Ölümü düşünen âhiretine ciddî çalışır.
- “Ölümü düşünen âhiretine ciddî çalışır.”Bediüzzaman bu veciz ifadesiyle, dünya hayatının geçiciliğine ve ölümün kaçınılmaz bir gerçek olduğuna dikkat çeker. Ölümü bir son olarak değil, ebedi bir hayatın kapısı olarak görmek gerektiğini vurgular. Bu bilinç, insanı dünyevi heveslerden arındırır ve asıl yatırımın, yani “ciddî çalışmanın,” ahiret için yapılması gerektiğini öğretir. Bu, sadece ibadetle sınırlı kalmayıp, ahlakı güzelleştirmek, iyilik yapmak ve faydalı işlerle meşgul olmak gibi tüm salih amelleri kapsar. Ölüm bilinci, insanı ertelemeci bir tavırdan kurtarır ve hayatını daha anlamlı, daha şuurlu yaşamasına vesile olur.
2. “Dinin şiddetle men ettiği şey, fitne ve anarşidir. Çünkü, anarşi hiçbir hak tanımaz.”
Bu ifade, dinin temel amaçlarından birinin toplumsal düzen ve huzur olduğunu net bir şekilde ortaya koyar. Fitne, bir toplumun iç barışını bozan, kargaşa ve nifak çıkaran her türlü eylemdir. Anarşi ise, bütün yasal ve ahlaki otoriteleri reddederek kaos ve düzensizliği getiren bir durumdur. Bediüzzaman, dinin bu tür yıkıcı unsurlara karşı durduğunu belirtir. Anarşinin hiçbir hak, hukuk ve düzen tanımaması, bireylerin ve toplumun en temel güvenliğini tehdit eder. Bu söz, dinin sadece bireysel ibadetlerden ibaret olmadığını, aynı zamanda toplumsal adalet ve barışın da koruyucusu olduğunu vurgular.3. “Ey zevk ve lezzete müptelâ insan! … hakikî zevk ve elemsiz lezzet ve kedersiz sevinç ve hayattaki saadet yalnız imandadır ve iman hakikatleri dairesinde bulunur.”
Bu ifade, modern insanın peşinde koştuğu, ancak bir türlü tam olarak bulamadığı mutluluğu (saadeti) sorgular. İnsan geçici zevklerin peşinden koşarak kalıcı bir tatmin arar. Ancak Bediüzzaman, gerçek huzur ve mutluluğun, yani “elemsiz lezzet” ve “kedersiz sevinç”in sadece iman ile mümkün olacağını belirtir. Dünya hayatının zevkleri geçici ve çoğu zaman sonrasında bir hüzün veya elem bırakırken, iman, kalbe bir huzur ve sonsuzluğa yönelik bir umut aşılar. Bu, insanın varoluş arayışına cevap veren ve ona manevi bir dayanak sunan bir gerçektir.
4. “Nefsim her fenalığı ister. Fakat şu fânî dünyada, şu muvakkat misafirhanede… ebedî, dâimî hayatını ve saadet-i ebediyesini berbat etmek, ehl-i aklın kârı değil.”
Bediüzzaman, burada nefsin bitmek bilmeyen ve zararlı isteklerini (fenalıklarını) ele alır. İnsanın iradesine karşı duran bu nefsanî arzular, onu geçici dünya zevklerine yöneltir. Ancak söz, bu dünya hayatının geçici bir misafirhane olduğunu ve insanın asıl yurdunun ahiret olduğunu hatırlatır. Akıl sahibi bir insanın, yani “ehl-i aklın,” geçici bir heves uğruna sonsuz hayatını mahvetmesinin akıllıca bir tercih olmadığını vurgular. Bu, bir yatırımcı mantığı gibidir; cüzi bir menfaat için büyük ve kalıcı bir kazancı kaybetmek aptalca bir harekettir. Bediüzzaman, insanı bu muhasebeyi yapmaya davet eder.
5. Zaman gösterdi ki, Cennet ucuz değil; Cehennem dahi lüzumsuz değil.”
Bu söz, adalet ve imtihan kavramlarını çok çarpıcı bir şekilde özetler. “Cennet ucuz değil” ifadesi, sonsuz bir mükafata ulaşmanın kolay olmadığını, bunun ciddi bir çaba ve salih ameller gerektirdiğini gösterir. İnsan, nefsine ağır gelen fedakarlıklarda bulunarak bu mükafata layık olmaya çalışır. Diğer yandan, “Cehennem dahi lüzumsuz değil” ifadesi, bu dünyanın sadece iyiliklerden ibaret olmadığını ve kötülüklerin de bir karşılığı olması gerektiğini anlatır. Eğer Cehennem olmasaydı, zalimin zulmü cezasız kalır, mazlumun hakkı alınamazdı. Bu durum, adaletsizlik düşüncesine yol açardı. Bu söz, ilahi adaletin tecellisinin ve bu dünyanın bir imtihan yeri olmasının mantıki bir sonucudur.
İman ve İdrak: Ebedi Saadet Yolunda Bir İbret Hikayesi
Modern çağın hızına kapılmış, zevk ve lezzetlerin peşinden koşan insanı anlatır bu hikaye: Ahmet, hayatını dünyanın geçici parıltılarına adamış genç bir iş insanıydı. En lüks restoranlarda yemek yer, en pahalı arabalara biner, her anını bir sonraki heyecanı kovalamakla geçirirdi. Ancak bütün bu “mutluluk” gösterisine rağmen, içinde hep bir boşluk vardı. Ne kadar çok şeye sahip olursa olsun, Ahmet’in ruhu huzursuzdu.
