İcad ve cem’-i ezdadda büyük bir hikmet var. Kudret elinde şems ve zerre birdir.
İcad ve cem’-i ezdadda büyük bir hikmet var. Kudret elinde şems ve zerre birdir.
Ey birader-i kalb-hüşyar! Ezdadın cem’indendir tecelli-i iktidar; lezzet içinde elem, hayrın içinde şerri,
Hüsnün içinde kubhu, nef’in içinde darrı, nimet içinde nıkmet, nurun içinde nârı bilir misin ki sırrı?
Hakaik-i nisbiye, sübut takarrur etsin, bir şeyde çok şey olsun, bulsun vücud, görünsün. Sürat-i hareketle bir nokta bir hat olur.
Çevirmenin sürati yapar bir lem’a-i nur, daire-i nurani. Hakaik-i nisbiye vazifesi, dünyada taneler sümbül olur.
Kâinatın çamuru, revabıt-ı nizamı, alâik-ı nakşını odur teşkil ediyor. Âhirette bu nisbî emirler orada hakaik olur.
Hararette meratib, ona olmuştur sebep tahallül-ü bürudet. Hüsündeki derecat kubhun tedahülüdür. Sebep, illet oluyor.
Ziya zulmete borçlu, lezzet eleme medyun; sıhhat, marazsız olmaz. Cennet olmazsa belki cehennem tazip etmez. Zemherirsiz olmuyor.
Ger zemherir olmazsa o da ihrak edemez. O Hallak-ı Lemyezel, halk-ı ezdad içinde hikmetini gösterdi. Haşmeti etti zuhur.
O Kadîr-i Lâyezal, cem’-i ezdad içinde iktidarı gösterdi. Azamet etti zuhur. Madem o kudret-i İlahî lâzıme-i zatî olur
O Zat-ı Ezelî’ye hem zarure-i nâşie; onda zıddı olamaz, acz tahallül edemez, onda meratib olamaz, her şeye nisbeti bir, hiçbir şey ağır olmuyor.
O kudretin ziyasına güneş mişkât olmuştur. Bu mişkâtın nuruna deniz yüzü âyine, şebnemlerin gözleri birer mir’at olmuştur.
Denizin geniş yüzü, gösterdiği güneşi çin-i cebînindeki katreler de gösterir, şebnemin küçük gözü yıldız gibi parlıyor.
Aynı hüviyet tutar; şebnem, deniz bir olur güneşin nazarında, kudreti tanzir eder; şebnemin göz bebeği küçücük bir güneştir.
Şu muhteşem güneş de küçücük bir şebnemdir; göz bebeği bir nurdur ki şems-i kudretten gelir, o kudrete kamer olur.
Semavat bir denizdir, bir nefes-i Rahman’la çin-i cebînlerinde mevcelenip, katarat ki nücum ve hem şümustur.
Kudret tecelli etti, o katarata serpti nurani lemaatı. Her bir güneş bir katre, her bir yıldız bir şebnem, her bir lem’a timsaldir.
O feyz-i tecellinin küçücük bir aksidir o katre-misal güneş. Eder mücella camını o lümey’a zücace dürri-misal parlıyor
O şebnem-misal yıldız latîf gözü içinde, bir yer yapar lem’aya, lem’a olur bir sirac, gözü olur zücace, misbahı nurlanıyor.
******
1 — İcad ve cem’-i ezdadın hikmeti
Metin özeti:
> “İcad ve cem’-i ezdadda büyük bir hikmet var. Kudret elinde şems ve zerre birdir.”
İzah:
Burada “cem’-i ezdad”, yani varlıkların çeşitliliği ve bir araya gelmesi üzerinden kudretin hikmeti anlatılır.
Kudret, en büyük ölçekte güneşi, en küçük ölçekte zerreyi aynı şekilde kontrol eder.
Bu, Allah’ın birliği ve mutlak kudretini gösterir: Çokluk içinde birlik, çeşitlilik içinde düzen.
Farklı mertebelerdeki varlıklar, küçük ve büyük tüm varlıklar kudretin birer tecellisidir.
2 — Hikmetin dual yönlü tezahürü: lezzet ve elem
Metin özeti:
> “Lezzet içinde elem, hayrın içinde şerri, hüsnün içinde kubhu, nimet içinde nıkmet…”
İzah:
Allah’ın kudreti ve hikmeti, mutlak bir denge ile tecelli eder.
