Risale-i Nur Penceresinden İman ve Hayat Rehberi
Risale-i Nur Penceresinden İman ve Hayat Rehberi
Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ndan alınmış olan bu hikmetli ve düşündürücü metinler, insan hayatının temel meseleleri olan kader, ibadet, dünya hayatının geçiciliği ve ahiret konularına derin bir bakış sunmaktadır.
Hayat, insana ihsan edilmiş en büyük emanet ve aynı zamanda en çetin imtihan meydanıdır.
Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı, bu imtihan yolculuğunda akla ve kalbe rehberlik eden, asrın hastalıklarına Kur’an’ın eczahanesinden şifa sunan bir külliyattır.
Metinlerdeki derin manalı İktibaslar da bu rehberliğin temel taşlarını oluşturur. Her biri, insanın kendi varoluşu, Rabbi ile ilişkisi ve dünya hayatındaki duruşu hakkında kıymetli dersler ihtiva eder.
1. Kader Karşısında Teslimiyet ve Gerçek Merci
İktibas:
”Kaderden sana atılan bir musibet taşına maruz kaldığın zaman \mathbf{“\text{İnna lillahi ve inna ileyhi raciun}”} söyle ve Merci-i Hakiki’ye dön, imana gel, mükedder olma. O seni senden daha ziyade düşünür.”
İzah ve Açıklama:
Bu metin, kader ve musibet karşısında müminin takınması gereken tavrı veciz bir şekilde ifade eder. Musibet, bir ceza değil, bazen bir uyarı, bazen de manevi bir yükseliş vesilesidir.
“İnna lillahi ve inna ileyhi raciun” (Biz şüphesiz Allah’tan geldik ve şüphesiz O’na döneceğiz) ayeti, insanın Allah’a aidiyetini ve nihai dönüş yerinin O’nun katı olduğunu hatırlatır. Musibet anında bu hakikati idrak etmek, insanı geçici dünya hadiseleri karşısında metin kılar.
”Merci-i Hakiki” yani Gerçek Merci olan Allah’a dönmek, O’nun kudretine ve rahmetine sığınmaktır. Bu teslimiyet, kederlenmeyi, yani mükedder olmayı engeller. Çünkü metnin sonundaki derin hakikat, Allah’ın kulunu kulun kendini düşünmesinden daha ziyade düşündüğüdür. Bu, Allah’ın rahmetinin ve şefkatinin sonsuzluğunu gösteren, imanın en yüce teselli kaynağıdır. Musibetler, O’nun rahmet dairesinde bir terbiye, bir temizlik ve manevi bir yükseliş aracıdır.
2. Günahın Kalpte Açtığı Yaralar
İktibas:
”İşlediğimiz herbir günah, kafamıza giren herbir şüphe, kalp ve ruhumuza yaralar açar.
(Lem’alar 8.sh – Risale-i Nur)”
İzah ve Açıklama:
Bu İktibas, günah ve şüphenin sadece harici bir hata değil, bilakis insanın manevi varlığı üzerinde derin ve kalıcı hasarlar bırakan dahili bir yara olduğunu vurgular. Günahlar, nefsi kirletirken, imanı zedeleyen şüpheler ise akıl ve kalbin berraklığını bozar. Bedeni kesen bir bıçağın madden acı vermesi gibi, günah ve şüphe de kalp ve ruh âleminde manevi acılar, sıkıntılar ve karanlıklar meydana getirir.
İnsanın kalp ve ruhu, imanın, muhabbetin, huzurun ve hakikatlerin merkezidir. Bu merkezler yaralandığında, kişi kendini yalnız, huzursuz ve manen tükenmiş hisseder. Bu tespit, insanın yaptığı her eylemin ve düşündüğü her şüphenin, sadece dış dünyaya değil, en çok da kendi özüne etki ettiğini, bu yüzden manevi sağlığın korunmasının ne kadar hayati olduğunu ortaya koyar.
3. Dünyayı Terk Etmenin İzzeti
İktibas:
”Yarın seni zillet ve rezaletlere maruz bırakmakla terkedecek olan dünyanın sefahetini bugün kemal-i izzet ve şerefle terkedersen pek aziz ve yüksek olursun.
Çünkü o seni terketmeden evvel sen onu terkedersen, hayrını alır, şerrinden kurtulursun.
Risale-i Nur Külliyatı’ndan”
İzah ve Açıklama:
Bu parça, dünya ve ahiret dengesini, özellikle de dünyaya karşı takınılması gereken tavrı anlatır. Dünya hayatı ve onun cazip görünen geçici zevkleri (sefahet), bir vefa borcu olmaksızın, bir gün mutlaka sahibini zillet ve rezaletler içinde bırakarak terk edecektir; bu, ölüm gerçeğidir.
Ancak metin, bu kaçınılmaz sona karşı bir strateji sunar: Dünyayı sen terket. Yani, nefsin geçici arzularını, günahlı eğlenceleri ve dünya sevgisini kalbinden çıkar. Bu iradeli terk ediş, kişiye kemal-i izzet ve şeref kazandırır. Dünya, seni muhtaç, yaşlanmış ve çaresiz bir halde bırakmadan önce sen ondan yüz çevirirsen, onun hayırlı (geçici, helal) yönünden istifade etmiş, şerli (haram, fani) yönünden ise kurtulmuş olursun. Bu, pasif bir terk ediş değil, aksine manevi bir üstünlük ve yüksek bir azizlik kazanma eylemidir.
