Manevi Mücadele ve Gençliğin İmana Daveti

Manevi Mücadele ve Gençliğin İmana Daveti

İslâm memleketlerinde dahi zaman zaman iman esaslarını zedeleyen, gençleri imansızlığa sürükleyen fikir akımları boy göstermiştir.
Şualar’da bu duruma dikkat çekilerek şöyle denilmiştir:

“İslâm memleketi olan bu vatanda bolşevik baykuşlarının seslerini işitiyoruz. Bu ses, âlem-i İslâm’ın iman esaslarını zedeliyor. Halkı, bilhâssa gençleri imansız yaparak kendisine bağlıyor. Ben bütün mevcudiyetimle bunlarla mücadele ederek gençleri ve Müslümanları imana davet ediyorum.”
Bu metin, dönemin siyasi ve ideolojik akımlarına karşı yapılan manevi bir mücadeleyi anlatmaktadır.
“Bolşevik baykuşlarının sesleri” ifadesi, dine ve maneviyata aykırı, özellikle genç nesilleri hedef alan yıkıcı fikirleri sembolize eder. Bu tür akımlar, genellikle materyalist ve ateist düşünceleri yayarak toplumun iman temelini sarsmayı hedefler. Bediüzzaman Said Nursi, bu tehlikenin farkında olarak, bütün varlığıyla bu fikri sapkınlıklarla mücadele etmiş ve gençleri imana davet etmiştir. Bu davet, sadece bireysel bir kurtuluş değil, aynı zamanda toplumun manevi değerlerini koruma ve gelecek nesillere sağlam bir miras bırakma çabasıdır. Bugün de benzer ideolojik tehditler karşısında, gençleri doğru inanca yöneltmek, manevi değerleri canlı tutmak ve onları yıkıcı fikirlerden korumak büyük bir önem taşımaktadır. Bu, her dönemde İslâm âlimlerinin ve münevverlerinin en temel vazifelerinden biri olmuştur.

İnsanın Acziyeti, Zayıflığı ve Dua Kapısı

İnsanın yaratılışındaki en temel özelliklerden biri, acziyeti ve nihayetsiz zayıflığıdır.
Lem’alar’da Bediüzzaman Said Nursi (R.A) bu hakikati şu şekilde izah eder:
“Cenab-ı Hak, insana hadsiz bir acz ve nihayetsiz bir zaaf vermiş… tâ ki daimî bir surette dergâh-ı ilahiyeye iltica edip niyaz etsin, dua etsin. yani
‘Eğer duanız olmazsa ne ehemmiyetiniz var'”
Bu söz, insanın Allah karşısındaki mutlak acziyetini ve zayıflığını anlatır. Allah, insanı bu zayıf yapıyla yaratmıştır ki, sürekli olarak kendisine yönelsin, yalvarsın ve dua etsin. Dua, insanın yaratıcısıyla kurduğu en samimi bağ, acziyetini itiraf ettiği ve kudret sahibinden yardım dilediği bir köprüdür. Eğer dua olmasa, insan kendi zayıflıkları içinde kaybolur, varlığının gerçek anlamını yitirir. Dua, sadece bir istek listesi sunmaktan öte, Allah’a güvenmek, O’na teslim olmak ve O’nun sonsuz kudretine sığınmaktır. İnsanın zayıflığı, aynı zamanda Allah’ın kudretini ve merhametini daha iyi anlamasına vesile olur. Bu durum, bizi her anımızı bir dua fırsatı olarak görmeye ve Rabbimize olan bağlılığımızı güçlendirmeye teşvik eder.

Kainatın Muhteşem İşleri ve Başıboş Olmayan Varlık

Kainatın her köşesinde, başıboş olmadığını isbat eden deliller mevcuttur.
Asâ-yı Musa’ da bu gerçek şöyle ifade edilmiştir:
“Başını kaldır, kendini tanıttırmak isteyen faal ve kudretli bir zâtın hârika işlerine bak! Sen başıboş olmadığın gibi, bu hâdiseler de başıboş olamazlar…”
Bu söz, insana derin bir tefekkür daveti sunar. Gözlemleyebileceğimiz her tabiat olayı, her canlı varlık, her gezegenin hareketi, sonsuz bir güç ve irade sahibi olan bir Yaratıcı’nın varlığını haykırır. İnsanın kendi varlığı bile, başıboş ve anlamsız bir tesadüfün ürünü değildir. Bu muhteşem düzen, mükemmel işleyiş ve her bir zerresindeki sanat, kendini tanıtmak isteyen Kadir-i Mutlak bir Zât’ın eseridir. Eğer insan kendi varlığının bile bir amacı ve yaratıcısı olduğuna inanıyorsa, o zaman içinde yaşadığı kâinatın da başıboş olmadığını idrak etmelidir. Bu, insanı kâinatı bir ibret nazarıyla okumaya, her hadisede ilahi kudretin izlerini görmeye ve kendi varlığının anlamını bulmaya yönlendiren bir çağrıdır.

