BERCESTE VE İZAHI – 4 –

BERCESTE VE İZAHI – 4 –

Çok sayıda yer alan bu kıymetli metinler, Divan Edebiyatı’nın zirve isimlerinden Fuzûlî, Şeyhülislâm Yahyâ ve Hâmî’nin beyitleri ile çağımızın en büyük tefekkür eserlerinden Risale-i Nur Külliyatı’ndan alınmış özlü hakikatleri bir araya getirmektedir. Bu eserler; aşkın mahiyeti, nefsin hilesi, kader karşısında duruş ve dünyanın geçiciliği gibi temel konuları ele alarak, insana derin bir manevi yol haritası sunar.
​Aşağıda, bu metinlerin iktibasları, izahları ve bunlardan hareketle kaleme alınmış, bütüncül bir hikmetli-edebî makale yer almaktadır:

​Aşktan Gelen Keder, İzzetle Terk Edilen Dünya ve Nefsin Hâinliği: Hakikat Yolunun Durağanları

​İnsan hayatı, deruni savaşlar, zahiri musibetler ve ebedi bir arayışla şekillenir. Bu karmaşık yolculukta, kimimiz dünyanın geçici sefahetine aldanır, kimimiz kaderin tokadıyla uyanır, kimimiz ise nefsin hileleriyle boğuşur. Kadim hikmet geleneğimizin ve asrın Kur’anî tefekkürünün mirasları olan bu seçme metinler, bu yolculuğun en kritik dönemeçlerini aydınlatır.

​1. Beyit: Aşığın Eğlencesi, Gam ve Keder (Şeyhülislâm Yahyâ)

​İktibas:
​{Def’-i gamda olmazız muhtâc-ı Câm-ı Cem gibi}}
{Âşıkız biz âşıka eğlence olmaz gam gibi}}
Şeyhülislâm Yahyâ

​İzah ve Açıklama:
Şeyhülislâm Yahyâ’ya ait bu beyit, hakiki aşkın getirdiği gam ve keder kavramına farklı bir boyut kazandırır.
• ​Def’-i Gamda: Kederi gidermekte.
• ​Muhtâc-ı Câm-ı Cem: Cem’in (efsanevi hükümdar) kadehine (şarap ve zevk unsuru) muhtaç olmak. Yani kederi gidermek için zahiri, geçici zevklere ihtiyaç duymak.
• ​Âşıkız biz: Biz hakiki âşıkız.
• ​Âşıka eğlence olmaz gam gibi: Gerçek âşık için, kederden daha büyük bir eğlence (manevi zevk) olmaz.
​Şair, dünyevi zevk ve eğlenceye (Cem’in kadehi) sığınarak kederden kaçan sıradan insanlara karşı, âşığın durumunun bambaşka olduğunu ifade eder. Gerçek âşık, özellikle aşk-ı ilahi yolunda, çektiği gamdan, yani ayrılık acısından, vuslat hasretinden ve çileden kaçmaz, aksine onu bir eğlence (manevi zevk, lezzet) gibi benimser. Çünkü o gam, maşuktan (Sevgiliden) gelen bir armağandır ve âşığın gönlünü sevgiliye yakın tutan tek şeydir. Bu anlayış, ıstırap ve çilenin manevi ilerleme için bir araç olduğu tasavvufi düşüncenin özüdür.

​2. Beyit: Nefsin Hilesi ve Emniyetsiz Hane (Hâmî)

​İktibas:
​{Bana hîç nefs-i emmâre gibi sû’-ı karîn olmaz}}
{Bu düzd-i hânenigînin mekri’nden kimse emîn olmaz}}
Hâmî

​İzah ve Açıklama:
Şair Hâmî’nin bu beyti, nefs-i emmârenin (kötülüğü emreden nefis) tehlikesini ve hilekârlığını keskin bir metaforla anlatır.
• ​Nefs-i Emmâre: İnsanı sürekli kötülüğe ve şehvete sürükleyen, iradenin zayıf hali.
• ​Sû’-ı Karîn Olmaz: Kötü bir arkadaş, kötü bir yoldaş olmaz.
• ​Düzd-i Hânenigîn: Ev hırsızı.
• ​Mekrinden Emin Olmaz: Hilesinden, tuzağından kimse güvende olamaz.
​Şair ilk mısrada, kişinin kendisine nefs-i emmâreden daha kötü bir arkadaş (sû’-ı karîn) bulamayacağını söyler. Nefis, kişinin en yakınıdır; sürekli fısıldar, yönlendirir ve kötülüğü telkin eder.
​İkinci mısra, bu nefsi bir ev hırsızına (düzd-i hânenigîn) benzetir. Ev hırsızı, dışarıdan gelen düşmandan daha tehlikelidir, çünkü zaten evin içindedir ve tüm sırları, zayıf noktaları bilmektedir. Aynı şekilde, nefs-i emmâre de insanın içindeki en büyük düşmanıdır. Hâmî, bu hilekâr (mekrinden) iç düşmandan kimsenin tamamen emîn olamayacağını vurgulayarak, mümini sürekli bir uyanıklığa ve nefis mücadelesine davet eder.

