Hayatın Dokuz Emri: İnsanın Varlık Serencamı

Hayatın Dokuz Emri: İnsanın Varlık Serencamı

Evet, senin hayatın ve hayatındaki cihazatın gayelerinin icmali “dokuz emir”dir: 

   Birincisi: Vücudunda dercolan mîzanlarla rahmetin hazinelerindeki müdehheratı tartmaktır.

   İkincisi: Fıtratındaki cihazatın anahtarlarıyla, esmâ-i kudsiyenin gizli definelerini açmaktır.

   Üçüncüsü: Kardeşlerin olan diğer mevcûdâtın enzârında, esmâ-i İlâhiye’nin garip cilvelerinin nümûnelerini hayatınla teşhir ve izhar etmektir.

   Dördüncüsü: Hâl ve kâlin ile, dergâh-ı rubûbiyetinde ubûdiyeti ilân etmektir.

   Beşincisi: Bir padişahtan çeşit çeşit nişanlar almış ve o nişanlarını takıp, padişahının nazarında görünmek gibi; sen de, esmâsının cilvelerinin verdikleri murassaât ile süslenmiş olduğunu bilerek, Şahid-i Ezelî’nin nazar-ı şuhûd ve işhadına görünmektir.

   Altıncısı: Zevilhayatların tezâhürât-ı hayatları olan tahiyyatlarıyla ve tesbihâtları olan rumuzât-ı hayatlarıyla, Vâhibü’l-Hayat’a arz-ı ubûdiyetlerini fehmedip müşâhede ederek görüp göstermektir.

   Yedincisi: Hayatına verilen ilim ve kudret ve irâdet gibi sıfât ve hallerinden cüz’î nümûneleri mikyas ederek, Hâlıkın sıfât-ı mutlakasını ve şuûn-u mukaddesesini fehmetmektir. Meselâ: Nasıl ben, cüz’î ilim ve irâde ve iktidarımla bu evi böyle muntazam yaptım ise, bu kasr-ı âlemin bânisi de, kasr-ı âlemin büyüklüğü nisbetinde Kadîr ve Alîm ve Hakîm’dir.

   Sekizincisi: Şu mevcûdâtın herbirinin kendine mahsus bir lisan ile söylediği tevhid ve rubûbiyet-i Sânia dair kelimatını fehmetmektir.

   Dokuzuncusu: Acz ve fakr derecelerinin emsâliyle, kudret-i Sâni’in ve gına-yı İlâhiye’nin derecât-ı tecelliyatını anlamaktır. Nasıl ki açlığın dereceleri nisbetinde ve ihtiyacatın enva’ı miktarınca lezzet-i taamın enva’-ı derecâtı anlaşılıyor. Öyle de; gayr-ı mütenahî acz ve fakrın ile, Sâni’in gayr-ı mütenahî kudret ve gınasının derecâtını fehmetmektir.”
Nur’un İlk Kapısı

******

Nur’un İlk Kapısı’nda geçen “hayatın dokuz emri” insanın hayatının hakiki gayesini en özlü biçimde ortaya koyuyor. Bu emirler sadece birer manevî düstur değil; aynı zamanda insanın ilmî, ahlâkî, sosyal ve fıtrî yol haritasıdır.

İnsan, sadece biyolojik bir varlık değil; kâinat kitabının canlı bir fihristi, ilâhî isimlerin parlak bir aynasıdır. Said Nursî’nin “hayatın dokuz emri” diye özetlediği hakikatler, insanın hem varlık içindeki konumunu hem de Yaratıcı’ya karşı kulluk vazifesini ortaya koyar. Kur’ân da bu hakikatleri teyit eder:

> “Ben cinleri ve insanları, yalnız bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zâriyât, 51/56)

  1. İlâhî Rahmetin Hazinelerini Tartmak

İnsanın vücuduna yerleştirilen ölçüler —göz, kulak, akıl, his— adeta ilâhî rahmetin hazinelerini tartan bir terazidir. Tad alma duyusu nimetin, göz görme nimeti sanatın, akıl ise hikmetin tartıcısıdır.

Kur’ân:

> “Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız, sayamazsınız.” (Nahl, 16/18)

  1. Esmâ-i İlâhiye’nin Gizli Hazinelerini Açmak

İnsana verilen kabiliyetler, Allah’ın isimlerini açan anahtarlar gibidir. İlim, Alîm ismine; kudret, Kadîr ismine; merhamet, Rahîm ismine açılır. İnsan kendi varlığında bu isimleri tanır.

  1. Eşyaya İlâhî İsimlerin Tezahürünü Teşhir Etmek

İnsan, hayatıyla kâinattaki diğer varlıklara karşı Allah’ın isimlerini ilan eder. Mesela şefkat, Rahmân ismini gösterir; adalet, Âdil ismini temsil eder. İnsan bu yönüyle kâinatta bir “teşhir memuru” gibidir.