Dünyada lezzet ve elem, hayır ve şer, güzellik ve çirkinlik bir arada görülür; her şeyin bir sebebi vardır.
Bu nisbi tecelli, insanın hakkı anlaması, hikmeti fark etmesi için bir eğitim ve imtihan sistemidir.
Mesela sağlık, hastalık; sıcaklık, soğukluk gibi çift kutuplar, kudretin ilahi düzenini gösterir.
3 — Hakikatin nisbi olması
Metin özeti:
> “Hakaik-i nisbiye, sübut takarrur etsin, bir şeyde çok şey olsun…”
İzah:
Her varlık, tek başına anlam taşımaz; diğer varlıklarla ilişkisiyle anlam kazanır.
Güneşin ışığı, deniz yüzüne, şebneme ve zerrelere yansır; her bir varlık kudreti yansıtır ama nisbi bir biçimde.
Bu, hakikatin nisbi doğasıdır: Küçük bir varlık, büyük kudretin aksini taşır; büyük bir varlık, küçük varlıkların içinde yansır.
4 — Mikro ve makro âlemin tecellisi
Metin özeti:
> “Şebnem, deniz bir olur güneşin nazarında; şebnemin göz bebeği küçücük bir güneştir…”
İzah:
Bu bölümde mikro-kosmos ve makro-kosmos arasındaki bağlantı vurgulanır.
Küçük bir şebnem damlası, güneş ışığının aksini taşır; bütün evren, kudretin bir yansımasıdır.
Her zerre, her yıldız, her ışık lekesi, Allah’ın kudretinin bir tecellisidir.
Risale-i Nur’un önemli bir noktası: Her küçük varlık, büyük varlıkla aynı kudretin bir parçasıdır, bu da “vahdet-i kudret”i gösterir.
5 — Kudretin mutlak ve eşit dağılışı
Metin özeti:
> “Madem o kudret-i İlahî lâzıme-i zatî olur; onda zıddı olamaz, acz tahallül edemez…”
İzah:
Allah’ın kudreti temel ve değişmezdir; hiçbir varlık O’na denk gelemez.
Tüm varlıklar, kudretin eşit ve orantılı tecellisi ile birbirine bağlanır.
Büyük güneş, küçük şebnem, her biri kudretin nisbi tecellisini gösterir; hiçbir şey ağır basmaz, her şey dengededir.
6 — Kâinatın nizamı ve dersleri
Metin özeti:
> “Kâinatın çamuru, revabıt-ı nizamı, alâik-ı nakşını odur teşkil ediyor. Âhirette bu nisbî emirler orada hakaik olur.”
İzah:
Dünyadaki her şey nisbi tecellilerle var olur; sıcaklık, soğukluk, sağlık, hastalık gibi dualiteler kudretin hikmetini gösterir.
Âhirette bu nisbi tecelliler, hakikate dönüşür ve her şeyin özündeki anlam ortaya çıkar.
Bu, kainatın düzeni ve Allah’ın adaletinin göstergesidir.
7 — Pratik dersler
- Küçük ve büyük varlıklar, kudretin bir tecellisidir.
- Lezzet ve elem, nimet ve nıkmet, hayır ve şer bir arada olup hikmetin bir yönünü gösterir.
- Her varlık, diğerleriyle ilişkisi içinde anlam kazanır; hakikat nisbi bir düzendedir.
- Mikro ve makro âlem, kudretin tecellisinin birbirini yansıtmasıdır.
- Dünyadaki tecrübeler, Âhirette hakikate dönüşecek bir eğitim ve imtihan sistemidir.
Özet:
Kudret elinde tüm varlıklar birdir: Büyük güneş, küçük şebnem, zerre.
Her varlık, kudretin tecellisidir; lezzet ve elem, nimet ve nıkmet, güzellik ve çirkinlik, hepsi hikmetin bir parçasıdır.
Kâinatın düzeni, nisbi tecelli ve ölçü üzerine kuruludur.
Bu düzen, insanın aklı ve kalbi için ders ve ibrettir; her şey Allah’ın kudretini gösterir ve Âhirette hakikate dönüşür.
