Hakikî İnsan Olmanın Yolu: On Vazife ve Sonsuz Sorumluluk

Hakikî İnsan Olmanın Yolu: On Vazife ve Sonsuz Sorumluluk

“Hem insan –insan olmak için– kendine göre bir derece bu gayeye çalışmalıdır. Bu gayeler ise:

   Evvelen: Şu kâinatta saltanât-ı Rubûbiyetini tasdik ile, mehasin-i kemâlâtına nezaret etmektir.

   Sâniyen: Esmâ-i kudsiye-i İlâhiye’nin nukûş-u bedâyi’-kârânelerini birbirine gösterip dellâllık etmektir.

   Sâlisen: Künûz-u mahfiye olan esmâ-i Rabbâniyenin cevherlerini mîzân-ı idrak ile tartmak ve kıymet vermektir.

   Râbian: Kalem-i kudretin mektubatını mütâlaa ile tefekkür etmektir.

   Hâmisen: Fıtratın letâif ve müzeyyenâtını temâşâ etmekle, Fâtır’ın mârifetine ve rü’yetinin temâşâsına iştiyak göstermektir.

   Sâdisen: Sâni’-i Zülcelâl’in san’atının mu’cizeleriyle kendini tanıttırmasına ve bildirmesine mukâbil, îmân ve mârifet ile mukâbele etmektir.

   Sâbian: Rahîm-i Kerîm’in semerât-ı rahmetinin müzeyyenâtı ile kendini teveddüd suretinde sevdirmesine mukâbil, ona hasr-ı muhabbet ve taabbüd ile tahabbüb etmektir.

Sâminen: Mün’im-i Hakikî’nin maddî ve mânevî nîmetleri lezaizi ile, insanı perverde etmesine mukâbil, fiil ve hâl ve kàl ile hattâ elinden gelse bütün havassı ve letâifi ile o Mün’im-i Hakikî’ye şükür ve hamdetmektir.

   Tâsian: Celil-i Mutlak’ın (Celle Celâlühü) ve Cemil-i Mutlak’ın (Azze Cemâlühü) kâinatın mezâhirinde ve mevcûdâtın âyinelerinde kibriyâ ve kemâlini, celâl ve cemâlini izhar etmesine mukâbil; tekbir ve tesbih ile ve mahviyet içinde ubûdiyet ile ve hayret ve muhabbet içinde secde ile mukâbele etmektir.

   Âşiren: O Rahmân’ın rahmetinin derece-i vüs’atını ve servetinin derece-i kesretini ve ittikan ve intizam içinde cûd-u mutlakını göstermesine mukâbil, tahmid ve ta’zim içinde iftikar ile sual etmektir.

   Hem san’atının letâif ve antikalarını sath-ı zeminde teşhir etmesine mukâbil, takdir ve tahsin ve istihsân ile mukâbele etmektir.

   Hem şu kasr-ı kâinatta, taklid edilmez sikkeleriyle ve ona mahsus hâtemleriyle ve ona münhasır turralarıyla ve ona has fermânlarıyla bütün mevcûdâta damga-i vahdet koymasına ve âyât-ı tevhidi nakşetmesine ve aktar-ı âfâkta bayrak-ı vahdaniyetini ilân etmesine mukâbil; tasdik ile, îmân ve tevhid ile, iz’an ve şehâdet ve ubûdiyet ile mukâbele etmektir.

   İşte, bunlar gibi vücuh-u ibâdât ve tefekkürât ile insan hakikî insan olur. Ahsen-i takvimde olduğunu gösterir. Yümn-ü îmân ile emânete mâlik emin bir halife-i Arz olur.”
Nur’un İlk Kapısı

******

“Nur’un İlk Kapısı”nda geçen bu pasaj, insanın hakikî insan olmasının yollarını ve Rabbine karşı vazifelerinin inceliklerini gösteriyor.

İnsanın dünyaya gönderiliş gayesi, yalnızca yemek, içmek, barınmak ve neslini devam ettirmek değildir. Eğer öyle olsaydı, hayvanlarla aynı seviyeye indirilmiş olurdu. Halbuki insan, akıl, kalp, ruh ve şuurla donatılmıştır. Bu yüzden insanın hakikî insan olması, Rabbini tanıması, esmâsını anlaması ve ona ubûdiyet ile mukabele etmesiyle mümkündür. Kur’ân bu hakikati şu ayetle özetler:

> “Andolsun ki biz insanı en güzel bir biçimde yarattık.” (Tîn, 95/4)

  1. Rubûbiyet Saltanatını Tasdik ve Kemâlâtına Nezaret

İnsanın ilk vazifesi, şu kâinatta sergilenen ilâhî saltanatı tanımak ve tasdik etmektir. Güneşin doğuşu, yıldızların intizamı, hücrelerin muazzam düzeni hep Allah’ın rubûbiyetini gösterir. İnsan bu saltanat karşısında şahit olmalı ve secdeye kapanmalıdır.

Kur’ân:

> “Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. O, her şeye kâdirdir.” (Âl-i İmrân, 3/189)

  1. İlâhî İsimlerin Nakışlarına Dellallık Etmek

Her bir varlık, Allah’ın isimlerini yansıtan bir sanat eseri gibidir. İnsan, bu nakışları fark ederek dillendirir, başkalarına gösterir. Böylece bir “dellâl-ı esmâ” olur.

