Dünya Bir Misafirhane, Eserimiz Ahiretimizdir.
Dünya Bir Misafirhane, Eserimiz Ahiretimizdir.
“Necisin?
Nereden geliyorsun?
Nereye gidiyorsun?”
Bu üç kadim soru, insanlık var olduğundan beri akılları meşgul eden, kalplere huzursuzluk veren ve bireyi sürekli bir arayışa iten temel sorulardır. Bu sorular, fani dünyanın gelgeç telaşları arasında kaybolmamak ve varoluşumuzun gerçek anlamını idrak etmek için bize birer pusula görevi görür. Kendimizi ve evreni sorguladığımız bu anlar, aslında kısa bir misafirliğin bilincine varış anlarıdır.
“Dünya bir misafirhanedir. İnsan ise onda az duracaktır. Ve vazifesi çok bir misafirdir. Ve kısa bir ömürde hayat-ı ebediyeye lazım olan levazımatı tedarik etmekle mükelleftir.”
Bu hikmetli söz, dünya hayatının geçiciliğini ve insanın bu dünyadaki rolünü açıkça ortaya koyar. Bizler, dünya sahnesinde sadece birer misafiriz. Misafirliğimizin süresi kısadır ve bu kısa süredeki görevimiz çok büyüktür: Sonsuzluğa uzanan bir yolculuk için gerekli olan azığı hazırlamak. Bu azık, sadece maddi birikimlerden ibaret değildir. Asıl azık, kalpten yapılan dualar, samimiyetle kılınan ibadetler, ahlaklı bir yaşam ve insanlığa bırakılan kalıcı eserlerdir.
İnsanın bu fani hayattaki en büyük yanılması, dünyada bıraktığı maddi eserlere aşırı kıymet vermesidir. Oysa tarih, bu yanılmanın sayısız örneğiyle doludur. Yüzyıllarca hüküm sürmüş imparatorlukların görkemli yapıları, zengin krallıkların hazineleri, bugün sadece birer harabe olarak karşımızda durmaktadır. Bu fani eserler, ne sahiplerini ebedi kılmıştır ne de onlara ahiret yurdunda bir fayda sağlamıştır.
Tam da bu noktada,
“Ahirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde, fâni dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme!” sözü, bize bu gerçeği tokat gibi çarpar.
Bu söz, dünyaya sırt çevirmekten ziyade, dünyaya ve eserlerine bakış açımızı değiştirmemiz gerektiğini söyler. Asıl eser, ahiret yurdunu mamur kılacak, sonsuzlukta bize yoldaş olacak ameldir. Bir yetimin başını okşamak, bir ilim talebesine yol göstermek, bir garibanın derdine derman olmak; işte bunlar, baki kalacak eserlerdir. Dünya malıyla yapılan köprüler, camiler ve çeşmeler ancak onları inşa edenlerin niyetleri halis ise ahiret eserine dönüşür.
Her gün, her hafta, her yıl, ahiret yurduna doğru bir adım daha atarız. Önemli olan, bu adımların boşuna atılmaması ve her adımda geride, sonsuzluğa uzanan kalıcı bir eser bırakılmasıdır.
Makale Özeti
Bu makale, insanın varoluş soruları olan “Necisin? Nereden geliyorsun? Nereye gidiyorsun?” ile başlar ve hayatın amacına odaklanır.
Hayatın, kısa bir misafirlik olduğu ve insanın bu misafirhanede “hayat-ı ebediyeye lazım olan levazımatı tedarik etmekle mükellef” olduğu anlatılır.
Makale, bu misyonu, fani dünyada bırakılan eserlerin asıl değerinin, “ahirette seni kurtaracak bir eser” olmasında yattığı fikriyle derinleştirir.
İnsanın dünyaya ait maddi eserlere aşırı kıymet vermesinin bir yanılma olduğu, asıl kalıcı ve değerli eserlerin salih ameller ve hayırlı işler olduğu anlatılır.
Son olarak, bu mübarek vakitlerin, bu düşünceleri yeniden gözden geçirmek ve hayatın amacına dönük bir muhasebe yapmak için bir fırsat olduğu belirtilir.
Bu metin, hem dünya hayatının geçiciliğini hem de ahiret yurduna hazırlığın önemini hatırlatarak, kişiyi derin bir tefekküre davet eder.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com