Nur-u akıl, kalpten gelir
Nur-u akıl, kalpten gelir
Zulmetli münevverler bu sözü bilmeliler: Ziya-yı kalpsiz olmaz nur-u fikir münevver.
O nur ile bu ziya mezcolmazsa zulmettir, zulüm ve cehli fışkırır. Nurun libasını giymiş bir zulmet-i müzevver.
Gözünde bir nehar var, lâkin ebyaz ve muzlim. İçinde bir sevad var ki bir leyl-i münevver.
O içinde bulunmazsa o şahm-pare göz olmaz, sen de bir şey göremez. Basîretsiz basar da para etmez.
Ger fikret-i beyzada süveyda-i kalp olmazsa halita-i dimağî ilim ve basîret olmaz. Kalpsiz akıl olamaz.
* * *
Dimağda meratib-i ilim muhtelifedir, mültebise
Dimağda meratib var; birbiriyle mültebis, ahkâmları muhtelif. Evvel tahayyül olur, sonra tasavvur gelir,
Sonra gelir taakkul, sonra tasdik ediyor, sonra iz’an oluyor, sonra gelir iltizam, sonra itikad gelir.
İtikadın başkadır, iltizamın başkadır. Her birinden çıkar bir halet: Salabet itikaddan,
Taassub iltizamdan, imtisal iz’andan, tasdikten iltizam, taakkulde bîtaraf, bîbehre tasavvurda.
Tahayyülde safsata hasıl olur, mezcine eğer olmaz muktedir. Bâtıl şeyleri güzel tasvir etmek, her demde
Safi olan zihinleri cerhdir hem idlâli.
* * *
Hazmolmayan ilim telkin edilmemeli
Hakiki mürşid-i âlim koyun olur, kuş olmaz. Hasbî verir ilmini.
Koyun verir kuzusuna hazmolmuş musaffâ sütünü.
Kuş veriyor ferhine lüab-âlûd kayyını.
* * *
1) “Nur-u akıl, kalpten gelir” — terimler, temel fikir ve izah
Ana fikir (tek cümle):
Akılın (fikrî nûrunun) hakikî aydınlığı, kalbin manevi kabiliyetinden (kalp-nurundan) doğar; dışarıdan kazandırılan bilgi, kalpteki aydınlanma yoksa fayda yerine zarar verir.
Terimler ve nüanslar
Kalp (qalb): RN dilinde yalnızca fizikî organ değil; bilginin ilmî, irfânî, duygusal ve iradî olarak içten tutulduğu mânevî merkezdir. Kalp, ilmi “hazmetme”, anlamlandırma ve hakikate yönelme gücünü taşır.
Akıl / dimağ / fikir: Bilginin kavranması ve mantıkî işlemler. Tek başına akıl bilgi üretebilir ama o bilginin ruhî olgunluğa dönüşmesi için kalpte yankı (nur) gerekir.
Basar vs. Basîret: “Basar” dış gözlem/görüş; “basîret” iç göz/derin idrak. Basîret kalbin aydınlığıyla ilişkilidir.
Detaylı izah
- Görünen aydınlık — iç karanlık: “Gözünde bir nehar var, lâkin ebyaz ve muzlim” ifadesi, dışarıdan gelen bilgi, kültürel eğitim, entelektüel yetenek vs. olabilir; fakat insanın içi — niyeti, rûhî hâli, kalbi — karanlıksa bu dış aydınlık hakikate dönmez. Dış görüntü “aydın” görünse de hakikat açısından karanlık (muzlim) kalır.
- Nurun libasını giymiş zulmet (müzevver zulmet): Bediüzzaman sıkça uyarır: ilim ve güzel sözle süslenen ama kalpte iman/ihlas yoksa — o ilmî kabiliyet bir zulüm aracı hâline gelir; kibir, nadanlık, fitne çıkar.
- “Kalpsiz akıl olamaz”: Akılın yetkinliği, kalbin nuruyla ölçülür. Hadislerde de “kalbin önemine” işaret edilir (ör. “bedende bir parça et vardır…”). Bu demektir ki bilgiyi hem nakletme hem hazmetme, hâl-amel bağlamına koyma kalp işi.
- Basîretsiz basar para etmez: Bir kimse çok bilgi görebilir, okumalar yapabilir; fakat basîret (iç idrak) yoksa bu bilgi insanın fiilî hayrına dönmez.
