Basın Özgürlüğü ve Medyanın Rolü: ‘Dünyaya Vicdan Seslenişi’

  1. Basın Özgürlüğü ve Medyanın Rolü: ‘Dünyaya Vicdan Seslenişi’

    ​ “Dünyaya Vicdan Seslenişi” manşetiyle çıkan bir gazete sayfası. Bu başlık, küresel meselelere vicdanlı bir duruş sergilediğine işaret ediyor.
    Diğer manşetler ise “Gazze’deki savaşı bitireceğiz”, “Soykırımı haykırdı” .
    ​Bu manşetler, medyanın gündem oluşturma ve kamuoyunu yönlendirme gücünü ortaya koyuyor. Gazeteler, belirli olaylara nasıl bakılması gerektiğini belirleyen birer ayna faaliyeti görür. Bu ayna bazen gerçeği olduğu gibi yansıtırken, bazen de siyasi duruşa göre şekillenir. “Vicdan” ve “soykırım” gibi güçlü kelimelerin kullanımı, okuyucunun duygusal tepkisini hedefler ve bir tarafın haklılığını vurgular. Bu durum, basın yayın organlarının sadece haber veren değil, aynı zamanda ideolojik bir duruşu temsil eden araçlar olduğunu gösterir.
    ​Tarih boyunca gazeteler, krallıkların düşüşünden, devrimlerin fitilini ateşlemeye kadar sayısız olaya yön vermiştir. Günümüzde ise bu etki, dijital medya platformları aracılığıyla daha da geniş bir kitleye ulaşmaktadır. Ancak bu etki, beraberinde bir sorumluluk da getirir. Medya, bir milletin vicdanı olabildiği gibi, kutuplaşmanın ve yalan haberlerin de aracı olabilir. Bu nedenle, bir haberi okurken sadece başlığa değil, ardındaki niyet ve olayın bütünlük açısına da odaklanmak gerekir.

    ​2. Siyasi Söylemin Gücü: ‘Biz Kaybettirdik, Kaybettireceğiz’

    ​Bir diğeri ise, Saadet Partisi hatibi Hasan Damar’a atfedilen bir söz yer alıyor: “İstanbul’da 120 bin oy aldık, AK Parti 15 bin oyla kaybetti. Biz kaybettirdik, kaybettireceğiz. Bunu herkes bilsin.”
    Bu ifade, sadece bir siyasi durum tespiti değil, aynı zamanda siyasi rekabetin ve ittifakların karmaşık yapısını ortaya koyan bir beyandır.
    ​Bu sözler, siyasetteki gücün sadece kazanmaktan ibaret olmadığını, aynı zamanda rakibe kaybettirme yeteneğinde de yattığını gösteriyor. Hasan Damar’ın bu çıkışı, kendi partisinin sandıktaki etkisini vurgularken, aynı zamanda siyasi rakiplerine karşı bir tehdit ve meydan okuma ihtiva ediyor. Bu durum, siyasetteki pragmatik ve sonuç odaklı yaklaşımları gözler önüne seriyor. İbretlik olan yanı ise, bazen en büyük zaferin, kendi doğrudan kazanımınızdan ziyade, rakibinizin kaybıyla elde edildiğini düşünmektir.
    Dünyevi ve uhrevi sorumluluğu da beraberinde getirmektedir.
    ​Tarih, bu tür rekabetlerin örnekleriyle doludur. Roma’da Sezar’a karşı kurulan ittifaklar, Osmanlı’da taht kavgaları ve günümüzdeki siyasi manevralar, bu “kaybettirme” stratejisinin ne kadar eski ve köklü olduğunu gösterir. Bu söz, siyasetin satranç gibi oynanan bir oyun olduğunu hatırlatır; her hamle, karşı tarafın olabilecek adımları hesaplanarak yapılır. Ancak bu tür stratejiler, uzun vadede halkın güvenini sarsabilir ve siyasi iklimi kutuplaştırabilir. Siyasetin asıl amacının hizmet etmek olduğu gerçeği, bu tür manevralar gölgesinde kalabilir.

    ​3. Bürokratik Duyarsızlık: Karikatürün Dili

    ​Karikatürde, bir vatandaşın büyük bir terlikle temsil edilen “Başkan”a hitaben “BAŞKANIIIM! SUYUMUZ YOOOK! ÇÖPLEEER! HER YER ÇÖP DOLDUU!” diye dert yandığı, “Başkan”ın ise “İyi de, ben ne yapabilirim ki?” şeklinde cevap verdiği görülüyor.
    ​Bu karikatür, bürokratik duyarsızlığı, halktan kopukluğu ve yönetimdeki “ben bilirim” tavrını mizahi bir dille eleştiriyor. Büyük terlik metaforu, gücün ve yetkinin kibirli, hatta hantal bir şekilde kullanılmasını simgeliyor. Başkan’ın soruna çözüm üretmek yerine pasif bir tutum sergilemesi, yetkililerin halkın sorunlarına kayıtsız kalabildiği gerçeğine işaret ediyor. Bu durum, yönetim ve halk arasındaki uçurumu dramatik bir şekilde ortaya koyuyor.
    ​Bu karikatür, bize yönetimde empati ve sorumluluk duygusunun ne kadar önemli olduğunu hatırlatıyor. Tarihte, halkının sorunlarına sağır kalan yöneticilerin sonu genellikle trajik olmuştur. Fransız İhtilali’nin temelinde yatan en önemli nedenlerden biri, halkın açlık ve sefaletine duyarsız kalan kraliyet ailesidir. “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” sözü, bu duyarsızlığın tarihe kazınmış en acı örneğidir. Karikatür, çağlar ötesi bir ibreti günümüze taşıyor: Yönetenlerin görevi, yalnızca makamlarında oturmak değil, halkın dertlerine çare bulmaktır. Aksi halde, o makamlar bir terlikten farksız hale gelir ve faaliyetini yitirir.

