Meyveler Kudretin Kelimeleri, Kalp Rahmân’ın Arşıdır

Meyveler Kudretin Kelimeleri, Kalp Rahmân’ın Arşıdır

“Evet nar, elma ve dut gibi musanna meyveler birer kelime-i kudrettirler. Esmâ-i İlâhiye’yi ilân edip okutturuyorlar. Onların hayatlarının gayeleri bu gibi emirlerdir. Yoksa bu meyvelerin suretlerinin gayeleri olan yenilmek, gaye-i hayatları değildir. Ancak, gaye-i mevtleri olabilir. Yâni ölümlerinin bir gayesidir. Fakat sâir zevilhayat, bütün gayelerde sana müsâvi olamaz. Çünkü câmi’ âyine sendedir. Sen dahi, senden çok aşağı olanlardan daha aşağı olma. Mü’minin kıymetini ilân eden şu hadîs-i kudsî sana kâfidir:

لاَ يَسَعُنٖى اَرْضٖى وَلاَ سَمَائٖى وَلٰكِنْ يَسَعُنٖى قَلْبُ عَبْدِ الْمُؤْمِنِ

Ve hem yine bu beyte nazar et:

مَنْ نَگُنْجَمْ دَرْ سَمٰوَات و زَمٖينْ ٭ اَزْ عَجَبْ گُنْجَمْ بَقَلْبِ مُؤْمِنٖينْ ”
Nur’un İlk Kapısı

******

Nur’un İlk Kapısından çok ince bir hakikati ders veriyor: Meyveler, yalnızca yenilmek için değil; Allah’ın isimlerini ilan eden birer “kelime-i kudret”tir. Ve asıl maksat, insanın kalbinde tecelli eden ilahî isimleri okumaktır.

Nar, elma, dut gibi meyvelere bakıldığında, ilk bakışta akla gelen şey onların tadı, rengi ve yenilmeleridir. Fakat Bediüzzaman Said Nursî, bu basit bakışın ötesine çağırıyor. Zira her bir meyve, yalnızca gıda değil; kudretin yazdığı birer kelimedir. Onların hakiki gaye-i hayatı, Allah’ın isimlerini ilan etmektir. Yenilmeleri, aslında ölümlerine ait bir sonuçtur. Asıl hayat gayeleri ise, birer ayine olup Esmâ-i Hüsnâ’yı göstermeleridir.

Hikmet ve Edebî Yön

Meyveler, ilahî kudretin noktalı virgülleridir; bahar mevsimi ise bu kudret kitabının açılmış bir sayfasıdır. Nar, içindeki yüzlerce taneleriyle “Cemîl” ismini gösterir; elma, rengârenk nakışlarıyla “Latîf” ismini okutur; dut, küçücük bünyesinde yüzlerce tohumu ile “Mürekkib” ismini ders verir. Böylece her bir meyve, sessiz bir dil ile şunu söyler: “Ben yenilmek için değil, Yapanımı tanıtmak için varım.”

Kur’ân da bu dili açığa çıkarır:

> “O, gökten su indirendir. İşte biz her çeşit bitkiyi onunla bitirdik. O bitkiden de kendisinde üstüste binmiş taneler bitireceğimiz bir yeşillik; hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar; üzüm bağları; bir kısmı birbirine benzeyen, bir kısmı da benzemeyen zeytin ve nar bahçeleri meydana getirdik. Meyve verirken ve olgunlaştığı zaman her birinin meyvesine bakın! Kuşkusuz bütün bunlarda inanan bir toplum için ibretler vardır.” (En’âm, 6/99)

Tarihî ve İbretli Boyut

Tarih boyunca medeniyetler meyveyi yalnız yiyecek değil, bir hikmet unsuru olarak görmüştür. Yunan filozofları, narı bereket sembolü yapmış; Çin kültürü, elmayı barışla özdeşleştirmiş; İslam medeniyeti ise meyveyi bir ayet gibi okumuştur. Bediüzzaman’ın getirdiği bakış, bu kadim anlayışı yeniden diriltmiştir: Meyve, yalnız dünyaya değil; ahirete işaret eder.

