Âlemin Tek Ustası ve Mahlukatın Memuriyeti
Âlemin Tek Ustası ve Mahlukatın Memuriyeti
İktibas:
”Bir saray gibi şu âlemin, bir şehir gibi şu memleketin, tek bir ustası vardır ve o usta, her şeyi idare eden yalnız odur. Hiçbir cihette noksaniyeti yoktur. Bize görünmeyen o usta, bizi ve her şeyi görür ve sözlerini işitir. Bütün işleri mucize ve harikadır. Bütün bu gördüğümüz ve dillerini bilmediğimiz şu mahluklar onun memurlarıdır.”
(Sözler) – Bediüzzaman Said Nursi
İzah ve Açıklama:
Bu veciz söz, kâinatın ve içindeki her şeyin, tesadüfen var olmadığını, aksine sonsuz bir kudret, ilim ve hikmet sahibi olan bir Usta tarafından planlandığını ve idare edildiğini anlatır. Kâinat, “bir saray gibi” benzetmesiyle, içindeki her bir detayın birbiriyle uyumlu ve estetik bir sanat eseri olduğunu vurgular. Bir şehir gibi olan bu “memleket” (dünya) de, plansız bir kaos değil, aksine en ince ayrıntısına kadar yönetilen, hiçbir noksanlığı olmayan bir düzendir. Bu Usta, yani Yaratıcı, bize görünmese de her şeyi görür, her şeyi işitir ve her işi bir mucize ve harika niteliğindedir.
Bu anlayışa göre, tabiatta gördüğümüz ve dillerini anlamadığımız her bir varlık, örneğin bir kelebek, bir ağaç, bir kuş veya bir karınca, aslında O’nun emrinde çalışan birer memurdur. Bunlar, kendi iradeleriyle değil, ilahi bir iradenin sevk ve idaresiyle hareket ederler. Bu bakış açısı, insana etrafındaki her şeye sadece madde gözüyle değil, ilahi bir sanatın ve hikmetin tecellisi olarak bakmayı öğretir. Bu idrak, insanı kâinat karşısında aciz bırakmaz, aksine bu muazzam düzeni yaratan Kudret’e karşı bir hayranlık ve tevekkül hissi uyandırır.
Ya Muqallibel Qulub: Kalplerin Sebatı ve Duası
İktibas:
يَا مُقَلِّبَ الْقُلُوبِ ثَبِّتْ قَلْبِي عَلَى دِينِكَ
“Ey kalpleri hâlden hâle çeviren Allâh’ım! Benim kalbimi dînin üzerinde sâbit kıl!”
[Tirmizî, Kader 7, Daavât 90, 124]
İzah ve Açıklama:
Bu, Peygamber Efendimiz’in (s.a.s) sıkça tekrarladığı ve büyük önem atfettiği bir duadır. Arapça “Mugallibel Gulub” ifadesi, “kalpleri evirip çeviren” anlamına gelir. Bu, insan kalbinin ne kadar değişken ve değişkenliğe açık olduğunu vurgular. İnsan, bir an imanının zirvesinde iken, bir sonraki an şüpheye, nefsani arzulara veya dünya cereyanlarına kapılıp savrulabilir. İman, her zaman korunması ve beslenmesi gereken hassas bir nimettir.
Bu dua, kalbin bu değişkenliğinin farkında olan bir müminin acziyetini ve tüm gücü Yüce Yaratıcı’dan istediğini gösterir. “Sebat”, yani sâbit kalmak, istikamet üzere olmak, sadece dünyevi işler için değil, özellikle iman ve din yolunda en büyük hedef olmalıdır. Bu dua, kişiye sadece sözle değil, tüm benliğiyle Allah’a yönelmesi gerektiğini hatırlatır. O’nun izni olmadan kalbin din üzerinde sabit kalmasının mümkün olmadığını ve bu sabitliğin sürekli bir dua ve çaba gerektirdiğini öğretir. Bu, Müslümanın hayat boyu en büyük gayretlerinden birinin, kalbini her türlü sapkınlıktan ve şüpheden koruyarak imanında sebat etmek olduğunu gösterir.
Âhireti İnkar Etmenin İmkânsızlığı
İktibas:
”Evet âhireti inkâr etmek isteyen adam, evvelce bütün dünyayı bütün hakaiikiyla inkâr etmeli. Yoksa, dünya bütün hakaiikiyla, yüzbin lisanla onu tekzib ederek bu yalanında yüzbin derece yalancılığını isbat edecek.”
BEDİÜZZAMAN – Asa-yı Musa – 180
İzah ve Açıklama:
Bediüzzaman’ın bu ifadeleri, ahiretin inkârının ne kadar mantıksız ve imkânsız bir iddia olduğunu ortaya koyar. O’na göre, ahireti inkâr etmek, sadece basit bir inançsızlık değil, aynı zamanda kâinatın temel düzenini ve hakikatlerini inkâr etmeyi gerektirir. Dünya, içinde adaletsizliğin, haksızlığın, iyiliğin karşılığını bulamadığı nice hadiselerin yaşandığı bir yerdir. Vicdan, akıl ve adalet duygusu, bu dünyadaki eksiklerin ve tamamlanmamış işlerin bir başka âlemde muhakkak tamamlanacağını fısıldar.
Eğer ahiret yoksa, dünyadaki tüm bu hikmetler, adalet mekanizmaları ve sebepler-sonuçlar zinciri anlamsızlaşır. Bir çiçeğin ölümü, bir canlının yok oluşu, bir zalimin cezasız kalması, bir mazlumun ahı… Tüm bunlar, ahiret inancıyla bir anlam ve çözüm bulur. Bu metin, kâinattaki her bir varlığın, her bir olayın, adeta “yüzbin lisanla” ahiretin varlığını ispat ettiğini ve onu inkâr edenin aslında kâinatın tüm hakikatlerini yalanladığını söyler. Bu, inkâr edenin kendi iç dünyasında da büyük bir çelişki ve boşluk yaşadığını gösterir.
