Varlığın İmtihanı ve Hakikatin Işığı

Makale: Varlığın İmtihanı ve Hakikatin Işığı
​Hayat, kimi zaman akıntıya karşı kürek çekmek gibidir; zorluklarla dolu, meçhul ve yorucu. Ancak bu zorluklar, aynı zamanda ruhumuza derinlik katan, bizi dönüştüren imtihanlardır. Bu imtihanlara ve hayatın farklı veçhelerine dair derin ve düşündürücü hakikatleri barındırıyor.

​İtaat ve İmtihan: Yaratılışın Özü

​Allah’ın (c.c.) Hz. Adem’e secde etme emrine karşı gelerek, ‘Sana emrettiğimde seni secde etmekten alıkoyan nedir?’ sorusuna maruz kalan İblis’in durumu, itaat ve isyan arasındaki ince çizgiyi gözler önüne seriyor. Bu ayet, insanın yaratılış gayesini, yani Allah’a kul olmayı ve O’nun emirlerine mutlak bir teslimiyet göstermeyi vurgular.
​İblis, kendini ateşten yaratılmış, Adem’i ise çamurdan yaratılmış görerek üstünlük iddia etti. Bu kibir ve gurur, onu ebedi bir helake sürükledi. Bu olay, bize kibir, isyan ve cehaletin birleştiğinde ne kadar yıkıcı olabileceğini gösterir. İnsan, kendi nefsini ve aklını mutlak hakikat sanarak ilahi emirlere karşı geldiğinde, İblis’in düştüğü duruma düşebilir. Bu nedenle, tevazu ve teslimiyet, hakikate ulaşmanın yegâne yollarıdır.

​Her Şeyde Bir Güzellik Vardır

​Kainattaki her şeyin iki tür güzelliği vardır:

‘Her şeyde, hattâ en çirkin görünen şeylerde, hakikî bir hüsn ciheti vardır. Evet, kâinattaki her şey, her hâdise, ya bizzat güzeldir, ona hüsn-ü bizzat denilir; veya neticeleri cihetiyle güzeldir ki, ona hüsn-ü bilgayr denilir.’

​Bu ifade, görünüşte kötü veya çirkin gibi duran olayların bile içinde bir hayır barındırdığını anlatır. Örneğin, bir hastalığın getirdiği zorluklar, kişiyi sabır, şükür ve manevi arınma gibi güzelliklere ulaştırabilir. Kışın çetin soğukları, baharın eşsiz canlılığının habercisidir. Yani, bazen doğrudan göremediğimiz güzellikler, olayların sonuçlarında veya uzun vadeli etkilerinde ortaya çıkar. Bu bakış açısı, bizi olaylara daha geniş bir perspektiften bakmaya ve her durumda Allah’ın hikmetini aramaya davet eder. Bu, umutsuzluğa düşmeden yaşamanın ve her anın bir ders olduğunu anlamanın anahtarıdır.

​İman ile Gelen Hoşnutluk

​Bir diğeri ise, iman nimetinin ne kadar değerli olduğunu ve bu nimete sahip olan birinin hayatın tüm aşamalarını hoş karşılayabileceğini belirtiyor: ‘Madem iman gibi hadsiz derecede kıymettar bir nimet bizde vardır. İhtiyarlık da hoştur, hastalık da hoştur, vefat da hoştur. Nâhoş bir şey varsa o da günahtır, sefahattir, bid’atlardır, dalâlettir.’

​İman, zorlukları hafifleten bir kalkan gibidir. İhtiyarlığın getirdiği zayıflık, hastalıkların verdiği sıkıntı ve hatta ölümün kendisi, iman ehli için birer imtihan ve manevi yükseliş vesilesidir. Çünkü onlar, bu zorlukların sonunda Rablerine kavuşacaklarını ve bu dünyadaki geçici sıkıntıların, ebedi mutluluğun habercisi olduğunu bilirler. Makalenin vurguladığı gibi, gerçek “nâhoş” şeyler, yani tatsız ve kötü olanlar, Allah’ın rızasına uymayan günahlar ve sapkınlıklardır.

​Duaya Verilen Karşılık: Kırık Kalplerin Gücü

​Duaların gücüne ve özellikle de çaresiz kalmış, kalbi kırık insanların dualarının büyük tesirine dikkat çeken ifadede:

‘Bilahassa muztar olanların dualarının büyük bir tesiri vardır… Demek dualara cevap veren zât, bütün mahlûkata hâkim-dir. Öyle ise bütün mahlûkata dahi Hâlık’tır.’

