Çıplaklık ve Teşhircilik: Manevî Çöküşün Zirvesi

Çıplaklık ve Teşhircilik: Manevî Çöküşün Zirvesi

İnsanın varlığı, ona bahşedilen akıl, irade ve edep ile kıymet kazanır. Bir varlığı değerli kılan, onun sahip olduğu beden değil; bedenin ardında saklı olan ruh, ahlak ve asalettir. Ne var ki günümüzde bu hakikatin gölgelenmeye başladığını görmek acı vericidir. Çıplaklık ve teşhircilik, sadece bir giyim tercihi yahut bireysel özgürlük meselesi değildir. Bu, aslında insanın kendi kıymetini düşürmesi, asaletten kopması ve seviyesini yitirmesidir.

Edep ve haya, insana insanlığını kazandıran iki temel ölçüdür. Edebin kaybolduğu yerde hoyratlık, hayasızlığın hâkim olduğu yerde de fıtrata aykırılık baş gösterir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm, helak edilen Lut kavminin en belirgin özelliğini fıtratın sınırlarını aşmak olarak bize bildirir. Bu sınırların en temel taşı da iffet ve haya çizgisidir. Onlar bu çizgiyi aştıklarında sadece kendilerini değil, toplumlarını da felakete sürüklemişlerdir.

Bugün modern toplumlarda “özgürlük” adı altında yaygınlaştırılan çıplaklık, aslında insanın kendi değerini meta seviyesine indirmesidir. Bedenini teşhir eden kişi, farkında olmadan şeytanın oyuncağına dönüşmekte; hem kendi maneviyatını tüketmekte hem de başkalarının gönül ve göz temizliğini kirletmektedir. Bu sebeple sadece bireysel bir günah değil, aynı zamanda toplumsal bir yozlaşma aracı haline gelmektedir.

Çıplaklık ve teşhircilik, kalite kaybıdır. Çünkü kalite, asaletten ve manevî duruştan doğar. Şahsi haysiyetini koruyamayan bir kimse, hangi maddî zenginliğe veya dünyevî mevkie sahip olursa olsun, hakiki manada değerini kaybetmiştir. Bu, insanı hayvani arzuların seviyesine indirirken, ruhu ve kalbi zayıflatır. Neticede geriye, manevî çöküş ve bedbahtlık kalır.

İnsan, yaratılış gayesini unuttuğunda kendi kıymetini de unutur. Rabbimiz bizi mükerrem bir varlık olarak yarattı. Bu mükerremiyetin korunması ise edep ve hayadan geçer. Dolayısıyla çıplaklık, sadece bir bedenin örtüsüz kalması değil; aynı zamanda ruhun soyunması, insanlığın asaletten kopmasıdır.

Sonuç olarak, çıplaklık ve teşhircilik bir özgürlük değil, esaretin adıdır. Şeytanın vesveselerine esir olmak, nefsin kölesi haline gelmektir. İffeti korumak ise, insanın hem dünya hem ahirette saadet yolunu bulmasıdır. İffet, asalettir; haya, kalitenin ölçüsüdür. Bunları kaybetmek, dünyayı da ahireti de kaybetmektir.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesEylül 12th, 2025