******
Metin, Allah’ın kudretinin zıtlıkların bir araya getirilmesinde (cem’-i ezdad) tecelli ettiğini, bu zıtlıkların hikmetini ve yaratılışta küçük ile büyük arasındaki birliği ele alıyor. Ana tema, Allah’ın kudretinin zıtlıklar içinde nasıl bir hikmet ve haşmetle göründüğünü, her şeyin O’nun nazarında eşit olduğunu ve yaratılışın inceliklerini tefekkür etmenin önemini vurgulamaktır.
### **İcad ve Cem’-i Ezdadda Büyük Bir Hikmet Var. Kudret Elinde Şems ve Zerre Birdir**
**Metin:**
> İcad ve cem’-i ezdadda büyük bir hikmet var. Kudret elinde şems ve zerre birdir.
> Ey birader-i kalb-hüşyar! Ezdadın cem’indendir tecelli-i iktidar; lezzet içinde elem, hayrın içinde şerri,
> Hüsnün içinde kubhu, nef’in içinde darrı, nimet içinde nıkmet, nurun içinde nârı bilir misin ki sırrı?
> Hakaik-i nisbiye, sübut takarrur etsin, bir şeyde çok şey olsun, bulsun vücud, görünsün. Sürat-i hareketle bir nokta bir hat olur.
> Çevirmenin sürati yapar bir lem’a-i nur, daire-i nurani. Hakaik-i nisbiye vazifesi, dünyada taneler sümbül olur.
> Kâinatın çamuru, revabıt-ı nizamı, alâik-ı nakşını odur teşkil ediyor. Âhirette bu nisbî emirler orada hakaik olur.
> Hararette meratib, ona olmuştur sebep tahallül-ü bürudet. Hüsündeki derecat kubhun tedahülüdür. Sebep, illet oluyor.
> Ziya zulmete borçlu, lezzet eleme medyun; sıhhat, marazsız olmaz. Cennet olmazsa belki cehennem tazip etmez. Zemherirsiz olmuyor.
> Ger zemherir olmazsa o da ihrak edemez. O Hallak-ı Lemyezel, halk-ı ezdad içinde hikmetini gösterdi. Haşmeti etti zuhur.
> O Kadîr-i Lâyezal, cem’-i ezdad içinde iktidarı gösterdi. Azamet etti zuhur. Madem o kudret-i İlahî lâzıme-i zatî olur
> O Zat-ı Ezelî’ye hem zarure-i nâşie; onda zıddı olamaz, acz tahallül edemez, onda meratib olamaz, her şeye nisbeti bir, hiçbir şey ağır olmuyor.
> O kudretin ziyasına güneş mişkât olmuştur. Bu mişkâtın nuruna deniz yüzü âyine, şebnemlerin gözleri birer mir’at olmuştur.
> Denizin geniş yüzü, gösterdiği güneşi çin-i cebînindeki katreler de gösterir, şebnemin küçük gözü yıldız gibi parlıyor.
> Aynı hüviyet tutar; şebnem, deniz bir olur güneşin nazarında, kudreti tanzir eder; şebnemin göz bebeği küçücük bir güneştir.
> Şu muhteşem güneş de küçücük bir şebnemdir; göz bebeği bir nurdur ki şems-i kudretten gelir, o kudrete kamer olur.
> Semavat bir denizdir, bir nefes-i Rahman’la çin-i cebînlerinde mevcelenip, katarat ki nücum ve hem şümustur.
> Kudret tecelli etti, o katarata serpti nurani lemaatı. Her bir güneş bir katre, her bir yıldız bir şebnem, her bir lem’a timsaldir.
> O feyz-i tecellinin küçücük bir aksidir o katre-misal güneş. Eder mücella camını o lümey’a zücace dürri-misal parlıyor
> O şebnem-misal yıldız latîf gözü içinde, bir yer yapar lem’aya, lem’a olur bir sirac, gözü olur zücace, misbahı nurlanıyor.
**İzah:**
Bu bölüm, Allah’ın kudretinin zıtlıkların bir araya getirilmesinde (cem’-i ezdad) tecelli ettiğini ve bu zıtlıkların yaratılışta büyük bir hikmet barındırdığını ele alıyor. Küçük ile büyük, zerre ile güneş, Allah’ın kudret nazarında birdir. Zıtlıklar, hakikatlerin ortaya çıkması için bir vesiledir ve kâinat, bu zıtlıkların uyumuyla düzenlenmiştir.
