Zerrede Tecelli Eden Sıfatlar

  1. Zerrede Tecelli Eden Sıfatlar

    ​”Her bir zerrede, Vâcibü’l-Vücud’un sıfatlarını farz etmek lâzım geliyor. Çünkü, nakıştaki kemal, san’attaki hüsn o sıfatları ister.”
    – Risale-i Nur

    ​İzah ve Açıklama

    ​Bu söz, evrenin ve içindeki her şeyin, hatta en küçük zerresinin bile, Allah’ın varlığını ve sıfatlarını gösteren birer delil olduğunu anlatır. “Vâcibü’l-Vücud” ifadesi, varlığı zorunlu ve kendinden olan Allah’ı ifade eder. İkinci cümlede yer alan “nakıştaki kemal” (kusursuzluk) ve “san’attaki hüsn” (güzellik) ifadeleri, yaratılıştaki düzenin, estetiğin ve mükemmelliğin bir tesadüf eseri olamayacağını, ancak sonsuz bir ilim, kudret ve iradeye sahip olan bir Yaratıcı’nın eseri olabileceğini vurgular.
    Bir sanat eseri, sanatçısının yeteneğini ve özelliklerini gösterdiği gibi, kâinattaki her bir zerre de, onu yaratanın sonsuz sıfatlarını yansıtır.

    ​2. Dünyanın Fâniliği ve Kalbin Yönelişi

    ​”Dünya madem fânidir, değmiyor alâka-i kalbe.”
    – Risale-i Nur Külliyatı’ndan

    ​İzah ve Açıklama

    ​Bu söz, dünyanın gelip geçici, kalıcı olmayan (fâni) yapısına dikkat çekerek, bu fani olanın insan kalbinin derin ve sınırsız sevgisine (alâka-i kalbe) layık olmadığını belirtir. Kalp, yapısı gereği sonsuzluğu ve ebedi olanı arzular. Fani olan dünyaya, onun malına, mülküne, makamlarına veya güzelliklerine tam bir sevgiyle bağlanmak, kalbin bu fıtratına aykırıdır. Bu tür bir sevgi, er ya da geç hayal kırıklığına ve acıya yol açar, çünkü sevilen her şey bir gün sona erecektir. Bu nedenle, kalbin sevgi enerjisi, ancak sonsuz ve baki olan Allah’a yöneltilmelidir.

    ​3. Gençliğin ve Lezzetlerin Geçiciliği

    ​”Herşey gibi, elbette gençliğin dahi lezzetleri gidecek.”
    – Risale-i Nur Külliyatı’ndan

    ​İzah ve Açıklaması

    ​Bu söz, gençliğin ve beraberinde getirdiği tüm zevk ve eğlencelerin geçici olduğunu hatırlatır. İnsan, gençlik döneminde kendini güçlü, dinamik ve geleceğin kendisi için sınırsız lezzetler barındırdığını düşünür. Ancak, bu dönemin lezzetleri de diğer her şey gibi geçicidir. Bu geçicilik, insana gençlik enerjisini ve zamanını nasıl kullanması gerektiği konusunda bir uyarı niteliğindedir. Fani lezzetlerin peşinden koşmak yerine, bu gücü baki âlemi kazanmak için kullanmanın önemini vurgular. Gençlik lezzetlerinin sona ereceği gerçeği, kişiyi daha derin ve kalıcı bir anlam arayışına sevk etmelidir.

    ​4. Allah’ın Sıfatları ve Onların Gereği

    ​”Nihayetsiz celâl ve izzet, edepsizlerin te’dibini ister. Nihayetsiz kerem, nihayetsiz ikram ister. Nihayetsiz rahmet, kendine lâyık ihsan ister.”
    – Risale-i Nur Külliyatı’ndan

    ​İzah ve Açıklama

    ​Bu söz, Allah’ın farklı sıfatının (Celâl ve İzzet, Kerem, Rahmet) kendi varlıkları gereği neyi gerektirdiğini anlatır. “Nihayetsiz celâl ve izzet” (sonsuz yücelik ve şeref), O’nun azametine saygı duymayan, O’na karşı edepsizce davrananların bir ceza görmesini (te’dibini) gerektirir. Bu, ilahi adaletin bir tecellisidir. “Nihayetsiz kerem” (sonsuz cömertlik), kendi keremine uygun sonsuz nimetler (ikramlar) vermeyi ister. Bu, cennetin varlığına işaret eder.
    Son olarak, “Nihayetsiz rahmet” (sonsuz merhamet), kendi büyüklüğüne yakışan sonsuz lütufları (ihsanı) bahşetmeyi gerektirir. Bu, Allah’ın rahmetinin kuluna olan sonsuz cömertliğini gösterir.
    Bu üç cümle, Allah’ın farklı sıfatlarının hem uyarıcı hem de müjdeleyici yönlerini bir arada sunar.

