kısmı yıldızlarda, bir kısmı âlem-i berzah tabakatında geziyorlar diye ihtar edildi.” (Tarihçe-i Hayat, 123)

​Bu vecize, ölümün bir yok oluş değil, ruhların fani bedenlerinden ayrılarak ebedî hayata intikal etmesi olduğunu ifade etmektedir. Sevdiklerimizle olan ayrılığın geçici, onlarla ebedî âlemde buluşmanın ise kesin olduğunu müjdeler. Bu inanç, Müminlere hem teselli hem de hayatın asıl gayesinin fani dünya olmadığını idrak etme fırsatı verir. Âl-i İmrân Sûresi’nin 185. ayeti bu hakikati açıkça dile getirir:
​”Her canlı ölümü tadacaktır. Ve ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim ateşten uzaklaştırılıp cennete sokulursa, artık o kurtulmuştur. Dünya hayatı, aldatıcı bir menfaatten başka bir şey değildir.” (Âl-i İmrân, 3/185)

​Bu ayet, ölümün kaçınılmaz bir son olduğunu ve asıl hayatın ahirette başladığını beyan ederek, dünya hayatının geçiciliğini ve aldatıcılığını vurgular.

​Allah’ın İlim ve Kudretinin Sonsuzluğu

​Son vecizede, Allah’ın ilminin sonsuzluğuna ve her şeyi kuşattığına dair bir izah sunar:
​”Hiçbir şey ondan gizlenmesi kabil değildir. Perdesiz, güneşe karşı zemin yüzündeki eşya, güneşi görmemesi kabil olmadığı gibi; o Alîm-i Zülcelâl’in nur-u ilmine karşı eşyanın gizlenmesi, bin derece daha gayr-i kabildir, muhaldir. Çünkü huzur var. Yani her şey daire-i nazarındadır ve mukabildir ve daire-i şuhudundadır ve her şeye nüfuzu var.” (Mektubat)

​Bu vecize, Allah’ın Alîm-i Zülcelâl (mutlak ilim ve kudret sahibi) isminin tecellisini anlatmaktadır. Güneşin ışığı altında hiçbir şeyin gizlenemediği gibi, Allah’ın sonsuz ilminin nuru karşısında da hiçbir şeyin gizlenmesi mümkün değildir. Zira her şey, Allah’ın huzurunda, O’nun nazarında ve şuhudundadır. Bu, En’âm Sûresi’nin 59. ayetinde daha da net bir şekilde ifade edilir:
​”Gaybın anahtarları O’nun katındadır, O’ndan başkası onları bilemez. Karada ve denizde ne varsa hepsini O bilir. O’nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. Yerin karanlıklarındaki tek bir tane bile, yaş ve kuru hiçbir şey yoktur ki apaçık bir Kitap’ta olmasın.” (TDV Meali, En’âm, 6/59)

​Bu ayet, Allah’ın ilminin her şeyi kuşattığını ve hiçbir şeyin O’ndan gizlenemeyeceğini gösterir. Bu hakikat, Müminler için bir teselli kaynağı olurken, günahkârlar için bir uyarıdır.

​Makale Özeti

​Bu makale, Bediüzzaman Said Nursî’nin vecizelerinden yola çıkarak, hayatın temel hakikatlerini ele almıştır. Makale, insanın gafletin aldatıcı zevklerine kapılmasının bir zehir olduğunu ve bu durumdan musibetlerin birer “kader kamçısı” gibi uyarıcı rol oynayarak insanı Allah’a yönelttiğini izah etmiştir. İmanın sadece bir inanç değil, aynı zamanda ilim ve hüküm olduğunu ve olumsuz görünen her şeyin ardında olumlu bir hakikat gizlediğini belirtmiştir. Ayrıca, ölümün fani bir ayrılık değil, ebedî hayata bir kavuşma olduğunu ve sevdiklerimizle yeniden buluşma vesilesi olduğunu vurgulamıştır. Son olarak, Allah’ın ilminin her şeyi kuşattığını ve hiçbir şeyin O’ndan gizlenemeyeceğini, bu durumun da bir Mümin için güven, bir gaflet ehli için ise bir uyarı vesilesi olduğunu açıklamıştır. Bu hakikatler, hayatın geçiciliğini anlamamıza ve ebedî saadete yönelmemize rehberlik etmektedir.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
13/10/2025

 

 

Loading

No ResponsesEkim 13th, 2025