​Dua ile Allah arasında kurulan doğrudan ve sarsılmaz bağı anlatır. Bir dertten kurtulmak için çaresizce yapılan dua, yani muztar kalan birinin duası, ilahi kudretin harekete geçmesine sebep olabilir. Bu durumu, “kırık bir tahta parçası üzerindeki fakir ve kalbi kırık bir masumun duası” ile denizin fırtınasının dinmesi gibi mucizevi bir örnekle somutlaşıyor. Bu örnek, Allah’ın dualara cevap veren, tüm varlıkların sahibi ve yaratıcısı (Halık) olduğunu gösterir. Dua, bu nedenle bir güçsüzlük değil, aksine en büyük güçtür.

​Yeterince Verilen Ömür: Düşünmenin Sorumluluğu

​İnsanların düşünmek ve ibret almak için yeterli bir ömre sahip olduğunu vurgulayan ayette:

‘Size, düşünebilecek kimsenin düşünebileceği kadar ömür vermedik mi?’ (Fâtır Sûresi, 37. Ayet).

​Bu ayet, ömrün sadece nefes alıp vermekle geçen bir zaman dilimi olmadığını, aksine bir tefekkür ve sorumluluk dönemi olduğunu ifade eder. İnsan, kendisine verilen bu hayatı, etrafındaki ilahi işaretleri, evrendeki mükemmel düzeni ve kendi varlığını sorgulamak için kullanmalıdır. Eğer insan, kendisine verilen bu yeterli ömrü düşünmeden, boş bir şekilde geçirirse, büyük bir fırsatı kaçırmış olur. Bu, her birimizin hayatı boyunca sürekli kendimize sormamız gereken bir sorudur.

​Ebedi Aşkın Ardından Gitmek

​Hz. Muhammed’in (s.a.v.) eşsiz makamını ve O’nun manevi rehberliğini vurgulayan ifadede:

‘Binaenaleyh İncil’de Ahmed, Tevrat’ta Ahyed, Kur’an’da Muhammed ismiyle müsemma, iki cihanın güneşi, kabrin arka tarafında milyonlarca Farukî Ahmedler ile muhat olarak sakindir. Onların ziyaretlerine gitmek için niye acele etmiyoruz? Geri kalmak hatadır.’

​Bu metin, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) sadece bir peygamber değil, aynı zamanda tüm peygamberlerin ve kitapların müjdelediği bir zat olduğunu anlatır. “İki cihanın güneşi” olarak nitelenmesi, onun getirdiği ilahi ışığın hem bu dünyayı hem de ahireti aydınlattığını gösterir. Bu yazı, bizi ahirete ve ebedi hayata hazırlanmaya, dünyevi meşguliyetleri bir kenara bırakarak manevi rehberliğin peşinden gitmeye teşvik eder. Bu, dünya hayatında uyanık olmanın ve asıl varış yerinin ahiret olduğunu hatırlamanın bir yoludur.

​Makalenin Özeti

​Bu makale, farklı derin anlamlı metinleri bir araya getirerek hayatın manevi veçhelerini irdelemektedir.

İlk olarak, Allah’a itaat ve teslimiyetin önemi vurgulanarak, kibir ve isyanın sonuçları ele alınmıştır.

İkinci olarak, görünüşteki kötülüklerin bile içinde bir hayır barındırdığı ve bu duruma “hüsn-ü bilgayr” denildiği anlatılmıştır.

Üçüncü olarak, iman nimetinin yaşlılık, hastalık ve ölüm gibi zorlukları nasıl hoş kıldığından bahsedilerek, asıl kötü olanın günahlar olduğu belirtilmiştir.

Ardından, çaresiz insanların duasının gücü ve Allah’ın dualara cevap verici (Halık) olduğu açıklanmıştır.

Beşinci olarak, insanın düşünmek ve tefekkür etmek için yeterli bir ömre sahip olduğu ve bu ömrü boş geçirmemesi gerektiği hatırlatılmıştır.

Son olarak, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) ebedi makamı ve ona tabi olmanın önemi üzerinde durulmuştur.

Genel olarak, makale, bu hayatın bir imtihan olduğu ve bu imtihanı anlamak için iman, tefekkür ve teslimiyetin kilit rol oynadığına dikkat çekmektedir.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesEylül 20th, 2025