- **“İcad ve cem’-i ezdadda büyük bir hikmet var. Kudret elinde şems ve zerre birdir”**: Yaratılış (icad) ve zıtlıkların bir araya getirilmesi (cem’-i ezdad), büyük bir hikmet taşır. Allah’ın kudreti nazarında, güneş (şems) ile zerre (en küçük parçacık) eşittir. Bu, Allah’ın sınırsız kudretinin her şeye eşit şekilde tecelli ettiğini gösterir.
- **“Ey birader-i kalb-hüşyar! Ezdadın cem’indendir tecelli-i iktidar; lezzet içinde elem, hayrın içinde şerri, hüsnün içinde kubhu, nef’in içinde darrı, nimet içinde nıkmet, nurun içinde nârı bilir misin ki sırrı?”**: Kalbi uyanık olan kardeşine (birader-i kalb-hüşyar) seslenerek, Allah’ın kudretinin (iktidar) zıtlıkların birleşiminde tecelli ettiği belirtiliyor. Lezzet ile elem, hayır ile şer, güzellik (hüsn) ile çirkinlik (kubh), fayda (nef’) ile zarar (darr), nimet ile nıkmet (bela), nur ile nar (ateş) bir aradadır. Bu zıtlıkların birleşimi, yaratılışın sırrıdır ve Allah’ın hikmetini gösterir.
- **“Hakaik-i nisbiye, sübut takarrur etsin, bir şeyde çok şey olsun, bulsun vücud, görünsün”**: Göreceli hakikatler (hakaik-i nisbiye), varlığın sabitlenmesi (sübut) ve hakikatlerin ortaya çıkması için gereklidir. Bir şeyde çok şeyin var olması, zıtlıkların bir araya gelmesiyle mümkün olur. Örneğin, bir şey hem güzel hem çirkin, hem faydalı hem zararlı olabilir; bu, hakikatlerin çeşitlenmesini sağlar.
- **“Sürat-i hareketle bir nokta bir hat olur. Çevirmenin sürati yapar bir lem’a-i nur, daire-i nurani”**: Hızlı hareket eden bir nokta, bir çizgi (hat) olur; hızlı dönen bir ışık parçası (lem’a-i nur), bir ışık dairesi (daire-i nurani) oluşturur. Bu, göreceli hakikatlerin (hakaik-i nisbiye) dinamik doğasını gösterir. Hareket ve zıtlıklar, kâinatta düzenin ve güzelliğin ortaya çıkmasını sağlar.
- **“Hakaik-i nisbiye vazifesi, dünyada taneler sümbül olur”**: Göreceli hakikatlerin görevi, dünyada tohumların (taneler) sümbül (başak) haline gelmesidir. Yani, zıtlıklar ve farklılıklar, dünyanın düzenini ve bereketini sağlar.
- **“Kâinatın çamuru, revabıt-ı nizamı, alâik-ı nakşını odur teşkil ediyor”**: Kâinatın hammaddesi (çamuru), düzen bağları (revabıt-ı nizamı) ve nakışlarının ilişkileri (alâik-ı nakşı), bu göreceli hakikatlerle şekillenir. Zıtlıklar, kâinatın düzenini ve estetiğini oluşturur.
- **“Âhirette bu nisbî emirler orada hakaik olur”**: Dünyada göreceli olan hakikatler (nisbî emirler), ahirette mutlak hakikatlere dönüşür. Örneğin, dünyadaki zıtlıklar (lezzet-elem, hayır-şer), ahirette cennet ve cehennem gibi mutlak hakikatler olarak tezahür eder.
- **“Hararette meratib, ona olmuştur sebep tahallül-ü bürudet. Hüsundaki derecat kubhun tedahülüdür”**: Sıcaklığın dereceleri (hararette meratib), soğuğun varlığına (tahallül-ü bürudet) bağlıdır. Güzelliğin dereceleri (hüsundaki derecat), çirkinliğin varlığı (kubhun tedahülü) ile anlam kazanır. Zıtlıklar, birbirini tamamlar ve hakikatlerin ortaya çıkmasına sebep olur.