  1. Hâl ve Kâl ile Kulluğu İlan Etmek

İnsanın asıl vazifesi, sadece sözle değil hâl ve davranışla da kulluğunu göstermektir. Ahlâk, ibadetin en yüksek delilidir.
Kur’ân:

> “Rabbine ibadet et ve sabret.” (Müzzemmil, 73/10)

  1. İlâhî Nişanlarla Donanıp Allah’ın Nazarına Görünmek

İnsana verilen güzellikler, kabiliyetler, imkânlar ilâhî nişanlardır. Tıpkı padişahından nişan almış bir askerin onları takarak huzura çıkması gibi, insan da esmâ-i İlâhiyye’den gelen süslerle Allah’ın huzurunda durur.

  1. Diğer Canlıların Tesbihatını Görmek

Hayat sahibi her varlık, kendine has bir dil ile Allah’ı zikreder. Kuşların ötüşü, arıların çalışması, denizlerin dalgalanışı hep bir tesbihtir. İnsanın vazifesi bu tesbihatı fark etmek ve kendi diliyle Allah’a arz etmektir.
Kur’ân:

> “Yedi gök, yer ve bunlarda bulunanlar Allah’ı tesbih eder. Hiçbir şey yoktur ki O’nu hamd ile tesbih etmesin.” (İsrâ, 17/44)

  1. İlâhî Sıfatları Anlamak İçin Kendindeki Misalleri Kullanmak

İnsan, kendisindeki cüz’î sıfatları ölçü alarak Allah’ın mutlak sıfatlarını idrak eder. Mesela küçük bir bilgi kırıntısıyla Alîm ismini, sınırlı kudretiyle Kadîr ismini fehmeder.

  1. Varlıkların Dilini Çözmek

Kâinattaki her şey, varlık diliyle tevhidi anlatır. Atomlardan yıldızlara kadar her şey, “Ben kendimden değilim, beni yaratan var!” der. İnsan, aklıyla bu dili çözmekle mükelleftir.

Kur’ân:

> “Biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık.” (Kamer, 54/49)

  1. Acz ve Fakr ile İlâhî Kudreti Anlamak

İnsanın acziyeti ve fakrı, Allah’ın kudret ve zenginliğini anlamaya vesiledir. Açlık, nimetin lezzetini gösterdiği gibi; fakirlik, Allah’ın gınasını; güçsüzlük ise Allah’ın kudretini daha iyi tanıtır.
Kur’ân:

> “Ey insanlar! Siz Allah’a muhtaçsınız. Allah ise ganiyy ve hamîddir.” (Fâtır, 35/15)

Sosyal ve Ahlâkî Boyut

Bu dokuz emir, insana sadece bireysel değil toplumsal bir sorumluluk da yükler. İnsan, diğer mahlûkatın hal diliyle yaptığı tesbihatı fark ederek tevazu kazanır. İlâhî isimleri yansıtarak adalet, merhamet ve hikmeti topluma taşır.

Akli ve Mantıki Boyut

İnsan hayatındaki cihazlar, sadece biyolojik ihtiyaçlar için verilmiş olsaydı, bu kadar yüksek kabiliyet izah edilemezdi.

Bu kabiliyetler Allah’ı tanımak, ibadet etmek ve kâinatın manalarını çözmek için verilmiştir.

Dolayısıyla hayatın gayesi, maddî lezzet değil; kulluk ve marifettir.

Sonuç

“Hayatın dokuz emri”, insanın varlık içindeki yerini özetler: İnsan bir terazi, bir anahtar, bir şahit, bir kul, bir süslenmiş memur, bir dinleyici, bir ölçü, bir tercüman ve bir fakirdir. Bütün bu vasıflar, onu Allah’a yönlendiren birer işarettir. İnsan bu gayeleri unutursa, hayatını boşa harcar.

Özet

Dokuz emir, insanın hayat gayesini açıklar: nimetleri tartmak, esmâya anahtar olmak, isimleri teşhir etmek, kulluğu ilan etmek, ilâhî nişanlarla görünmek, mahlûkatın tesbihatını görmek, sıfatları anlamak, varlıkların dilini çözmek, acz ve fakr ile kudreti idrak etmek.

Kur’ân’daki birçok ayet (Zâriyât 51/56, Nahl 16/18, İsrâ 17/44, Fâtır 35/15) bu hakikatleri destekler.

Tarihî ve sosyal açıdan bu emirler unutulduğunda insanlık zulme düşmüş; hatırlandığında ise medeniyetler yükselmiştir.

Mantıken bu kabiliyetler tesadüfî değil, marifetullah ve ubûdiyet için verilmiştir.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesEylül 2nd, 2025