İçimizdeki Gölge: Sızıntıların Tarih Boyunca Devletleri Çökertmesi

İçimizdeki Gölge: Sızıntıların Tarih Boyunca Devletleri Çökertmesi

Tarih, sadece meydan savaşlarının değil; görünmez savaşların da tarihidir. Ordular karşı karşıya gelmeden önce, zihinlerde, kurumlarda ve kalplerde casusluk ve ihanet savaşları yaşanır. Ve çoğu kez devletleri yıkan, dışarıdan gelen darbe değil, içeride açılan gedikler olmuştur.

Bugün İran-İsrail geriliminde gördüğümüz manzara, bu gerçeğin yeni bir örneğidir. İsrail’in Mossad aracılığıyla İran’ın en mahrem noktalarına kadar sızabilmesi, cumhurbaşkanlarından generallere, nükleer bilim insanlarına kadar nokta operasyonlar yapabilmesi, aslında sadece teknolojik üstünlük değil, içeride işleyen bir ihanet ağının eseridir.

Osmanlı’dan Gelen İbret

Osmanlı İmparatorluğu, 600 yıl boyunca üç kıtada hüküm sürdü. Ancak çöküşü top gücüyle değil, içerideki zaaflarla başladı.

  1. yüzyılda Osmanlı bürokrasisine yerleşen yabancı etkiler, “Tanzimat ve Islahat” maskesiyle devleti yönlendirir hale geldi.

Düyun-u Umumiye ile ekonomik bağımsızlık kaybedildi; imparatorluk kendi gelirini değil, yabancıların tayin ettiği vergileri toplar hale geldi.

Babıali’nin bazı memurları, Avrupa elçilikleriyle gizli temaslarda bulunarak devlet sırlarını sızdırıyordu.

Yani Osmanlı’yı yıkan, cephedeki top değil; içerideki işbirlikçilerdir.

Endülüs’ün Acı Hatırası

İberya’da 800 yıl boyunca İslam medeniyetinin incisi olan Endülüs, sadece dışarıdan gelen Haçlı saldırılarıyla değil, içeriden bölünmeyle yok oldu.

Emirlikler birbirine düşürüldü.

İspanyollarla işbirliği yapan Müslüman prensler, kendi şehirlerinin kapısını düşmana açtı.

Neticede bir zamanlar dünyanın ilim ve kültür merkezi olan Kurtuba, Granada ve Sevilla, birkaç asır içinde tarihten silindi.

Endülüs’ün çöküşü, “düşmanı dışarıda arama; önce içindeki gediklere bak” dersiyle hâlâ ibret verir.

Cumhuriyet Dönemi ve Darbeler

Türkiye’nin yakın tarihi de aynı gölgenin izleriyle doludur.

27 Mayıs 1960 darbesi, NATO’ya girişten kısa süre sonra gerçekleşti. Darbenin arkasında, ordudaki bazı unsurların dış bağlantıları olduğu artık sır değil.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde, Türkiye “sağ-sol çatışması”yla kan gölüne çevrildi. Silahları kim sağlıyordu? Çatışmaları kim körüklüyordu? Darbe sonrası bunların büyük kısmı ortadan kayboldu.

28 Şubat sürecinde medya, üniversite ve sermaye üzerinden yürütülen baskılar, sadece içeriden değil; küresel merkezlerle bağlantılı bir dizaynın parçasıydı.

15 Temmuz 2016 ise ibretlerin en büyüğü oldu. Kendi ordumuzun içine yerleşen bir yapı, yabancı akılların yönlendirmesiyle devleti yıkmaya kalkıştı.

Her darbe, aslında bir “casusluk başarısı”dır; içeriden kök salmadan yapılabilecek işler değildir.

Türkiye’deki Casusluk Faaliyetleri

Bugün de tablo farklı değil.

Savunma sanayiinde çalışan mühendislerin faili meçhul ölümleri, İsrail ve Batı istihbaratlarının içeriden uzattığı elleri hatırlatıyor.

MİT’in bir dönem CIA ile aynı binada çalıştığı ve hatta binanın kirasını Amerikalıların ödediği söylentisi, sembolik olarak büyük bir uyarıdır: “Kendi istihbaratının çatısını başkasına yaptırıyorsan, bağımsızlığın da sorgulanır.”

Medyada, akademide, teknoloji alanında ve üst düzey bürokraside hâlâ başka ajandalara çalışan unsurlar çıkmaya devam ediyor. Kimisi Atatürkçülük maskesiyle, kimisi Fetö paravanıyla, kimisi farklı ideolojik kisvelerle.

İran-İsrail Gerçeğinin Bizim İçin Mesajı

İsrail’in İran’da bu kadar rahat hareket edebilmesinin sebebi, kendi gücünden çok, içeride bulduğu işbirlikçilerdir. Aynı cesareti Türkiye’de de gösterebilmesinin sebebi, içerideki zaaflarımızdır.

Bugün eğer biz tedbirli olmazsak, Endülüs’ün akıbeti, Osmanlı’nın çöküşü, darbelerin acısı tekrar edebilir. Çünkü tarih tekerrür eder; ama ibret alınırsa tekerrür etmez.

Son Söz: İçten Fethedilmemek İçin

Bir milleti çökerten, içindeki gaflet ve ihanettir; dışarıdan gelen darbeler, içte kapı açılmadıkça zarar veremez.

İbret bellidir:

Endülüs içeriden çöktü.

Osmanlı içeriden sızdırıldı.

Cumhuriyet darbelerle içeriden vuruldu.

İran, içeriden Mossad’a teslim edildi.

Bugün bize düşen tek şey, tarihin bu acı derslerini görmezden gelmemek ve şu hakikati unutmamaktır:
En büyük ihanet, içeriden gelen ihanettir. En büyük tedbir de, uyanıklık ve birliktir.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesEylül 3rd, 2025