    ​4. Umut ve İnancın Makamı: Abdurrahim Karakoç’tan Şiirsel Bir Makale

    ​Merhum şair Abdurrahim Karakoç’a atfedilen şu dizeler yer alıyor: “Fil çoğalsın.. Ebabilden umut kesilmez / Firavun azsa da, Nilden umut kesilmez / Zalimler ölmüyor diye ye’se kapılma / Sabret hele.. Azrailden umut kesilmez.!”
    Bu dizeler, dini ve edebi imgelerle süslenmiş, derin bir inanç ve umut mesajı taşıyan bir makaledir.
    ​”Fil çoğalsın.. Ebabilden umut kesilmez” dizesi, Kuran’da geçen “Fil Vakası”na gönderme yapar. Ebrehe’nin Kâbe’yi yıkmak için ordusuyla geldiği ve Allah’ın, “ebabil kuşları” vasıtasıyla bu orduyu yok ettiği olay, en büyük gücün bile ilahi kudret karşısında aciz kalacağını simgeler. Bu dize, dünyevi gücün büyüklüğüne aldanmamayı ve en çaresiz anlarda bile ilahi yardımdan umudu kesmemeyi öğütler.
    ​”Firavun azsa da, Nilden umut kesilmez” dizesi ise, Hz. Musa kıssasına bir göndermedir. Firavun’un zulmü ne kadar artarsa artsın, Nil Nehri’nin suları dahi bir kurtuluş vesilesi olabilir. Bu, zulmün ve zorbalığın karşısında bile inancın ve sabrın tükenmemesi gerektiğini anlatır.
    ​”Zalimler ölmüyor diye ye’se kapılma / Sabret hele.. Azrailden umut kesilmez.!” dizeleri ise, makalenin en can alıcı kısmıdır. Zalimlerin dünyada cezasız kaldığına dair duyulan hayal kırıklığı ve umutsuzluk karşısında bir teselli ve uyarıdır. İnsan, bazen ilahi adaletin tecelli etmediğini düşünerek yeise düşebilir. Ancak bu dizeler, her canlının bir sonu olduğunu ve en büyük adaletin, ölümle geleceğini hatırlatır. Bu, fani dünyanın gelip geçiciliğini ve mutlak adaletin yalnızca Allah’a ait olduğunu vurgular.
    ​Bu dizeler, zorluklar karşısında dirayetli olmanın, inançlı kalmanın ve asla umutsuzluğa kapılmamanın bir manifestosudur. Tarih boyunca nice Firavunlar, Ebreheler gelip geçti. Ancak onların zulmü sona ererken, inananların umudu daima diri kaldı. Bu, sadece bir şairin kalbinden dökülen sözler değil, aynı zamanda çağları aşan bir bilgelik ve inanç dersidir.

    ​Makale Özeti

    ​Bu makale, dört farklı yazıları analiz ederek medyanın manipülasyon gücünden, siyasetin rekabetçi yapısına, bürokrasinin halktan kopukluğundan, inanç ve umut kavramlarının derinliğine uzanan konuları ele almaktadır. İlk olarak, “Dünyaya Vicdan Seslenişi” manşeti üzerinden medyanın ideolojik rolü ve kamuoyu oluşturmadaki etkisi incelenmiştir.
    İkinci olarak, “Biz kaybettirdik, kaybettireceğiz” sözü, siyasi stratejilerin karmaşıklığını ve gücün sadece kazanmakla değil, aynı zamanda rakibe kaybettirmekle de ilişkili olduğunu göstermektedir.
    Üçüncü olarak, “Başkan” karikatürü, bürokratik duyarsızlığı mizahi bir dille eleştirerek, yönetimde empati ve sorumluluğun önemine dikkat çekmektedir.
    Son olarak, Abdurrahim Karakoç’a atfedilen şiirsel dizeler, tarihi ve dini göndermelerle harmanlanmış bir şekilde, en büyük zorluklar karşısında bile umudu ve inancı korumanın önemini vurgulamaktadır. Her bir konu, kendi içinde edebi, tarihi ve ibretlik unsurları barındırarak, okuyucuya derin düşünme imkanı sunmaktadır.

    Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

Loading

No ResponsesEylül 25th, 2025