- **“Sebep, illet oluyor. Ziya zulmete borçlu, lezzet eleme medyun; sıhhat, marazsız olmaz”**: Işık (ziya), karanlığa (zulmet); lezzet, eleme; sıhhat, hastalığa (maraz) borçludur. Zıtlıklar, birbirinin varlığını anlamlı kılar ve birinin varlığı, diğerinin sebebidir (illet).
- **“Cennet olmazsa belki cehennem tazip etmez. Zemherirsiz olmuyor. Ger zemherir olmazsa o da ihrak edemez”**: Cennetin varlığı, cehennemin azabını anlamlı kılar; cehennemin soğukluğu (zemherir) olmazsa, sıcaklığı (ihrak) da etkili olmaz. Zıtlıklar, ahiret hayatını da anlamlı hale getirir.
- **“O Hallak-ı Lemyezel, halk-ı ezdad içinde hikmetini gösterdi. Haşmeti etti zuhur”**: Ebedi Yaratıcı (Hallak-ı Lemyezel), zıtlıkları yaratmakla (halk-ı ezdad) hikmetini göstermiştir. Bu, O’nun haşmetinin (büyüklüğünün) ortaya çıkmasını sağlar.
- **“O Kadîr-i Lâyezal, cem’-i ezdad içinde iktidarı gösterdi. Azamet etti zuhur”**: Sınırsız Kudret Sahibi (Kadîr-i Lâyezal), zıtlıkları bir araya getirerek kudretini göstermiştir. Bu, O’nun azametinin (büyüklüğünün) ortaya çıkmasını sağlar.
- **“Madem o kudret-i İlahî lâzıme-i zatî olur O Zat-ı Ezelî’ye hem zarure-i nâşie; onda zıddı olamaz, acz tahallül edemez, onda meratib olamaz, her şeye nisbeti bir, hiçbir şey ağır olmuyor”**: Allah’ın kudreti, O’nun zatının ayrılmaz bir özelliğidir (lâzıme-i zatî) ve zorunlu bir niteliğidir (zarure-i nâşie). Bu kudrette zıtlık (zıddı) veya acizlik (acz) bulunamaz; dereceler (meratib) yoktur; her şeye eşit şekilde tecelli eder ve hiçbir şey O’na ağır gelmez. Bu, Allah’ın sınırsız kudretinin evrenselliğini ve eşitliğini gösterir.
- **“O kudretin ziyasına güneş mişkât olmuştur. Bu mişkâtın nuruna deniz yüzü âyine, şebnemlerin gözleri birer mir’at olmuştur”**: Allah’ın kudretinin ışığına (ziyasına) güneş, bir kandil (mişkât) olmuştur. Deniz yüzü, bu nurun aynası (âyine); şebnemlerin (çiy damlalarının) gözleri ise birer aynadır (mir’at). Bu, Allah’ın kudretinin her şeyde tecelli ettiğini gösterir.
- **“Denizin geniş yüzü, gösterdiği güneşi çin-i cebînindeki katreler de gösterir, şebnemin küçük gözü yıldız gibi parlıyor”**: Denizin geniş yüzeyi, güneşi yansıtır; alnındaki kırışıklıklarda (çin-i cebîn) bulunan su damlacıkları (katreler) de aynı güneşi yansıtır. Şebnemin küçük gözü, yıldız gibi parlar. Bu, Allah’ın kudretinin büyük ve küçük her şeyde eşit şekilde tecelli ettiğini ifade eder.
- **“Aynı hüviyet tutar; şebnem, deniz bir olur güneşin nazarında, kudreti tanzir eder; şebnemin göz bebeği küçücük bir güneştir”**: Şebnem ve deniz, Allah’ın kudret nazarında birdir; aynı hakikati (hüviyet) yansıtır. Şebnemin göz bebeği, küçük bir güneş gibidir ve Allah’ın kudretini aynen yansıtır (tanzir eder).
- **“Şu muhteşem güneş de küçücük bir şebnemdir; göz bebeği bir nurdur ki şems-i kudretten gelir, o kudrete kamer olur”**: Muhteşem güneş bile, Allah’ın kudret nazarında bir şebnem gibidir. Güneşin ışığı, Allah’ın kudret güneşinden (şems-i kudret) gelen bir nurdur ve O’nun kudretine bir ay (kamer) gibi yansıtıcıdır.