4. Yaratıcının Kapısında Aciz Bir Kul
İktibas:
”Ey bu yerlerin Hakîmi! Senin bahtına düştüm. Sana dahalet ediyorum ve Sana hizmetkarım ve Senin rızanı istiyorum ve Seni arıyorum.”
Risale-i Nur Külliyatından
İzah ve Açıklama:
Bu ifade, insanın Yaratıcısı karşısındaki acziyetini ve teslimiyetini en içten şekilde dile getiren bir yakarıştır. Bütün yerlerin yegane sahibi ve hikmetle yöneteni olan Hakim-i Mutlak’a yöneliş vardır. “Senin bahtına düştüm,” ifadesi, acizliğini, kimsesizliğini ve tamamen O’nun himayesine sığınışını belirtir.
Dahil olmak, O’nun kapısına sığınmak ve iltica etmektir. Bu yakarışın temelinde, sadece sığınma değil, aynı zamanda hizmetkar olma şuuru yatar. İnsanın yaratılış gayesi olan rızaya ulaşma arzusu, onu “Seni arıyorum” niyazına götürür. Bu, kulu maddi ve manevi tüm hedeflerinin merkezine Allah’ın rızasını koymaya sevk eden, hakiki kulluğun özünü yansıtan bir duadır.
5. Haşri İnkar Edenin Körlüğü
İktibas:
”Ey haşir ve neşri inkâr eden kafasız! Ömründe kaç defa cismini tebdil ediyorsun! Sabah ve akşam elbiseni değiştirdiğin gibi her senede bir defa tamamıyla cismini tebdil ve tecdid ediyorsun, haberin var mıdır? Belki her senede, her günde cisminden bir kısım şeyler ölür, yerine emsali gelir. Bunu hiç düşünemiyorsun! Çünkü kafan boştur. Eğer düşünebilseydin, her vakit âlemde binlerce numuneleri vukua gelen haşir ve neşri inkâr etmezdin. Doktora git, kafanı tedavi ettir!”
Mesnevi-i Nuriye – Bediüzzaman Said Nursi
İzah ve Açıklama:
Bu sert ancak uyarıcı metin, haşir (yeniden diriliş) ve neşr (yayılış) hakikatini inkâr edenlere yöneliktir ve Mesnevi-i Nuriye’nin keskin üslubunu yansıtır. Haşri inkâr eden, kendi vücudundaki değişim mucizesini göremeyen kişidir.
Metin, insanın bedeninin, hücrelerinin sürekli yenilenmesi ve bir kısmının ölüp yerine yenilerinin gelmesi hadisesini, küçük bir haşir ve neşir numunesi olarak sunar.
Kendi vücudunu bile baştan aşağı yenilemeye Kadir olan bir Kudret, kâinatı baştan yaratmaya elbette kadirdir. Bu apaçık delilleri görememek, sadece akıl eksikliği (kafan boştur) değil, aynı zamanda manevi bir körlüktür. Bu körlük, mantık ve delil dinlemediği için, müellif ironik bir dille “Doktora git, kafanı tedavi ettir!” diyerek, bu inkarın ne kadar büyük bir zihin hastalığı olduğunu çarpıcı bir şekilde ifade eder.
Makale Özeti
Bu makale, Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ndan alınan beş ayrı İktibası inceleyerek, imanın temel prensiplerini ve mümince bir duruşu açıklamaktadır.
İlk olarak, kader ve musibet karşısında Allah’a teslimiyetin (Merci-i Hakiki’ye dönüş ve “İnna lillah” demenin) en büyük teselli ve manevi yükseliş vesilesi olduğu anlatılmıştır.
İkinci olarak, işlenen günahlar ve kalbe düşen şüphelerin manevi varlıkta derin yaralar açtığı ve ruh sağlığını tehdit ettiği vurgulanmıştır.
Üçüncü kısım, ölümle kişiyi terk edecek olan dünyanın geçici zevklerini (sefaheti), izzet ve şerefle terk etmenin, yani kalben ondan yüz çevirmenin insana manevi bir yükseklik kazandıracağını ifade eder. Dördüncü İktibas, kulun Hakim-i Mutlak olan Allah’a acziyetle sığınıp, O’nun rızasını arayan bir hizmetkar olma şuurunu yansıtan içten bir duadır.
Son olarak, haşir ve neşri inkâr edenlere, kendi vücutlarındaki sürekli yenilenme mucizesinin (küçük haşir numunesinin) kâinat çapındaki büyük dirilişe en büyük delil olduğu, bu gerçeği görememenin ise manevi bir akıl hastalığı olduğu çarpıcı bir şekilde izah edilmiştir.
Tüm bu İktibaslar, iman, teslimiyet, kulluk ve ahiret inancı ekseninde birleşerek, insanın dünya hayatını anlamlandırmasına ve ebedi kurtuluşa yönelmesine rehberlik eder.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com