​3. Beyit: Aşkın Gerçek Amacı: Kevser mi, Vuslat mı? (Fuzûlî)

​İktibas:
​{Ben lebin müştakıyam zühhâd Kevser tâlibi}}
{Nitekim meste mey içmek hoş gelir hûşyâra su}}
Fuzûlî

​İzah ve Açıklama:
Fuzûlî’nin bu derin beyti, aşkın hedefi ile zâhidin (zahiri ibadet eden) hedefi arasındaki ince farkı anlatır.
• ​Lebin Müştâkıyam: Sevgilinin (metaforik olarak Allah’ın) sözüne, yani kelamına, tecellisine, huzuruna ve hakiki vuslatına talibim.
• ​Zühhâd Kevser Tâlibi: Zâhidler (zahiri dindarlar) ise Kevser’e (Cennet ırmağı, uhrevî mükâfat) talibtirler. Bu, onların niyetinin sadece cennete girmek olduğunu ima eder.
• ​Mest: Sarhoş (aşk ile sarhoş).
• ​Hûşyâr: Aklı başında, ayık.
​Fuzûlî, kendisinin bizzat Sevgili’nin vuslatına ve sözüne talip olduğunu, ancak zâhidlerin sadece Cennet’in maddi mükâfatı olan Kevser’i arzuladığını söyler.
​Bu durumu bir benzetmeyle açıklar: “Meste (sarhoşa) mey (şarap) içmek hoş gelir, hûşyâra (ayık olana) su.” Sarhoş, zevk ve coşku peşindedir; ayık olan ise hayatını sürdürmek için su gibi temel ve zaruri olana ihtiyaç duyar. Şair, zâhidleri sadece Kevser’i düşünen sarhoşlara, kendisini ise vuslatı (temel hakikati) isteyen ayık bir kişiye benzetir. Bu, aşkın, mükâfattan öte, doğrudan Maşuk’a ulaşmayı hedeflediği irfanî bir duruşun ifadesidir.

​4. İfade: Kader Karşısında Teslimiyet (Risale-i Nur Külliyatı)

​İktibas:
​{“Kaderden sana atılan bir musibet taşına maruz kaldığın zaman \
{İnna lillahi ve inna ileyhi raciun} söyle ve Merci-i Hakiki’ye dön, imana gel, mükedder olma. O seni senden daha ziyade düşünür.”}
Risale-i Nur Külliyatı

​İzah ve Açıklama:
Bu metin, kader ve musibet hikmetini tevhid (birlik) inancı ile açıklar.
• ​Musibet Taşı: Sıkıntı, hastalık, felaket gibi kaderden gelen her türlü zorluk.
• ​İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn: “Biz şüphesiz Allah’tan geldik ve şüphesiz O’na döneceğiz.” (Ayet-i Kerime) Bu, musibet anında teslimiyetin en yüce ifadesidir.
• ​Merci-i Hakiki’ye Dön: Gerçek Sığınak ve Başvuru Makamı olan Allah’a yönel.
• ​Mükedder Olma: Üzülme, kederlenme.
• ​O seni senden daha ziyade düşünür: Allah’ın şefkatinin, kulun kendisine olan merhametinden dahi üstün olduğu hakikati.
​Musibetler, bir ceza değil, bir terbiye ve hatırlatmadır. Kul, fani sebeplere takılıp kederlenmek yerine, Mutlak Sahip olan Allah’a sığınmalı ve O’nun sonsuz merhametine güvenmelidir. Bu teslimiyet, dahili huzuru (mükedder olmamayı) sağlar; çünkü O, kulunun menfaatini kulun kendisinden daha iyi bilendir.

​5. İfade: Dünyanın Sefahetini Terk Etmek (Risale-i Nur Külliyatı)

​İktibas:
​{“Yarın seni zillet ve rezaletlere maruz bırakmakla terkedecek olan dünyanın sefahetini bugün kemal-i izzet ve şerefle terkedersen pek aziz ve yüksek olursun. Çünkü o seni terketmeden evvel sen onu terkedersen, hayrını alır, şerrinden kurtulursun.”}
Risale-i Nur Külliyatı

​İzah ve Açıklama:
Bu metin, dünyaya karşı takınılması gereken onurlu tavrı ve iradeli olmanın getirdiği manevi kazancı anlatır.
• ​Yarın Seni Terkedecek: Ölümün kaçınılmazlığı ve dünyanın fani oluşu.
• ​Zillet ve Rezaletlere Maruz Bırakmak: Dünyanın geçici zevklerine (sefahet) kapılanların, ölüm anında veya ahirette düşeceği pişmanlık ve aşağılanma durumu.
• ​Kemal-i İzzet ve Şerefle Terketmek: İradeli bir seçimle, dünya meşgalelerine kapılmadan, nefsin arzularından yüz çevirmek.
• ​Hayrını Alır, Şerrinden Kurtulursun: Dünyanın helal olan nimetlerinden meşru ölçüde faydalanmak (hayrı), haram ve geçici olanlardan ise korunmak (şerri).
​Dünya, sahibini er ya da geç terk edecektir. Hikmet, onun tarafından zelilce terk edilmeyi beklemek yerine, bizzat kendisinin onu izzetle terk etmesindedir. Yani dünya sevgisini kalpten çıkarmaktır. Bu iradeli terk ediş, kişiye aziz ve yüksek bir makam kazandırır; çünkü kalbini fani olana değil, Baki olana yöneltmiştir.