- **“Semavat bir denizdir, bir nefes-i Rahman’la çin-i cebînlerinde mevcelenip, katarat ki nücum ve hem şümustur”**: Gökyüzü (semavat), bir deniz gibidir; Allah’ın rahmet nefesiyle (nefes-i Rahman) dalgalanır ve yıldızlar (nücum) ile güneşler (şümus), bu denizin damlacıkları (katarat) gibidir.
- **“Kudret tecelli etti, o katarata serpti nurani lemaatı”**: Allah’ın kudreti, bu damlacıklara (yıldızlar ve güneşler) nurani parıltılar (lema’at) serpti. Her biri, Allah’ın kudretinin bir yansımasıdır.
- **“Her bir güneş bir katre, her bir yıldız bir şebnem, her bir lem’a timsaldir”**: Her güneş bir damla, her yıldız bir şebnem, her ışık parıltısı (lem’a) bir temsildir (timsal). Bu, Allah’ın kudretinin her şeyde tecelli ettiğini gösterir.
- **“O feyz-i tecellinin küçücük bir aksidir o katre-misal güneş. Eder mücella camını o lümey’a zücace dürri-misal parlıyor”**: Güneş, Allah’ın kudretinin tecelli feyzinin küçük bir yansımasıdır (aks). Şebnemin parlak camı (zücace), inci gibi parlar (dürri-misal).
- **“O şebnem-misal yıldız latîf gözü içinde, bir yer yapar lem’aya, lem’a olur bir sirac, gözü olur zücace, misbahı nurlanıyor”**: Yıldız, şebnem gibi latif bir göz içinde Allah’ın nur parıltısına (lem’a) yer açar. Bu parıltı, bir lamba (sirac) olur; yıldızın gözü bir cam (zücace) gibi parlar ve nurlandırılır.
**Genel Mesaj**: Allah’ın kudreti, zıtlıkların bir araya getirilmesinde (cem’-i ezdad) tecelli eder ve bu, yaratılışın büyük bir hikmetidir. Lezzet-elem, hayır-şer, güzellik-çirkinlik gibi zıtlıklar, hakikatlerin ortaya çıkmasını sağlar. Allah’ın kudret nazarında, güneş ile zerre, deniz ile şebnem birdir; her şey O’nun kudretinin bir yansımasıdır. Kâinat, bu zıtlıkların uyumuyla düzenlenmiştir ve ahirette bu göreceli hakikatler mutlak hakikatlere dönüşecektir. Müslümanlar, bu hikmeti tefekkür ederek Allah’ın kudret ve azametini anlamalıdır.
—
### **Genel Değerlendirme ve Sonuç**
Bu metin, Risale-i Nur’un temel temalarından birini, yani Allah’ın kudretinin zıtlıklar içinde tecelli ettiğini ve yaratılışın hikmetini ele alır. Ana noktalar şunlardır:
1. **Zıtlıkların Hikmeti**: Zıtlıkların bir araya getirilmesi (cem’-i ezdad), Allah’ın kudretinin ve hikmetinin bir göstergesidir. Lezzet-elem, hayır-şer, güzellik-çirkinlik gibi zıtlıklar, hakikatlerin ortaya çıkmasını sağlar.
2. **Kudretin Eşitliği**: Allah’ın kudret nazarında, güneş ile zerre, deniz ile şebnem birdir. Her şey, O’nun kudretinin bir yansımasıdır ve hiçbir şey O’na ağır gelmez.
3. **Kâinatın Düzeni**: Göreceli hakikatler (hakaik-i nisbiye), kâinatın düzenini ve nakışlarını oluşturur. Ahirette bu hakikatler, mutlak hakikatlere dönüşecektir.
4. **Tefekkürün Önemi**: Müslümanlar, kâinattaki zıtlıkları ve Allah’ın kudretinin tecellilerini tefekkür ederek O’nun hikmetini, haşmetini ve azametini anlamalıdır.
Bu metin, Müslümanlara kâinatı bir tefekkür kitabı olarak okumayı, Allah’ın kudretinin zıtlıklar içindeki hikmetini görmeyi ve her şeyde O’nun birliğini (tevhid) fark etmeyi öğütler. Zıtlıkların bir araya getirilmesi, yaratılışın güzelliğini ve Allah’ın sınırsız kudretini ortaya koyar.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com