Manevî ve nazarî dayanak (kısa):
Hakikî marifet, kalbin aydınlanmasıyla olur. Kur’ân-ı Kerîm ve sahih hadislerde kalbin imanın, tefekkürün merkezi olduğunu vurgulayan pek çok yer vardır; bu ilke RN perspektifine uygundur.
Pratik neticeler / eğitim-terbiye
Bilgiyi öğretirken niyet ve manevi arındırmaya dikkat edilmeli: ilmî eğitim yanında zikir, tefekkür ve ahlâk terbiyesi verilmelidir.
Kendi öğrenme pratiğinizde “niyet”i, muhabbeti, rûhî muhasebeyi eksik etmeyin; bilgiyi sınayan ve kemale erdiren hâller kalpte olur.
Zihin kanalları açık ama kalp karanlık ise önce kalbin eğitimi (dua, zikir, Kur’ân tadabbur, samimiyet) tercih edilir.
—
2) “Dimağda merâtib-i ilim muhtelifedir” — basamaklar, etkileri ve tehlikeler
Merâtib (basamaklar) — sözsel eşleme ve kısa tanım
- Tahayyül (imajinasyon): Zihinde tasvir, tahayyül üretimi; başlangıç düzeyi.
- Tasavvur (tasavvur): Cevherlerin kavramsal temsili; daha düzenli imge.
- Taakkul (muhakeme/akıl yürütme): Nazari ve usulî düşünce.
- Tasdik (tasdîk): Kabul/ikna aşaması.
- İz’an (derin idrâk): Sadece kabul değil, içten kavrayış—işleyen anlayış.
- İltizam (sorumluluk-bağlılık): Kavramın hayatî timsaline bağlanmak, fiile geçme sadakati.
- Itikad (sabit inanç): Artık taviz verilmez, şuurda yer etmiş iman.
Her basamağın mahsûlü / hali
İtikad → salâbet (sabitlik, kuvvet): Sağlam itikat insanı sarsılmaz kılar.
İltizam → taassub (saplantı/katılık): Bağlılık tavırları iyiye de kötüye de dönebilir; iltizam, eğer esnek akılla beslenmezse taassuba dönüşür.
İz’an → imtisal (taklit-uyuşma?): Gerçek idrak bazen kişinin tabiatında bir taklit veya tabi olma hâli doğurur; burada kast edilen, idrak edilenin yaşantıda tezahürü olabilir.
Taakkulde bîtaraf (tarafsızlık), tasavvurda bîbehre (sahipsiz/sığ): RN burada “her mertebenin kendine mahsus fayda ve asarı, fakat birinin tek başına egemen olması tehlikeli olabilir” der.
Tahayyülün tehlikesi:
Tahayyül eğer aklî denetimden geçmezse “safsata” üretir; güzel sunulan safsatalar zihinleri aldatır. Bu yüzden hayal gücünün zihinleri saptırabileceğine dikkat çekilir.
Pratik örnekler
Bir toplumsal fikir (örneğin bir ideoloji) başlangıçta tahayyül ve tasavvur düzeyinde cazip görünür; taakkul ve tasdikten geçmemiş bir kitle iltizam hâline gelirse taassuba dönebilir.
Akademide ya da dinî çevrede “güzel temsiller” (retorik, metaforlar) ikna edebilir; ancak bunlar taakkul ve iz’an sınavından geçmezse tehlikelidir.
Eğitimsel sonuç
Öğretim planı mertebeleri göz önünde tutmalı: önce tasavvur sağlamlaştırılmalı, ardından taakkul ve tasdik ile iz’an hedeflenmeli; en sonra iltizam ve itikadın dengeli, esnek kalması sağlanmalı.
Bilhassa gençleri tahayyülde bırakmak (sadece cazip hikâyeler, dramatik sunumlar) yanlış yönlendirir; sistemli usulî eğitim ve kalp terbiyesi gereklidir.
—
3) “Hazmolmayan ilim telkin edilmemeli” — öğretim sanatının metaforu ve prensipleri
Metaforun açılımı
Mürşid-i âlim koyun olur, kuş olmaz: Koyun misali mürşid; sakin, sabırlı, yavrusu için sindirilmiş, besleyici süt verir. Kuş misali “hazmı zor” veya ruhi hazım sağlamayan şeyler verir; havada uçan, sindirilmesi zor söylemler.