Siyaset Cereyanlarına Karşı Birlik ve Sebat
İktibas:
”Sakın, sakın! Dünya cereyanları, hususan siyaset cereyanları ve bilhâssa Harice bakan cereyanlar sizi tefrikaya atmasın. Karşınızda ittihad etmiş dalâlet fırkalarına karşı perişan etmesin!”
Kastamonu Lâhikası-122
İzah ve Açıklama:
Bu uyarı, özellikle günümüz dünyasında çok büyük bir önem taşır. Bediüzzaman, dünya meselelerinin, özellikle siyasetin ve dış güçlerin etkisiyle ortaya çıkan fikir akımlarının, Müslümanları bölüp parçalamasına karşı bir ikazda bulunur. “Tefrika”, yani ayrılık ve bölünme, İslam ümmetinin en büyük zaaflarından biridir. Siyasetin ve dışa bakan cereyanların, insanları ortak paydada birleşmek yerine birbirine düşman etme potansiyeli yüksektir.
Metin, Müslümanları, kendi iç çekişmelerinden uzak durmaya çağırır. Zira karşımızda “ittihad etmiş dalâlet fırkaları” vardır. Yani, hakikate karşı olan ve yıkıcı amaçlar güden güçler, birlik ve beraberlik içinde hareket ederken, Müslümanların kendi aralarındaki küçük farklılıklar yüzünden parçalanması büyük bir perişanlığa ve kayba yol açar. Bu söz, Müslümanlara, ortak hedefler doğrultusunda birleşmenin ve asıl düşmanla mücadele etmenin önemini hatırlatır. Siyasetin geçici ve değişken atmosferi yerine, imanın ve hakikatin kalıcı ve birleştirici gücüne sarılmayı öğütler.
Allah Yolunda Mücadele Edenlere İlahi Müjde
İktibas:
”Cenab-ı Hak şu âyet-i kerimede bakınız mücahidlere neler va’dediyor: وَالَّذِينَ جَاهَدُوا فِينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَا وَإِنَّ اللَّهَ لَمَعَ الْمُحْسِنِينَ Meal-i şerifi: ‘Bizim uğrumuzda mücahede edenlere mutlaka yollarımızı gösteririz. Ve hiç şüphe yok ki, Allah muhsinlerle -Allah’ı görür gibi ibadet eden mücahidlerle- beraberdir.'”
Asa-yı Musa – 258
İzah ve Açıklama:
Bu ayet-i kerime, Allah yolunda gayret gösterenlere yönelik muazzam bir ilahi vaat ve teşviktir. “Mücahede”, sadece savaşmak değil, aynı zamanda nefisle, şeytanla, cehaletle ve her türlü kötülükle mücadele etmektir. Ayet, bu mücahedeyi yapanlara iki büyük müjde verir: Birincisi, Allah’ın onlara yollarını göstermesidir. İnsan, hayat yolculuğunda birçok kez bocalayabilir, hangi yöne gideceğini bilemeyebilir. Ancak Allah, kendi uğrunda çabalayanlara doğru yolu, hikmetli kararları ve çıkış yollarını lütfeder.
İkinci müjde ise, Allah’ın mücahidlerle beraber olmasıdır. Bu beraberlik, maddi ve manevi bir destek, bir güç ve bir huzur kaynağıdır. Ayette, bu beraberliğin özellikle “muhsinlerle” olduğu vurgulanır. Muhsin, “ihsan” makamına ulaşmış, yani Allah’ı görür gibi ibadet eden, O’nun her an kendisini gördüğü bilinciyle yaşayan kimsedir. Bu, mücadeleyi sadece dış bir eylem olmaktan çıkarıp, derin bir manevi bilinç ve ihlasla yapılması gerektiğini belirtir. Bu ayet, tüm zorluklara ve engellere rağmen, hak yolunda mücadele etmenin en büyük dayanağının, Allah’ın vaadi ve O’nun beraberliği olduğunu gösterir.
Makale Özeti
Bu makale, fani dünya ile ebedi hayat arasındaki dengeyi, manevi ve ahlaki sorumlulukları ele alan beş farklı konuyu incelemektedir.
İlk olarak, kâinatın tesadüfen var olmadığı, her şeyin hikmet sahibi bir Usta tarafından idare edildiği ve tüm varlıkların O’nun memuru olduğu belirtilmiştir.
İkinci kısım, “Ya Mugallibel Gulub” duası üzerinden, insan kalbinin değişkenliğini ve imanda sebat etmenin sürekli bir dua ve bilinç gerektirdiğini anlatmıştır.
Üçüncü olarak, ahiret inancını inkâr etmenin, kâinatın ve dünyanın tüm hakikatlerini yalanlamak anlamına geldiği ve bu durumun mantıksızlığı vurgulanmıştır.
Dördüncü başlık, siyaset gibi dünya cereyanlarının tefrika ve perişanlığa yol açmaması için birlik ve beraberliğin önemine değinmiştir.
Son olarak, “Allah yolunda mücahede edenlere” yönelik ilahi vaatler incelenmiş, Allah’ın muhsinlerle beraber olacağı ve onlara doğru yolu göstereceği müjdesi verilmiştir.
Makale, tüm bu konuları birbirine bağlayarak, insanın bu dünyadaki hayatını bir gaye ve hikmet bilinciyle yaşaması gerektiğini, bu yolculukta ilahi rehberliğin ve manevi istikametini korumanın hayati önem taşıdığını vurgulamaktadır.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com