    ​5. Hasedin Kendi Kendini Yakması

    ​”Hased ve kıskançlıkta öyle bir muaccel ceza var ki, O hased, hased edeni yakar.”
    – Uhuvvet Risalesi -38, Risale-i Nur

    ​İzah ve Açıklaması

    ​Bu söz, kıskançlık duygusunun (hased) insana hemen, peşin olarak (muaccel) bir ceza verdiğini ifade eder. Hased, başkasının sahip olduğu bir nimeti çekememek ve o nimetin elinden gitmesini arzu etmektir. Bu duygu, ilk olarak, en çok haset eden kişinin kalbine azap verir. Haset eden kişi, sürekli bir huzursuzluk, mutsuzluk ve içten bir yanma hali yaşar. Bu, başkasına zarar vermeye yönelmeden önce, kendi iç dünyasını zehirleyen bir ateştir. Bu nedenle, haset, başkasına zarar vermek için duyulan bir duygu olmasına rağmen, en büyük zararı yine haset eden kişiye verir. Bu, hasedin manevi bir hastalık olduğunu ve acilen tedavi edilmesi gerektiğini vurgular.

    ​Makale: Varlık, Dünya ve Kalbin Hakikati

    ​İnsan, kâinatın sırrını çözmeye çalışan, varoluşun anlamını arayan bir varlıktır. Bu arayışta, gözle görülen her bir zerreden, kalbin en derin duygularına kadar her şey, bu büyük tablonun parçalarını oluşturur. Risale-i Nur’daki bu hikmetli sözler, bu tabloyu farklı açılardan aydınlatarak, bize varlığın hakikatini, dünyanın fâniliğini ve insana ait duyguların manevi dinamiklerini anlatır.
    Bu makale, her bir sözü kendi açısından ele alarak, varoluşun gizemini ve insanın bu düzendeki yerini anlamaya çalışacaktır.

    ​1. Zerrede Gizlenen Azamet ve Sanat

    ​Kâinatta tesadüfe yer yoktur; her şey, en küçük atomdan en büyük galaksiye kadar, belirli bir düzen ve ahenk içinde işler. “Her bir zerrede, Vâcibü’l-Vücud’un sıfatlarını farz etmek lâzım geliyor. Çünkü, nakıştaki kemal, san’attaki hüsn o sıfatları ister.” sözü, bu büyük gerçeği ortaya koyar. Bir sanatçının eserindeki incelik, onun yeteneğini ve ustalığını gösterdiği gibi, kâinattaki mükemmellik de onu yaratana işaret eder. Bir atomun karmaşık yapısı, bir kar tanesinin eşsiz deseni veya bir çiçeğin rengindeki ahenk, ancak sonsuz bir ilim, kudret ve irade sahibi olan bir Vâcibü’l-Vücud’un eseri olabilir. Bu, bize, her şeye dikkatle bakmamız gerektiğini, çünkü her zerrenin ardında Yaratıcının varlığının ve sıfatlarının bir mührü olduğunu hatırlatır.

    ​2. Dünya: Kalbin Fani Aşkı

    ​İnsan kalbi, fıtraten sonsuzluğa meyleder. Ancak dünya, bu meyli tatmin edecek bir yer değildir. “Dünya madem fânidir, değmiyor alâka-i kalbe.” sözü, bu fani dünyanın aldatıcı cazibesine karşı bir uyarıdır. Dünya, bir konaklama yeri, bir imtihan sahasıdır; asıl vatanımız değildir. Fani olan bir şeye kalpten bağlanmak, sonunda kaçınılmaz bir hüsrana yol açar. Bir fırtınanın getirdiği kum taneleri gibi, dünyanın güzellikleri de gelip geçicidir. Bu yüzden, insan kalbinin sevgisi, ancak baki ve sonsuz olan Allah’a yöneltilmelidir. Bu, kalbin fıtratına uygun bir yöneliş olup, manevi huzur ve doyumu beraberinde getirir. Kalbi dünyevi bağlardan kurtarmak, onu özgürleştirmek ve gerçek sahibine teslim etmektir.