Hasbî verir ilmini / koyun verir kuzusuna hazmolmuş musaffâ sütünü: Hakiki mürşid, talebesinin kapasitesine göre ilmi “hazmettirir”; bilgi önce içselleşir, sonra dışsallığa dönüşür.
Kuş veriyor ferhine lüab-âlûd kayyını: Kuşun verdiği, sindirilmeyen, belki zehirli, yıkıcı şeylere benzetilir — bilgi zehirleyici olabilir.
Pedagojik prensipler
- Miktar-seviyeye uygunluk: Talebenin dimağ-kalp mertebesine göre bilgi dozajı ayarlanmalı. Aşırı ve hazmsız bilgi ruhî-manevî zarar verir.
- Hazmetme süreci: Bilgi aktarımı sonrası içselleştirme için zaman, ibadet, tefekkür, pratik verilmeli. Bilgi sadece zihne doldurulmamalı; hâle dönüştürülmeli.
- Şakird-mürşid ilişkisi: Rehber, talebenin ne kaldırabileceğini bilir; aceleyle derin meseleleri vermek yerine basamaklandırır.
- Çürüme/zehir tehlikesi: Hazmedilmemiş ilim, kibir, taklit veya istismara açık radikal tutumlar doğurur.
Neden bu önemlidir? (risale perspektifi)
Pratikte “ilmî marifet” ile “ihlaslı amel” bir arada yürümelidir. Bilginin içtimai ve bireysel faydası, onun hazmedilip kalbe yerleşmesine bağlıdır. Kendi dönüştürücü gücünü kaybetmiş bilgi, şeklen aydınlatsa da hakikatte zarar verir.
Uygulama önerileri (öğretmen ve öğrenci için)
Öğretmen: Talebenin seviyesini tespit et, kısa-uzun vadeli hedefler koy, tekrar ve pratik yollarıyla ilmi sindir. Metafor, örnek, uygulama, zikir, hâl analizi kullan.
Öğrenci: Yeni öğrenilen her fikri kalbe sor: Bu niçin? Bu davranışa nasıl geçecek? Gecelik tefekkür ve fiilî pratikle bilgiyi imtihan et.
Toplumsal eğitim: Kur’an tefekkürünü, zikir kültürünü, ahlâkî muamelâtı ihmal etmeden teorik ilmi verin.
—
Kısa sonuç ve uygulanabilir özet (3 maddede)
- İlim, önce kalbe girmeli: Akılın ışığı, kalbin nuruyla parlak olur; aksi hâlde bilgi gösterişten öteye gidemez.
- Zihin mertebeleri bilinerek eğitilmeli: Hayal ve tasvir aşamasında bırakılan zihinler safsataya açık; taakkul ve iz’anla ilerleten eğitim esastır.
- Öğretim dozajı ve hazmetme şarttır: Hakikî mü’şîd-şekilde bilgi verilmeli; talebe içselleştirene dek telkin devam etmeli; hazmedilmeyen bilgi telkini zararlı olur.
*****
Metin, üç ana bölüme ayrılıyor:
- **Nur-u akıl, kalpten gelir**: Aklın nurunun kalpten geldiği, kalp ve akıl arasındaki ilişki, basiret ve basar farkı.
2. **Dimağda meratib-i ilim muhtelifedir, mültebise**: Aklın bilgi mertebeleri ve bu mertebelerin özellikleri.
3. **Hazmolmayan ilim telkin edilmemeli**: Gerçek bir âlimin (mürşidin) ilmi nasıl aktarması gerektiği.
Şimdi her bölümü ayrı ayrı, geniş ve detaylı bir şekilde izah edelim.
—
### **1. Nur-u Akıl, Kalpten Gelir**
**Metin:**
> Nur-u akıl, kalpten gelir
> Zulmetli münevverler bu sözü bilmeliler: Ziya-yı kalpsiz olmaz nur-u fikir münevver.
> O nur ile bu ziya mezcolmazsa zulmettir, zulüm ve cehli fışkırır. Nurun libasını giymiş bir zulmet-i müzevver.
> Gözünde bir nehar var, lâkin ebyaz ve muzlim. İçinde bir sevad var ki bir leyl-i münevver.
> O içinde bulunmazsa o şahm-pare göz olmaz, sen de bir şey göremez. Basîretsiz basar da para etmez.
> Ger fikret-i beyzada süveyda-i kalp olmazsa halita-i dimağî ilim ve basîret olmaz. Kalpsiz akıl olamaz.
