Yâsîn Sûresi 21. Âyet ve Habib-i Neccâr’ın Sözü

Yâsîn Sûresi 21. Âyet ve Habib-i Neccâr’ın Sözü

> “İttabi‘û men lâ yes’elukum ecran ve hum muhtedûn.”
“Sizden hiçbir ücret istemeyen ve doğru yolda bulunanlara uyun.” (Yâsîn, 36/21)

Habib-i Neccâr’ın ilk cümlesi dikkat çekicidir. Peygamberlerin hakikî davetlerini ayıran en açık işaretlerden biri, dünyevî karşılık talep etmemeleridir.

Habib-i Neccâr, elçilerin samimiyetini ilk olarak buradan tanımıştır:

Onlar dünyevî menfaat, makam, şöhret, ücret istemiyor.

Sadece Allah’ın rızasını ve kulların hidayetini hedefliyorlar.

Bu durum, Habib-i Neccâr’ın fıtraten saf, ihlâslı ve feraset sahibi oluşunun göstergesidir. Çünkü hak-bâtıl ayrımını yapacak ölçü, vicdanî bir terazidir.

Peygamberlerde gördüğü özellikler:

İhlâs: Davalarının dünyevî menfaatle kirlenmemesi.

Fedakârlık: Halkın eziyetine sabırla katlanmaları.

Samimiyet: Hem sözleri hem amelleriyle örtüşmeleri.

Kendisinde öne çıkan özellik:

Temiz kalpli, ferasetli bir mü’min oluşu.

“Ücret istemeyenler” ölçüsünden hakikati ayırt edecek basiret.

  1. Kur’an’da Bütün Peygamberlerin Ortak Sözü

Kur’an’da pek çok yerde peygamberlerin dilinden şu ifade geçer:

> “Ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak Allah’a aittir.” (Şuarâ, 26/109, 127, 145, 164, 180)

Bu tekrar, peygamberliğin en temel mühürlerinden biridir.

Tebliğ, Allah adına yapılan bir hizmettir; onun karşılığı da Allah’tandır.

Eğer dünyevî bir menfaat beklenseydi, davetin saflığı gölgelenirdi.

Demek ki “ücret istememek”, peygamberliğin delilidir.

  1. “Ücret Allah’a aittir” Ne Demektir?

Mana olarak:

Benim mükâfatımı verecek olan Allah’tır.

Benim gayretimin karşılığını siz değil, Rabbim verecektir.

Hikmet olarak:

Tebliğin değerini fânî ücretle düşürmemek.

Dâveti dünyevî maksat zannedilmesine engel olmak.

İhlas ölçüsü:

Hak dava, Allah için yapılır.

İnsanlardan alkış, övgü, mal-makam beklemek daveti gölgeler.

  1. Fânî ile Bâkî’nin Mukayesesi

Fânî ücretler: Para, makam, şöhret, övgü, menfaat.

Bâkî ücret: Allah’ın rızası, ebedî cennet, manevi makam.

Mukayese şöyle yapılabilir:

Fânî, gelip geçicidir. Bir menfaat vermez, çabuk tükenir.

Bâkî ise sonsuzdur; hem dünyada kalbe huzur verir, hem ahirette ebedî saadet kazandırır.

Peygamberlerin seçimi, bâkî olanı tercih etmeleridir.

  1. Samimiyet, İhlâs ve Fedakârlık Açısından

Samimiyet: İnsanlardan bir şey istememek, mesajın doğruluğunu güçlendirir. Çünkü “menfaat beklentisi” samimiyeti sorgulatır.

İhlâs: Sadece Allah rızası için yapılan davet, her türlü dünyevî gölgeyi kaldırır.

Fedakârlık: İnsanlardan ücret almayan peygamber, aksine onlar için fedakârlık eder, eziyetlere katlanır.

  1. Habib-i Neccâr’ın Ferâseti

O, Allah’ın elçilerini ücret istememelerinden tanıdı.

Çünkü insan tabiatı gereği, bir işi menfaatsiz yapmaz. Ama peygamberler menfaatsiz değil; bilakis başkaları için fedakârlık ederek çalışıyor.

Bu, ancak Allah için olabilecek bir hakikat idi.

  1. Risale-i Nur Perspektifi (İhlâs Risalesi ve 20. Mektup ile bağlantı)

Bediüzzaman, peygamberlerin “ücret istememek” prensibini ihlâsın en büyük delili olarak açıklar:

Hak dava, ücretini Allah’tan alır.

İhlâs, dünyevî alkış ve karşılıktan yüz çevirmektir.

Hakikatı tebliğ edenler, en büyük mükâfatı ahirette alırlar.

