Kâfirlerin Müslümanlara ve ehl-i Kur’an’a düşman olmaları küfrün iktizasındandır.
“Kâfirlerin Müslümanlara ve ehl-i Kur’an’a düşman olmaları küfrün iktizasındandır. Çünkü küfür imana zıttır. Maahâzâ Kur’an, kâfirleri ve âba ve ecdadlarını idam-ı ebedî ile mahkûm etmiştir.
Binaenaleyh Müslümanlar ile ülfet ve muhabbetleri mümkün olmayan kâfirlere muhabbet boşa gidiyor. Onların muhabbetiyle karşılaşılamaz. Onlardan meded beklenilemez. Ancak
حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَكٖيلُ
diye Cenab-ı Hakk’a iltica etmek lâzımdır.”
Mesnevî-i Nuriye
****
Küfrün İktizası Olan Düşmanlık ve Mü’minin Tavrı
İnsanın en büyük imtihanı iman ve küfür yolunu tercih etmesindedir. Kur’ân-ı Hakîm, küfür ve iman arasındaki bu zıtlığı pek çok ayetinde beyan eder:
“Ey iman edenler! Kendi din kardeşlerinizden başkasını dost ve sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size ellerinden gelen kötülüğü yapmaktan geri durmaz; her zaman sıkıntıya düşmenizi isterler. Baksanıza, size olan şiddetli öfkeleri ağızlarından taşıyor. Kalplerinde gizledikleri kin ve düşmanlık ise daha korkunçtur. Eğer aklınızı kullanıp gereğince davranırsanız, size âyetlerimizi kesin bir şekilde açıklamış bulunuyoruz..”
(Âl-i İmrân, 3/118)
Küfür, mahiyetçe imana zıddır. Zıtların bir arada barınamaması gibi, iman ve küfür de aynı kalpte toplanamaz. İşte bu yüzden, Kur’an’a muhatap olan kâfirlerin, Ehl-i Kur’an’a karşı düşmanlık beslemesi tabii bir neticedir. Bu düşmanlık, onların şahsî iradelerinden öte, küfrün ruhundan kaynaklanan bir iktizadır.
Tarihten İbretler
Tarih boyunca bütün peygamberler ve onların hak davalarına iman eden mü’minler, müşriklerin ve kâfirlerin düşmanlıklarına maruz kalmışlardır. Hz. Nuh’un kavmi, Hz. İbrahim’i ateşe atan Nemrud, Hz. Musa’ya karşı Firavun, Hz. İsa’ya karşı Yahudi reisleri ve nihayet Hz. Muhammed Mustafa’ya (asm) karşı Ebu Cehil ve avanesi… Hepsi bu hakikatin şahididir.
Kur’ân, bu tarihi gerçekleri hatırlatarak mü’minleri uyarır:
“Onlar, Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Fakat Allah, nurunu tamamlayacaktır, kâfirler istemese de.”
(Tevbe, 9/32)
Sosyal ve Siyasi Boyut
Müslümanların, düşmanlıklarını gizlemeyen kâfirlere ülfet beslemeleri, boş bir hayaldir. Çünkü inançta zıtlık, sevgide ittifakı engeller. Kâfirlerden meded ummak, onların adalet ve merhametine bel bağlamak, tarih boyunca Müslümanların başına felaketler getirmiştir.
Kur’ân, bu konuda açıkça uyarır:
“Ey iman edenler! Mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin. Yoksa Allah’a aleyhinizde açık bir delil mi vermek istersiniz?”
(Nisâ, 4/144)
Bu ayet, Müslümanların siyasî, sosyal ve içtimai hayatlarında ölçülerini belirler. Dostluk ve muhabbet, iman bağına dayalı olmalı; iman zıtlığını inkâr eden bir samimiyet, neticede aldanışa yol açar.
İlmî ve Mantıkî Yönü
İman, varlıkları yerli yerine koymak, hakikati kabullenmektir. Küfür ise, hakikati reddetmek, gerçeğe göz kapamaktır. Bu iki tavır arasındaki fark, akıl ile körlük arasındaki fark gibidir. Körün ışığa düşmanlığı, aslında kendi aczinden ileri gelir. Aynı şekilde kâfirin Kur’an’a düşmanlığı da, hakikate dayanacak cevabının olmamasından kaynaklanır.
Ahlâkî ve İçtimai Hikmet
Mü’minin vazifesi, kâfirlerin düşmanlıklarını beklemek değil, sabır ve sebatla imanını kuvvetlendirmektir. Zira düşmanlığın mahiyetini bilmek, insanı yeise düşürmez; bilakis onu tevekkül ve istiğfara yöneltir. Risale-i Nur’un ifade ettiği gibi, Müslüman’ın en sağlam sığınağı şudur:
حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَكٖيلُ
“Allah bize yeter, O ne güzel vekildir.” (Âl-i İmrân, 3/173)
Bu teslimiyet, mü’minin hem iç huzurunu, hem sosyal dayanışmasını, hem de siyasî istikametini korur.
Netice
Mü’min, kâfirden dostluk beklemez, düşmanlığını da kişisel bir kin olarak görmez. Bu düşmanlığın kaynağı küfrün ta kendisidir. Mü’minin tavrı, Allah’a dayanmak, Kur’an’a sarılmak, kardeşleriyle kenetlenmektir.
Özet
• Küfür, imana zıt olduğu için, kâfirlerin mü’minlere düşmanlığı tabii ve kaçınılmazdır.
• Tarihte bütün peygamberler ve mü’minler aynı düşmanlıkla karşılaşmıştır.
• Kur’an, mü’minleri kâfirleri dost edinmekten men eder.
• İman ile küfür arasındaki fark, hakikat ile körlük arasındaki fark gibidir.
• Mü’minin vazifesi, Allah’a tevekkül etmek, kardeşleriyle dayanışmak ve sabırla imanını muhafaza etmektir.
• En sağlam sığınak: “Hasbünallahu ve ni’mel vekîl” şuurudur.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com