**İzah:**
Bu bölüm, aklın nurunun kalpten geldiğini, kalp ve akıl arasındaki ilişkiyi, basiret (kalbin görmesi) ile basar (gözün görmesi) arasındaki farkı ve kalpsiz bir aklın eksikliğini ele alıyor. Ana fikir, gerçek bilginin ve hikmetin, kalp ve aklın birleşimiyle ortaya çıktığıdır.
- **“Nur-u akıl, kalpten gelir”**: Aklın nuru, yani hakikati görme ve anlama kabiliyeti, kalpten kaynaklanır. Kalp, iman, vicdan ve maneviyatın merkezidir. Akıl, bu manevi nur olmadan hakikati tam anlamıyla kavrayamaz.
- **“Zulmetli münevverler bu sözü bilmeliler: Ziya-yı kalpsiz olmaz nur-u fikir münevver”**: “Zulmetli münevverler”, yani dıştan aydınlanmış gibi görünen ama içten karanlık olan kişiler (örneğin, sadece akli bilgiye dayanan materyalist düşünürler) bu gerçeği anlamalıdır. Kalbin ziyası (manevi aydınlık) olmadan, aklın nuru (fikir) gerçek anlamda aydınlık olamaz. Kalpsiz bir akıl, eksik ve yanıltıcıdır.
- **“O nur ile bu ziya mezcolmazsa zulmettir, zulüm ve cehli fışkırır. Nurun libasını giymiş bir zulmet-i müzevver”**: Kalbin nuru ile aklın ziyası birleşmezse, ortaya çıkan karanlık (zulmet) olur. Bu karanlık, zulmü (adaletsizliği) ve cehli (cahilliği) doğurur. Kalpsiz bir akıl, nurun kılıfına bürünmüş sahte bir aydınlık (zulmet-i müzevver) üretir. Bu, modern dünyada seküler felsefelerin veya materyalist ideolojilerin hakikat gibi sunulmasını eleştirir.
- **“Gözünde bir nehar var, lâkin ebyaz ve muzlim. İçinde bir sevad var ki bir leyl-i münevver”**: Gözde bir gündüz (nehar) vardır, ama bu gündüz beyaz ve karanlıktır (ebyaz ve muzlim). Gözün içinde bir siyahlık (sevad, yani göz bebeği) vardır ki, bu bir aydınlık gecedir (leyl-i münevver). Burada, gözün görme yetisinin göz bebeğine bağlı olduğu belirtiliyor. Göz bebeği, fiziksel olarak siyah görünse de, görmeyi sağlayan nurani bir öz taşır.
- **“O içinde bulunmazsa o şahm-pare göz olmaz, sen de bir şey göremez. Basîretsiz basar da para etmez”**: Göz bebeği (sevad) olmazsa, göz değerli bir mücevher (şahm-pare) olamaz ve görme gerçekleşmez. Aynı şekilde, basiret (kalbin görme yetisi) olmadan, basar (gözün fiziksel görmesi) bir işe yaramaz. Basiret, kalbin hakikati görme kabiliyetidir ve imanla beslenir.
- **“Ger fikret-i beyzada süveyda-i kalp olmazsa halita-i dimağî ilim ve basîret olmaz. Kalpsiz akıl olamaz”**: Beyaz fikir (temiz ve saf düşünce) içinde kalbin süveydası (kalbin özü, iman noktası) olmazsa, aklın ürünleri (halita-i dimağî) gerçek ilim ve basiret üretemez. Kalpsiz bir akıl, hakikati kavrayamaz ve eksik kalır.
**Genel Mesaj**: Bu bölüm, aklın hakikati kavraması için kalbin nuruna ihtiyaç duyduğunu vurgular. Kalp, iman ve maneviyatla aydınlanırsa, akıl gerçek ilmi ve basireti üretir. Kalpsiz bir akıl, sahte bir aydınlık üretir ve zulme, cehalete yol açar. Basiret (kalbin görmesi), basardan (gözün görmesi) üstündür ve gerçek ilim, bu ikisinin birleşimiyle ortaya çıkar.
—
### **2. Dimağda Meratib-i İlim Muhtelifedir, Mültebise**
**Metin:**
> Dimağda meratib-i ilim muhtelifedir, mültebise
> Dimağda meratib var; birbiriyle mültebis, ahkâmları muhtelif. Evvel tahayyül olur, sonra tasavvur gelir,
> Sonra gelir taakkul, sonra tasdik ediyor, sonra iz’an oluyor, sonra gelir iltizam, sonra itikad gelir.