Bir gece, hiç beklemediği bir anda, arabasıyla geçirdiği kaza sonrası kendini bir hastane odasında buldu. O an, hayatının filmi gözünün önünden geçti. Geriye dönüp baktığında, tüm o koşturmanın sadece anlık zevkler için olduğunu fark etti. Asıl amacını, yani ruhunun ve kalbinin ihtiyacını unutmuştu. O gece, bir arkadaşının tavsiyesiyle Bediüzzaman Said Nursi’nin şu sözüyle karşılaştı:“Ey zevk ve lezzete müptelâ insan! … hakikî zevk ve elemsiz lezzet ve kedersiz sevinç ve hayattaki saadet yalnız imandadır ve iman hakikatleri dairesinde bulunur.”
Bu söz, Ahmet’in zihninde bir şimşek gibi çaktı. Onca yıl aradığı mutluluğun, o çok hor gördüğü manevi dünyada gizli olduğunu anladı. Hayatın geçici zevklerine bağımlı olmak, gerçek saadet kapısını kapamaktı. Artık biliyordu ki, ne kadar maddi zenginlik olursa olsun, gerçek huzur, kedersiz sevinç ancak iman hakikatleri dairesinde bulunuyordu.
Hastaneden çıktıktan sonra Ahmet, hayatına yeni bir yön verdi. Artık sadece para kazanmak peşinde değil, aynı zamanda manevi olarak da zenginleşmek için çabalıyordu. Ancak bu yeni hayatın kolay olmadığını da gördü. Nefsinin eski alışkanlıkları onu sürekli zorluyordu. Tam da bu mücadele sırasında, bir başka hikmetli sözle karşılaştı:“Nefsim her fenalığı ister. Fakat şu fânî dünyada, şu muvakkat misafirhanede… ebedî, dâimî hayatını ve saadet-i ebediyesini berbat etmek, ehl-i aklın kârı değil.”
Bu söz, Ahmet’e yeni bir güç verdi. Dünya hayatının kısa bir yolculuk olduğunu idrak etti. Her gün yaptığı manevi tercihler, sonsuz bir geleceği şekillendiriyordu. Küçük bir zevk uğruna büyük bir saadeti kaybetmek, akıllı bir insanın yapacağı bir şey değildi. Bu idrak, ona her türlü nefsani arzuya karşı durma gücü verdi.
Ancak Ahmet’in yaşadığı bu dönüşüm, etrafındaki insanları şaşırttı. Kimileri onu anlamadı, kimileri ise bu dönüşümün samimi olmadığını düşündü. Bu durum, toplumda zaman zaman ortaya çıkan fitne ve anarşi tohumlarını ekmeye çalışanların da dikkatini çekti. Onlar, Ahmet gibi maneviyatı önceleyen insanların toplumsal düzeni bozduğunu iddia ediyorlardı. Oysa Ahmet’in bilinci, hakiki dinin bu yıkıcı unsurlara karşı durduğunu söylüyordu. O da risalelerden şu sözü okuyunca anladı ki, dinin amacı huzursuzluk değil, bilakis adalettir:“Dinin şiddetle men ettiği şey, fitne ve anarşidir. Çünkü, anarşi hiçbir hak tanımaz.”
Ahmet, bu gerçeği anladıktan sonra daha da sağlam adımlar attı. Ne çevresindeki boş tartışmalara ne de nefsinin bitmek bilmeyen arzularına kulak astı.
Tüm bu süreçte, hayatın sadece bir eğlence yeri olmadığını, aynı zamanda bir imtihan alanı olduğunu da kavradı. En büyük dersi ise şu sözden aldı:“Zaman gösterdi ki, Cennet ucuz değil; Cehennem dahi lüzumsuz değil.”
Bu söz, ona ilahi adaletin büyüklüğünü ve hayatın her anının bir anlamı olduğunu öğretti. Ne cennetin lütfu basit bir hediye gibiydi ne de cehennemin varlığı anlamsızdı. Kötülüklerin cezasız kalmayacağını bilmek, ona büyük bir teselli veriyordu. Ve nihayet, en derin huzuru, her ne yaparsa yapsın, ahireti için çaba gösterdiği zaman buldu. Bu bilinçle, her sabah güne başlarken aklında hep aynı fikir vardı:
“Ölümü düşünen âhiretine ciddî çalışır.”
Ahmet, bu ilahi düsturla hayatını baştan sona dönüştürdü. Artık boş bir koşturma içinde değildi, aksine her adımı anlamlı ve amaca yönelikti. Çünkü biliyordu ki, ölüm bir son değil, ebedi bir hayata açılan kapıydı. Ve bu kapının anahtarı, dünya hayatında gösterilen ciddi bir çabadan geçiyordu.
Özet
Bu makale, Bediüzzaman Said Nursi’nin beş farklı sözünden yola çıkarak, modern insanın yaşadığı manevi boşluğu ve aradığı gerçek saadeti ele almaktadır.
Makalede, ölüm bilincinin ahiret için ciddi bir çaba göstermeye teşvik ettiği, gerçek huzur ve mutluluğun ancak imanda bulunduğu, nefsani arzuların geçici ve yanıltıcı olduğu, dinin toplumsal huzur ve adaleti savunduğu, cennet ve cehennemin varlığının ise ilahi adaletin bir tecellisi olduğu vurgulanmaktadır.
Makale, bu temel ilkeler etrafında şekillenen bir hikaye üzerinden, bireysel dönüşümün ve manevi bilincin insan hayatındaki önemini anlatmaktadır.Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com