    ​3. Gençliğin Lezzetleri: Geçici Bir İllüzyon

    ​Gençlik, hayatın en dinamik ve en zevkli dönemi olarak anlaşılır. Ancak bu lezzetler, tıpkı bir rüya gibi, bir gün sona erecektir. “Herşey gibi, elbette gençliğin dahi lezzetleri gidecek.” sözü, bu kaçınılmaz gerçeği hatırlatır. Hayatın bu kısa devresindeki lezzetler, kalıcı mutluluğu vaat etmezler. Asıl lezzet, gençliğin getirdiği enerjiyi ve gücü, baki bir hayata yatırım yapmakta bulmaktır. Eğer gençlik, sadece fani lezzetlerin peşinde heba edilirse, geriye sadece pişmanlık ve boşluk kalır. Gençliğin lezzetlerinin geçici olduğu bilinci, insana bu değerli zamanı en verimli şekilde kullanma sorumluluğunu yükler.
    ​4. İlahi Adalet, Kerem ve Rahmet

    ​Allah’ın sıfatları, sadece birer isimden ibaret değildir, aynı zamanda varlığın işleyişini belirleyen ilkelerdir. “Nihayetsiz celâl ve izzet, edepsizlerin te’dibini ister. Nihayetsiz kerem, nihayetsiz ikram ister. Nihayetsiz rahmet, kendine lâyık ihsan ister.” sözü, bu ilkelerin üç farklı boyutunu açıklar. Sonsuz bir yücelik ve şeref, ancak ona karşı saygısızca davrananların cezalandırılmasını gerektirir, bu da adaletin tecellisidir. Sonsuz cömertlik, layık olanlara sonsuz nimetler vermeyi, yani cenneti gerektirir. Ve nihayet, sonsuz merhamet, kendi merhametine yaraşır lütuflar ve bağışlamalar sunmayı gerektirir. Bu üç cümle, Allah’ın hem korkulan (celâl) hem de umut edilen (rahmet) bir Rab olduğunu vurgular ve insanı hem adaletinden sakınmaya hem de rahmetine sığınmaya teşvik eder.

    ​5. Hased: Kendi İç Ateşini Yakmak

    ​Hased, insan ruhunun en yıkıcı hastalıklarından biridir. “Hased ve kıskançlıkta öyle bir muaccel ceza var ki, O hased, hased edeni yakar.” sözü, bu hastalığın en belirgin özelliğini gözler önüne serer. Haset eden kişi, başkasının başarısından veya nimetinden dolayı duyduğu acı ve öfkeyle kendi iç dünyasını cehenneme çevirir. Bu, manevi bir ateş gibidir; başkasını yakmayı arzularken, ilk olarak kendisini kavurur. Haset, kişiyi sürekli bir mutsuzluk ve huzursuzluk içinde bırakır, çünkü başkasının mutluluğu onun için bir azap kaynağına dönüşür. Bu nedenle, haset, sadece başkalarına değil, en çok haset eden kişiye zarar veren bir duygudur. Bu hastalıktan kurtulmanın tek yolu, Allah’ın taksimine razı olmak ve başkasının nimetine sevinmektir.

    ​Sonuç ve Özet

    ​Bu makale, Bediüzzaman Said Nursi’nin hikmetli sözleri ışığında, varoluşun temel hakikatlerini, insanın dünya ile olan ilişkisini ve ruhi hastalıkların sonuçlarını ele almıştır.
    Her bir zerre, Allah’ın sonsuz sanatının bir isbatıdır. Dünya fani olduğu için, kalbin derin sevgisine layık değildir. Gençliğin zevkleri de dahil olmak üzere her şey geçicidir ve bu gerçek, insana zamanını baki olan için kullanma sorumluluğu verir. Allah’ın sıfatları, hem adaleti hem de sonsuz rahmeti gerektirir. Ve son olarak, haset, başkalarına zarar vermeden önce haset edenin kendisini yakan manevi bir ateştir. Bu sözler, bizlere fani olandan baki olana yönelmeyi, her şeyde bir hikmet aramayı ve kalbimizi manevi hastalıklardan korumayı öğütler.

    Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

Loading

No ResponsesEylül 17th, 2025