İçimizdeki Gölge: Tarihten Günümüze Ajanlık ve Sızıntı Hikâyesi

İçimizdeki Gölge: Tarihten Günümüze Ajanlık ve Sızıntı Hikâyesi

Tarih, savaşların sadece cephede değil, akıllarda ve kalplerde kazanıldığını gösteren sayısız örnekle doludur. Silahların patlamasından çok önce, fikirlerin ve istihbaratın görünmeyen savaşları yaşanır. Bu yüzden nice devletler dışarıdan değil, içeriden çökertilmiş; ordularını yenemeyenler, akıllarını ele geçirerek zafer kazanmıştır.

Bugün İran-İsrail geriliminde gördüğümüz manzara, aslında tarihin bize çoktan öğrettiği bir hakikati hatırlatıyor:
“En tehlikeli düşman, içeriden konuşlanandır.”

İsrail’in İran’ın en mahrem noktalarına kadar sızabilmesi, cumhurbaşkanından generaline kadar “nokta atışı” operasyonlar yapabilmesi, sadece teknoloji değil; aynı zamanda içeriden kurulan köprülerin, yıllarca örülmüş gizli ağların eseridir. Ajanlık faaliyetleri, casusluk teşkilatları ve “yerli işbirlikçiler” olmadan böylesine derin nüfuz mümkün değildir.

Bizim Tarihimizdeki Yansımaları

Peki bizde durum farklı mı?

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, darbelerden modern siyaset arenasına kadar “içimize sızan ellerin” izini sürmek mümkündür.

Osmanlı’nın son döneminde, Babıali’de görev yapan nice bürokratın aslında yabancı elçiliklerle bağlantılı olduğu tarihe kaydedilmiştir. İmparatorluk, top gücünden önce, içeriden çözülen bünyesiyle yıkılmıştır.

Cumhuriyet döneminde de bu “gölge” kaybolmamıştır. Darbeler, gizli ellerin yönlendirdiği, kendi halkına karşı kullanılan silahlı güçlerin gölgesinde gerçekleşmiştir.
“Yapanlar kimin çocuklarıydı?” sorusu burada acı bir gerçeği hatırlatır: Çoğu zaman bu darbeleri, dışarıdaki düşman değil, içerideki ihanetin çocukları yapmıştır.

1970’lerden günümüze, medya, akademi, teknoloji ve güvenlik kurumlarında “başka ajandalarla” hareket eden gruplar varlığını göstermiştir. Farklı ideolojik maskeler taksalar da –ister “Atatürkçülük” adı altında, ister “fetö” paravanıyla– sonuçta yaptıkları, ülkenin damarlarına yabancı bir zehri zerk etmek olmuştur.

İbretlik Hakikat: Kirayı Kim Ödüyordu?

Daha düne kadar, MİT ile CIA’nın aynı binada çalıştığı ve hatta binanın kirasını Amerikalıların ödediği söylentisi, ibret alınması gereken çarpıcı bir tabloyu ortaya koyuyor. Bu bir semboldür:
Kendi istihbarat binanın kirasını dahi başkasına ödetiyorsan, aslında kendi istikbalinin de ipotek altında olduğunu kabul etmişsin demektir.

Tarihten ibret almayan toplumlar, aynı senaryoları farklı zamanlarda tekrar tekrar yaşamak zorunda kalır. Bizde darbeler, faili meçhul suikastlar, öldürülen mühendisler ve bilim insanları hep bu derin gölgenin işaretleridir.

Hikmet ve Ders

Bir milletin düşmanları, evvela onun içinden çıkar. İçte gedik açılmazsa, dışarıdan gelen zarar veremez.

Bu gerçek, tarihin her döneminde teyit edilmiştir. Roma’dan Osmanlı’ya, Endülüs’ten günümüz İslam coğrafyasına kadar, yıkımlar hep içeriden başlamıştır.

Bugün de eğer İsrail’in pervasızlığından bahsediyorsak, bu cesareti ona veren şey kendi gücü değil, bizim içimizdeki zaaflarımızdır. İçteki “ajan ruhlular” temizlenmeden, dışarıdaki düşman karşısında daima zaaf içinde kalınacaktır.

Sonuç: Uyanık Olmak Gerek

Artık şunu görmek zorundayız:

Casusluk sadece gizli bir odada yaşanan film sahnesi değildir. Medyada, akademide, teknolojide, ekonomide, hatta inanç zemininde sinsice işleyen bir süreçtir.

Düşman dışarıdan değil, içeriden başlar.

En büyük ihanet, içeriden gelen ihanettir.

O halde milletçe bize düşen, tarihten ibret alarak şunu unutmamaktır:
İçimizdeki gedikleri kapatmadan, dışarıdaki düşmana karşı asla tam manasıyla güçlü olamayız.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesEylül 2nd, 2025