​Hikmetli, İbretli ve Düşündürücü Makale: Aşkın Sınırları ve İzzetle Yaşama Sanatı

​Makale Başlığı: Merhamet Ağacında Açan Teslimiyet ve Nefsin Hileli Hanı
​İnsanın manevi yolculuğu, tıpkı bir şairin şiiri gibi, dahili bir gam ile başlar. Şeyhülislâm Yahyâ’nın dile getirdiği gibi, âşık için kederden daha güzel bir eğlence yoktur. Zira bu gam, sıradan insanların Cem’in kadehinde aradığı avunma değildir; bu, ilahi vuslatın özleminden kaynaklanan, ruhu yücelten kutsal bir derttir. Gerçek âşık, bu gamın değerini bilir, onu nefs-i emmârenin anlık heveslerine değişmez.
​Ancak bu yolculukta en sinsi engel, Hâmî’nin uyardığı gibi, dışarıda değil, kalenin içinde saklıdır: Nefs-i emmâre. O, düzd-i hânenigîndir (ev hırsızıdır). En yakın yoldaşımız ve aynı zamanda en kötü hasmımızdır. Hileleri ince, mekrleri derindir. Bu hırsızdan emin olmak mümkün değildir; bu yüzden sürekli bir teyakkuz ve mücadele zaruridir. Nefsini arındıramayan, gönlünü ilahi aşka hazırlayamaz.
​Nefis ve zâhid arasındaki ayrımı Fuzûlî keskin bir dille yapar. Bir yanda Cennet’in Kevser’ine talip olan ve amacı sadece mükâfat almak olan zahiri dindarlar (zühhâd), diğer yanda ise doğrudan Maşuk’un vuslatına (lebine) talip olan hakiki âşık vardır. Fuzûlî, Cennetin dahi Allah’ın rızasına ulaşmada bir perde olabileceğini ima ederek, aşkın amacının bizzat Zat’ı olduğunu gösterir.
​Bu yüksek gayeye ulaşmanın yolu, Risale-i Nur’un öğrettiği üzere, öncelikle dünya ile olan ilişkiyi izzetle kesmekten geçer. Dünya, sahibini terk etmeden önce onu terk eden kişi, kemal-i izzet ve şerefle aziz ve yüksek bir makama yükselir. Bu, iradeli bir seçimdir: Zillet ve rezalet içinde terk edilmektense, hayrını alıp şerrinden kurtulmak.
​Son olarak, bu arınma ve izzetli duruşun neticesi, kader karşısında tam bir teslimiyettir. Kaderden gelen musibet taşına maruz kalındığında, fani sebeplere takılıp kederlenmek yerine, “İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn” denilerek Merci-i Hakiki’ye dönülür. Bu teslimiyet, Allah’ın kulunu, kulun kendisinden daha ziyade düşündüğü merhamet sırrına dayanır. Bu, fani olan her şeyin şerrinden emin olmanın ve ebedi huzuru bulmanın yegâne yoludur.

​Makale Özeti

​Bu makale, Fuzûlî, Şeyhülislâm Yahyâ, Hâmî ve Risale-i Nur Külliyatı’ndan alınan altı temel hakikati birleştirerek, manevi mücadele ve teslimiyet konularını ele almıştır. Şeyhülislâm Yahyâ’nın beyti, hakiki âşığın gamı ve kederi bir eğlence (manevi lezzet) olarak benimsediğini ve geçici zevklere muhtaç olmadığını anlatır. Hâmî’nin beyti, nefs-i emmârenin bir ev hırsızı (düzd-i hânenigîn) gibi, insanın en büyük iç düşmanı olduğunu ve ondan sürekli sakınılması gerektiğini vurgular. Fuzûlî’nin beyti, aşkın gayesini Cennetin ödülü olan Kevser’den (zühhâdın hedefi) öteye, bizzat Maşuk’un vuslatına (lebi) yöneltir. Risale-i Nur’dan alıntılar ise bu manevi duruşun pratiklerini sunar: Kaderden gelen musibet karşısında “İnnâ lillahi” diyerek teslim olmak ve dünyanın sefahetini zilletle terk edilmeden önce, kemal-i izzet ve şerefle terk etmek. Bu bütünlük, insanın nefsine karşı uyanık, aşka sadık, dünyaya karşı izzetli ve kadere karşı teslim bir duruş sergileyerek ebedi kurtuluşa yürümesi gerektiğini öğütlemektedir.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

 

Loading

No ResponsesEkim 5th, 2025