Sonuç Olarak:
Habib-i Neccâr, elçilerin hakikî hak elçileri olduğunu, onların dünyevî menfaat gözetmemelerinden anladı.
Bu, bütün peygamberlerde ortak bir delildir.
“Ücret Allah’a aittir” demek; fânî menfaatleri bırakıp bâkî olan Allah rızasını seçmektir.
Böylece tebliğ davası, samimiyet, ihlâs ve fedakârlığın en yüce örneği hâline gelir.

*****

Habib-i Neccâr’ın Ferâseti ve Peygamberlerin İhlâs Sırrı

  1. Yâsîn Sûresi’nde Habib-i Neccâr’ın İlk Sözleri

Kur’ân-ı Kerîm’de Yâsîn sûresinde anlatılan Habib-i Neccâr, şehir halkına gönderilen elçilere iman eden ilk kişidir. Onların davetini kabul edip kavmine şu cümleyle seslenir:

> “Sizden hiçbir ücret istemeyen ve doğru yolda bulunanlara uyun.” (Yâsîn, 36/21)

Bu söz, hem tebliğin hakikatini tanımanın ölçüsünü hem de samimiyetin alâmetini göstermektedir. Habib-i Neccâr, elçilerin peygamberliklerini; makam, mal, menfaat talep etmemelerinden anlamış, onların doğruluğunu bu ölçüyle tasdik etmiştir.

  1. Peygamberlerin Ortak Sözü: “Ben Sizden Ücret İstemem”

Kur’an’da birçok peygamber aynı ifadeyi tekrar eder:

> “Ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim yalnızca Allah’a aittir.” (Şuarâ, 26/109, 127, 145, 164, 180)

Bu tekrar, peygamberliğin en belirgin vasfıdır. Tebliğin karşılığı insanlardan değil, Allah’tandır. Eğer dünyevî bir beklenti olsaydı, davetin saflığı gölgelenirdi. Bu yüzden bütün peygamberler, davalarının dünyevî değil, uhrevî olduğunu açıkça göstermiştir.

  1. “Ücret Allah’a Aittir” Ne Demektir?

Manevî boyut: Peygamber, davetinin karşılığını yalnız Allah’tan bekler.

Hikmet boyutu: Tebliğin değerini fânî menfaatle küçültmez.

İhlâs boyutu: İnsanlardan alkış, övgü, mal ve makam beklemez; yalnız Allah’ın rızasını gözetir.

Bu tavır, davetin en kuvvetli delili ve en açık samimiyet göstergesidir.

  1. Fânî ile Bâkî’nin Mukayesesi

Fânî ücretler: Mal, makam, şöhret, alkış… Bunlar kısa ömürlüdür, sahibine gerçek huzur vermez.

Bâkî ücret: Allah’ın rızası, ebedî saadet, manevî huzur.

Peygamberler, kısa ömürlü menfaatleri değil, ebedî saadeti tercih etmişlerdir. Bu seçim, onların davalarının hak olduğunun delilidir.

  1. Samimiyet, İhlâs ve Fedakârlık Açısından

Samimiyet: Ücret talep etmemek, davetin hak olduğuna güven kazandırır.

İhlâs: Sadece Allah rızası için yapılan bir hizmet, dünyevî gölgelerden arınır.

Fedakârlık: İnsanlardan bir şey istemeyen peygamberler, aksine onlar için çile çeker; zulme, hakarete, hatta ölüme katlanırlar.

  1. Habib-i Neccâr’ın Ferâseti

Habib-i Neccâr, Allah’ın elçilerini “ücret istememelerinden” tanıdı. Çünkü insan fıtratı gereği, bir işi genelde menfaatsiz yapmaz. Ancak peygamberler, kendi çıkarları için değil, başkalarının kurtuluşu için fedakârlık yapıyorlardı. Bu durum, davalarının hak olduğuna işaret ediyordu.

  1. Risale-i Nur Perspektifi

Bediüzzaman Said Nursî, peygamberlerin bu tavrını “ihlâsın en yüksek derecesi” olarak değerlendirir:

Hak dava, ücretini Allah’tan alır.

İnsanlardan ücret beklemek, daveti gölgeleyip zaafa düşürür.

İhlâs, dünyevî alkış ve karşılıktan yüz çevirmekle tahakkuk eder.

Bu yönüyle Habib-i Neccâr’ın sözleri, “ihlâsın ölçüsü” hâline gelmiştir.

Sonuç

Habib-i Neccâr, elçilerin peygamberliğini onların dünyevî menfaat gözetmemelerinden tanıdı. Bu, bütün peygamberlerde ortak bir delildir.
“Ücret Allah’a aittir” demek; fânî menfaatleri terk edip bâkî olan Allah rızasını seçmektir.
Bu tavır, samimiyetin, ihlâsın ve fedakârlığın en parlak örneğini ortaya koyar.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesEylül 6th, 2025