> İtikadın başkadır, iltizamın başkadır. Her birinden çıkar bir halet: Salabet itikaddan,
> Taassub iltizamdan, imtisal iz’andan, tasdikten iltizam, taakkulde bîtaraf, bîbehre tasavvurda.
> Tahayyülde safsata hasıl olur, mezcine eğer olmaz muktedir. Bâtıl şeyleri güzel tasvir etmek, her demde
> Safi olan zihinleri cerhdir hem idlâli.
**İzah:**
Bu bölüm, aklın bilgi üretme sürecindeki mertebelerini (meratib-i ilim) ve her mertebenin farklı sonuçlar doğurduğunu açıklar. Bilginin zihinde oluşum aşamaları sıralanır ve her aşamanın kendine özgü özellikleri vurgulanır.
- **“Dimağda meratib var; birbiriyle mültebis, ahkâmları muhtelif”**: Zihinde (dimağda) bilginin farklı mertebeleri vardır ve bu mertebeler birbirine karışabilir (mültebis). Her birinin hükmü (ahkâm) farklıdır. Bu, bilginin oluşum sürecinin karmaşık ve hiyerarşik olduğunu gösterir.
- **Bilgi Mertebeleri**:
– **Tahayyül**: Hayal etme, zihinde bir şeyin ilk canlanması. Bu, bilginin en ham ve belirsiz aşamasıdır.
– **Tasavvur**: Bir şeyi zihinde daha net bir şekilde canlandırma, kavrama. Tahayyülden daha ileri bir aşamadır.
– **Taakkul**: Akıl yürütme, mantıksal analiz yapma. Bu aşamada zihin, konuyu anlamaya çalışır.
– **Tasdik**: Bir şeyi doğru kabul etme, doğruluğuna inanma.
– **İz’an**: Derin bir anlayış ve kavrayış. Tasdikten daha ileri bir bilinç seviyesidir.
– **İltizam**: Bir fikre veya inanca bağlılık gösterme, onu benimseme.
– **İtikad**: Kesin inanç, tam bir kanaat. Bilginin en yüksek mertebesidir. - **“İtikadın başkadır, iltizamın başkadır. Her birinden çıkar bir halet”**: İtikad (kesin inanç) ile iltizam (bir fikre bağlılık) farklıdır. Her mertebe, farklı bir ruh hali (halet) üretir:
– **Salabet (sağlamlık)**: İtikaddan gelir. Gerçek inanç, sağlam ve sarsılmaz bir duruş sağlar.
– **Taassub (bağnazlık)**: İltizamdan gelir. Bir fikre körü körüne bağlılık, taassuba yol açar.
– **İmtisal (uyma, uygulama)**: İz’andan gelir. Derin anlayış, kişiyi hakikate uymaya sevk eder.
– **İltizam**: Tasdikten gelir. Doğruluğuna inanılan bir şey, bağlılık üretir.
– **Bîtaraf (tarafsız)**: Taakkulde görülür. Akıl yürütme aşamasında kişi henüz bir taraf tutmaz.
– **Bîbehre (noksan)**: Tasavvurda bulunur. Tasavvur, henüz tam bir kavrayışa ulaşmamıştır.
– **Safsata**: Tahayyülden çıkar. Eğer hayal gücü kontrol edilmezse, safsata (boş ve yanıltıcı düşünceler) üretir. - **“Tahayyülde safsata hasıl olur, mezcine eğer olmaz muktedir. Bâtıl şeyleri güzel tasvir etmek, her demde safi olan zihinleri cerhdir hem idlâli”**: Hayal gücü (tahayyül), eğer kontrol edilmezse (mezcine muktedir olmazsa), safsata üretir. Bâtıl (yanlış) şeyleri güzel bir şekilde tasvir etmek, saf ve temiz zihinleri yaralar (cerh) ve yanıltır (idlal). Bu, yanlış fikirlerin veya hayallerin, güzel bir üslupla sunulduğunda zihinleri aldatabileceğini gösterir.
**Genel Mesaj**: Bu bölüm, bilginin zihinde oluşum sürecini mertebeler halinde açıklar. Her mertebe, farklı bir zihinsel durum ve sonuç üretir. En yüksek mertebe itikaddır ve sağlamlık (salabet) sağlar. Ancak, hayal gücü kontrol edilmezse safsata üretir ve bu, temiz zihinleri yanıltabilir. Bu, ilmin doğru bir şekilde işlenmesi ve kalbin rehberliğinde ilerlemesi gerektiğini vurgular.