Her Kıştan Sonra Bahar: İslam Medeniyetinin Yükselişi

Tarih, milletlerin ve medeniyetlerin inişli çıkışlı seyrini gösterir. Ancak ilahi takdirde her zorluğun ardından bir kolaylık, her karanlığın ardından bir aydınlık vardır.

Tarihçe-i Hayat’ta Bediüzzaman Said Nursi (r.a), bu umut veren gerçeği şöyle dile getirir:
“Her kıştan sonra bir bahar, her geceden sonra bir sabah olduğu gibi, nev’-i beşerin dahi bir sabahı, bir baharı olacak inşâallah. Hakikat-i İslâmiyenin güneşi ile, sulh-u umumî dairesinde hakikî medeniyeti görmeyi, rahmet-i ilahiyeden bekliyebilirsiniz.”
Bu söz, insanlık için karanlık ve zorlu dönemlerin geçici olduğuna işaret eder. Tıpkı tabiatta olduğu gibi, toplumların da bir yenilenme ve diriliş süreci yaşayacağı müjdelenir.
Bediüzzaman, bu dirilişin “Hakikat-i İslâmiyenin güneşi” ile geleceğini ve “sulh-u umumî dairesinde hakikî medeniyeti” inşa edeceğini belirtir. Bu, İslam’ın evrensel değerleri olan adalet, barış, ilim ve merhametin hâkim olduğu bir medeniyet tasavvurudur. İslam medeniyetinin geçmişteki altın çağı gibi, gelecekte de insanlığa yeniden ışık saçacağı umudu ifade edilir. Bu umut, Müslümanları pasifliğe değil, aksine aktif bir şekilde bu baharı hazırlamak için çalışmaya, ilme ve ahlaka sarılmaya teşvik eder.

Ecdadın Mirası: Din ve Kahramanlık

Milletlerin kimliği, geçmişlerinden aldıkları mirasla şekillenir. Tarihçe-i Hayat’ta Bediüzzaman Said Nursi, Türk milletinin dini ve kahramanlık mirasına işaret ederek şöyle der:
“Bizler dinde olduğu gibi, kahramanlıkta da ecdadımızın vârisleri olduğumuzu göstereceğiz.”
Bu söz, milli kimliğin iki temel direği olan dini değerler ve tarihi kahramanlıklar arasındaki güçlü bağı ortaya koyar. Türk milleti, hem İslam dinine olan derin bağlılığıyla hem de tarihin her döneminde gösterdiği cesaret ve kahramanlıkla tanınmıştır. Ecdattan miras alınan bu iki değer, gelecek nesillere aktarılması gereken önemli bir sorumluluktur. Bu ifade, sadece geçmişle övünmekten ziyade, o mirasın gereğini yerine getirme, günümüz şartlarında da dine ve vatana hizmet etme azmini dile getirir. Dini yaşantıda ve kahramanlıkta ataların izinden gitmek, milli şuurun ve kimliğin korunması için elzemdir. Bu, genç nesillere hem manevi bir sorumluluk hem de vatan sevgisi aşılayan güçlü bir mesajdır.

Makale Özeti
Bu makale, Bediüzzaman Said Nursi’nin eserlerinden ve hikmetli sözlerden yola çıkarak, bireysel ve toplumsal hayatın farklı yönlerine ışık tutmaktadır.
İlk bölümde, gençleri imana davet etmenin ve yıkıcı ideolojilerle mücadelenin önemi, “Bolşevik baykuşlarının sesleri” metaforuyla anlatılmıştır.

İkinci bölümde, insanın acziyeti ve zayıflığına rağmen dua yoluyla Allah’a yönelmesinin önemi anlatılmış, duanın insan hayatındaki merkezi rolüne dikkat çekilmiştir.

Üçüncü bölümde, kâinatın başıboş olmadığı ve her hadisede ilahi kudretin izlerinin bulunduğu, insana tefekkür kapısı aralanarak açıklanmıştır.

Dördüncü bölümde, “Her kıştan sonra bir bahar” benzetmesiyle İslam medeniyetinin gelecekteki dirilişine dair umut verici bir perspektif sunulmuştur.

Son olarak, “dinde olduğu gibi kahramanlıkta da ecdadımızın vârisleri olduğumuzu göstereceğiz” sözüyle milli kimliğin dini ve tarihi kahramanlıklarla olan ilişkisi ve bu mirasın korunması gerektiği belirtilmiştir.
Makale, bu farklı konuları bir bütünlük içinde ele alarak, okuyucuyu hem manevi hem de sosyal sorumlulukları konusunda derinlemesine düşünmeye davet etmektedir.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesEylül 2nd, 2025