  1. Gizli Hazineleri Tartmak ve Kıymetlendirmek

Esmâ-i İlâhiyye’nin hazineleri, kainatta gizli cevherler gibi serpilmiştir. İnsan aklıyla bu değerleri tartar ve kıymet biçer. İlmi, sanatı ve hikmeti keşfeder. Bu da onu, kâinatın seyircisi değil, şahitliğine yükseltir.

  1. Kalem-i Kudretin Mektuplarını Okumak

Her bir çiçek, yaprak, yıldız ve canlı Allah’ın “kalem-i kudreti” ile yazılmış bir mektuptur. İnsan bu mektupları okuyarak tefekküre dalar.

Kur’ân:

> “Onlara hem afakta hem nefislerinde ayetlerimizi göstereceğiz ki, onun hak olduğu onlara iyice belli olsun.” (Fussilet, 41/53)

  1. Fıtratın Güzellikleriyle Allah’ın Cemâline İştiyak

İnsana verilen duygular, güzelliklere karşı iştiyak duyar. Bu da aslında Allah’ın cemâlini aramanın bir işaretidir. Dünya güzellikleri fânidir; hakikî güzellik ise Allah’ın cemâlindedir.

  1. Sanatın Mucizelerine Karşı İmanla Mukabele

Allah, insanın gözünün önüne sayısız sanat mucizeleri sergiler. İnsan bu mucizeler karşısında hayret ve imanla mukabele etmeli, nankörlükle değil.

Kur’ân:

> “Allah’ın rahmetinin eserlerine bir bak: Yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor.” (Rûm, 30/50)

  1. Rahmân’ın Sevdirici Nimetlerine Muhabbetle Mukabele

Allah, nimetlerini sadece ihsan için değil, kullarını kendine sevdirmek için de verir. İnsan bu sevgiye muhabbet ve kullukla cevap vermelidir.

  1. Mün’im-i Hakikî’ye Şükür ve Hamd ile Mukabele

İnsan, maddî ve manevî nimetlerle beslenir. Bu nimetler karşısında sadece sözle değil; fiil, hâl ve bütün duygularıyla şükretmek gerekir.

Kur’ân:

> “Eğer şükrederseniz elbette size artırırım.” (İbrahim, 14/7)

  1. Celâl ve Cemâl Karşısında Tesbih ve Secde ile Mukabele

Allah, hem celâlini (azametini) hem cemâlini (güzelliğini) kâinatta izhar eder. İnsan bu tecelliler karşısında tesbih, tekbir, secde ve hayret ile mukabele etmelidir.

Kur’ân:

> “Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah’a secde eder.” (Ra’d, 13/15)

  1. Tevhidin Sikkelerine İman ve Ubûdiyet ile Mukabele

Kâinatın her köşesinde bir “tevhid mührü” vardır. Atomlardan galaksilere kadar her şey, Allah’ın birliğini ilan eder. İnsan, iman ve ubûdiyetle buna karşılık vermelidir.

Kur’ân:

> “Allah’tan başka ilâh yoktur, yalnız O vardır. O’nun mülkünde O’na ortak yoktur.” (Tevbe, 9/31)

Sosyal ve Tarihî Boyut

İnsanlık tarihi, bu vazifelerin unutulmasıyla zulmetmiş; hatırlanmasıyla ise yükselmiştir. Peygamberler, insanı bu vazifeleri hatırlatmak için gönderilmiştir. Hakikî medeniyet, bu on vazifenin toplumsal hayata taşınmasıyla mümkündür.

Aklî ve İlmî Boyut

İnsan aklı, ilâhî sanat mucizelerini çözmek için verilmiştir.

Kalp, Allah’ın cemâlini ve rahmetini hissetmek içindir.

Şuur, kulluğu idrak etmek için vardır.
Bunlar tesadüf ile izah edilemez. İnsan, ancak bu gayelere yönelirse “ahsen-i takvîm”de kalır.

Sonuç

Bu on vazife, insanı hakikî insan yapar. Onları unutan, hayvanî arzuların esiri olur. Onlara yönelen ise Allah’ın halifesi ve emanetini taşıyan bir kul olur. İşte hakikî insanlık budur.

Özet

On vazife, insanın hakikî insan olmasının yollarını gösterir: Rubûbiyet saltanatını tasdik, esmâya dellallık, gizli hazineleri tartmak, kudret mektuplarını okumak, cemâle iştiyak, imanla mukabele, muhabbetle sevmek, şükürle cevap vermek, tesbih ve secdeyle hayret etmek, tevhid mühürlerini tasdik etmek.

Kur’ân ayetleri bu hakikatleri teyit eder (Tîn 95/4, Fussilet 41/53, İbrahim 14/7, Rûm 30/50).

Sosyal ve tarihî olarak bu hakikatler, insanlığın yükseliş ve düşüşlerinin anahtarıdır.

İnsan, ancak bu görevlerle “ahsen-i takvîm”de kalır ve hakikî bir kul olur.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesEylül 1st, 2025