—
### **3. Hazmolmayan İlim Telkin Edilmemeli**
**Metin:**
> Hazmolmayan ilim telkin edilmemeli
> Hakiki mürşid-i âlim koyun olur, kuş olmaz. Hasbî verir ilmini.
> Koyun verir kuzusuna hazmolmuş musaffâ sütünü.
> Kuş veriyor ferhine lüab-âlûd kayyını.
**İzah:**
Bu bölüm, gerçek bir âlimin (mürşidin) ilmi nasıl aktarması gerektiğini ve ilmin hazmedilmiş bir şekilde sunulmasının önemini ele alıyor. Ana fikir, ilmin saf ve anlaşılır bir şekilde, muhatabın seviyesine uygun olarak verilmesi gerektiğidir.
- **“Hazmolmayan ilim telkin edilmemeli”**: İlim, hazmedilmeden (iyi anlaşılmadan ve içselleştirilmeden) başkalarına aktarılmamalıdır. Hazmedilmemiş ilim, muhatabı yanıltabilir veya ona fayda sağlamaz.
- **“Hakiki mürşid-i âlim koyun olur, kuş olmaz. Hasbî verir ilmini”**: Gerçek bir âlim (mürşid), koyun gibi olmalıdır, kuş gibi değil. Koyun, kuzusuna saf ve besleyici süt verir; bu, âlimin ilmini hasbi (karşılıksız, samimi) bir şekilde, muhatabın faydasına sunması gerektiğini ifade eder. Kuş ise yavrusuna ağzındaki yiyeceği (lüab-âlûd kayy, yani tükürükle karışık kusmuk) verir; bu, ilmin ham ve işlenmemiş bir şekilde, muhataba uygun olmayan bir halde sunulmasını temsil eder.
- **“Koyun verir kuzusuna hazmolmuş musaffâ sütünü”**: Koyun, kuzusuna hazmedilmiş, temiz ve saf süt verir. Bu, âlimin ilmini muhatabın seviyesine uygun, anlaşılır ve faydalı bir şekilde sunması gerektiğini gösterir.
- **“Kuş veriyor ferhine lüab-âlûd kayyını”**: Kuş, yavrusuna ağzındaki yiyeceği (kusmuk) verir. Bu, âlimin ilmini ham, karmaşık ve muhataba uygun olmayan bir şekilde sunmasını eleştirir. Böyle bir ilim, fayda yerine zarar verebilir.
**Genel Mesaj**: Gerçek bir âlim, ilmini hazmetmiş, sadeleştirmiş ve muhatabın seviyesine uygun bir şekilde sunmalıdır. İlmin samimi (hasbi) bir şekilde ve fayda sağlayacak şekilde aktarılması gerekir. Aksi takdirde, hazmedilmemiş ilim muhataba zarar verebilir.
—
### **Genel Değerlendirme ve Sonuç**
Bu metin, Risale-i Nur’un temel temalarını yansıtan derin bir tefekkür sunar:
1. **Kalp ve Akıl Birliği**: Gerçek ilim ve hikmet, kalp ve aklın birleşimiyle ortaya çıkar. Kalbin nuru olmadan akıl, sahte bir aydınlık üretir ve zulme, cehale yol açar. Basiret, basardan üstündür.
2. **Bilginin Mertebeleri**: Bilgi, zihinde farklı mertebelerden geçer (tahayyül, tasavvur, taakkul, tasdik, iz’an, iltizam, itikad). Her mertebe farklı bir sonuç üretir ve en yüksek mertebe, sağlam inanç (itikad) ile sonuçlanır. Ancak, kontrolsüz hayal gücü safsata üretir.
3. **İlmin Aktarımı**: Gerçek bir âlim, ilmini hazmetmiş ve muhatabın seviyesine uygun bir şekilde sunmalıdır. İlmin saf, anlaşılır ve faydalı olması gerekir; aksi takdirde zarar verebilir.
Bu metin, Müslümanlara ilmi, kalp ve akıl birliğiyle aramayı, bilginin mertebelerini doğru anlamayı ve ilmi samimi bir şekilde aktarmayı öğütler. Aynı zamanda, modern dünyanın kalpsiz akılcılığına ve safsatalarına karşı bir uyarı ihtiva eder.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com