İlmi ve Bilimsel Boyut

Modern bilim, meyvenin bir mucize olduğunu daha iyi ortaya koyuyor. Bir nar tanesinde yüzlerce çekirdek vardır. Her çekirdekte ağacın bütün programı DNA ile yazılıdır. Minicik bir dut, içindeki onlarca tohumla adeta kâinatı saklar. Bu, “hikmetsiz bir tabiata” yüklenebilir mi? Kör tesadüf, her tanede milyarlarca bilgiyi yazabilir mi? Hayır. Bu düzen, bilinçli bir kudretin, ilahî bir iradenin işaretidir.

Kur’ân bu noktayı teyit eder:

> “O ki, her şeyi yarattı ve ona bir ölçü takdir etti.” (Furkan, 25/2)
“Yeryüzüne bir bakmazlar mı! Orada her güzel çiftten nice bitkiler yetiştirdik.” (Şuarâ, 26/7)

Sosyal ve Ahlâkî Boyut

Meyvelerin ibret veren yönü, insanın da hayat gayesini hatırlatır. Meyve nasıl ki sadece yenilmek için değil, Esmâ-i İlâhiye’yi ilan için var ise, insan da yalnızca yaşamak, yemek, içmek için değil; iman ve marifet için yaratılmıştır. Bu yüzden insan, kendinden daha aşağı olan bir meyveden aşağı olmamalıdır. Meyve Esmâ’yı okurken, insan gafletle o Esmâ’yı unutursa, yaratılış hikmetine zıt bir konuma düşer.

Akli ve Mantıki Boyut

Mantıken şu netice çıkar:

Meyve, basit bir gıda değil; sanatlı bir mucizedir.

Mucizevi sanat, sanatkârsız olamaz.

Öyleyse her meyve, bir “kelime-i kudret”tir ve arkasında “Kudret-i Ezeliye”yi gösterir.

Kalbin Kâinata Sığmayan Değeri

Hadîs-i kudsî, bu hakikatin zirvesini gösterir:

> “Ne arzım ne semam beni içine almadı. Fakat mü’min kulumun kalbi beni içine aldı.”

Demek ki kâinat, Allah’ın azametini gösteren bir kitap; mü’minin kalbi ise O’nun marifetine mazhar olan bir arştır. Koca semavata sığmayan ilahî tecelliler, bir kalpte tecelli eder. Bu, insanın şerefini ve kulluğunun kıymetini ilan eder.

Kur’ân bu hakikati teyit eder:

> “Gerçekten biz insanı en güzel bir surette yarattık.” (Tîn, 95/4)
“Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik.” (Tîn, 95/5)
İnsan, kalbini imanla arş-ı Rahmân’ın bir aynası yaparsa yükselir; gafletle boş bırakırsa, meyveden daha aşağı düşer.

Sonuç

Nar, elma, dut gibi meyveler sadece yenilecek şeyler değildir; onlar Allah’ın isimlerini okutan kudret kelimeleridir. Onların gerçek gayesi, Esmâ-i İlahiye’yi ilan etmektir. İnsanın da gayesi aynıdır. Kalbini imanla dolduran mü’min, kâinatın üstünde bir değer kazanır. Çünkü arza ve semaya sığmayan ilahî tecelliler, onun kalbine sığar.

Özet

Meyveler yalnızca yiyecek değil, kudretin kelimeleri ve ilahî isimlerin aynalarıdır.

Asıl gayeleri, Allah’ın isimlerini ilan etmektir; yenilmek ise ölümlerine ait bir sonuçtur.

Kur’ân, meyveleri ibret vesilesi olarak gösterir (Nahl 16/11; En’âm 6/99).

İnsanın gayesi de aynıdır: Allah’ı tanımak, marifetullah ve kulluktur.

Hadîs-i kudsîye göre, Allah’ın tecellileri mü’minin kalbine sığar.

İnsan, bu idraki kaybederse, bir meyveden daha aşağıya düşer.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesEylül 2nd, 2025