Nefis Terbiyesi ve İbadet Füturu

Nefis Terbiyesi ve İbadet Füturu

> “Ey dünyaperest nefsim! Acaba ibadetteki füturun ve namazdaki kusurun meşâgil-i dünyeviyenin kesretinden midir veyahut derd-i maişetin meşgalesiyle vakit bulamadığından mıdır? Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki bütün vaktini ona sarf ediyorsun?”
>
Bu sözler, modern insanın en büyük ikilemlerinden birini, yani dünya meşgaleleri ile manevi hayat arasındaki çatışmayı gözler önüne seriyor. İnsan, genellikle hayatın koşturmacası içinde, geçim derdi ve dünyevi hevesler peşinde koşarken, namaz gibi temel ibadetlerini aksatabilir veya onlara yeterince odaklanamayabilir. Bediüzzaman, bu durumu sert bir soruyla sorgular: “Sırf dünya için mi yaratılmışsın ki bütün vaktini ona sarf ediyorsun?” Bu soru, insana yaratılış gayesini ve bu dünyaya niçin geldiğini hatırlatır. İnsan, sadece bu kısa ömür için değil, sonsuz bir hayat için yaratılmıştır ve asıl yatırımı ahirete yapmalıdır. İbadetler, bu sonsuz hayatın sermayesidir.

Günahın Kalpteki Karanlığı ve Küfre Giden Yol

> “Günah kalbe işleyip, siyahlandıra siyahlandıra, tâ nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor. Herbir günah içinde küfre gidecek bir yol var.”
>
Bu ifadeler, günahın sadece basit bir hata olmadığını, aynı zamanda insanın manevi yapısını derinden etkileyen zehirli bir yara olduğunu anlatır. Tıpkı bir lekenin temiz bir bezi yavaşça kirletmesi gibi, işlenen her günah da kalbi karartır ve zamanla iman nurunu zedeler. Bediüzzaman, bu süreci “katılaştırmak” olarak tanımlar. Katılaşan bir kalp, artık Allah’ın ayetlerinden, nasihatlerden ve ibadetlerden lezzet alamaz hale gelir. En tehlikelisi ise, her bir günahın içinde gizli bir “küfre gidecek yol” barındırmasıdır. Bu, küçük görülen günahların bile zamanla kişiyi imandan uzaklaştırıp inkâra sürükleme potansiyelini taşır. Bu yüzden günahlar hafife alınmamalı, aksine her biri kalbi temiz tutma mücadelesinin bir parçası olarak görülmelidir.

Dünyevi Yaralar ve Ebedi Hayatın Tehdidi

> “Hazret-i Eyyub Aleyhisselâm’ın yaraları, kısacık hayat-ı dünyeviyesini tehdit ediyordu. Bizim mânevî yaralarımız, pek uzun olan hayat-ı ebediyemizi tehdit ediyor.”
>
Hazreti Eyyub’un (as) çileli hayatı, sabrın ve tevekkülün en büyük örneğidir. O’nun bedeni yaraları, bu kısa dünya hayatını tehdit ederken, Bediüzzaman bu durumu bir metafor olarak kullanarak, manevi yaralarımızın çok daha büyük bir tehlike arz ettiğini belirtir. Günahlar, manevi hastalıklar ve kalpteki kusurlar, tıpkı Hazreti Eyyub’un beden yaraları gibi ruhumuzu hasta eder. Ancak bu hastalık, sadece geçici olan dünya hayatımızı değil, sonsuz olan ahiret hayatımızı tehlikeye atar. Dünyevi hastalıklar bir gün biterken, manevi yaraların tedavisi ertelendiğinde, telafisi mümkün olmayan kayıplara yol açabilir. Bu nedenle, kalbi ve ruhu temiz tutmak, ebedi mutluluğun anahtarıdır.

Cehennem Korkusu ve İbadet Gayreti

> “Dünyada hapsin korkusundan en ağır işlerde fütursuz hizmet ettiğin halde, Cehennem gibi bir haps-i ebedînin havfı, en hafif ve lâtif bir hizmet için sana gayret vermiyor mu?”
>
Bu sözler, insan psikolojisindeki korku ve motivasyon mekanizmasını çok etkili bir şekilde kullanır. İnsan, dünyevi bir hapis cezasından kurtulmak için en zor işlere bile katlanabilirken, sonsuz bir hapis olan cehennemden kaçınmak için neden daha az gayret gösteriyor? Bediüzzaman, burada bir çelişkiye dikkat çeker. Dünyevi hapishanenin acısı ve süresi sınırlıyken, cehennemin azabı ve süresi sonsuzdur. Dolayısıyla, bu sonsuz azaptan kurtulmak için yapılması gereken ibadetler, dünyevi meşakkatlerle karşılaştırıldığında “en hafif ve latif hizmetler” olarak nitelendirilir. Bu, insana ibadetleri bir yük olarak değil, sonsuz bir kurtuluşun en kolay yolu olarak görmesi gerektiğini hatırlatır.

Kur’an’ın Kalplere Şifası

> “Kur’an kalblere kut ve gıdadır. Ruhlara şifadır. Gıdanın tekrarı kut’u artırır. Tekerrür etmekle daha me’luf ve me’nus olduğundan, lezzeti artar.”
>
Bu cümleler, Kur’an’ın insan hayatındaki temel rolünü açıklar. Kur’an, sadece bir dini metin değil, aynı zamanda kalplerin manevi gıdası ve ruhların şifasıdır. Tıpkı bedenin yaşamak için beslenmeye ihtiyacı olduğu gibi, kalbin de manevi olarak beslenmeye ihtiyacı vardır. Kur’an, bu ihtiyacı en iyi şekilde karşılar. Onun tekrar tekrar okunması, ezberlenmesi ve üzerinde düşünülmesi, yemeğin tekrar tekrar yenmesi gibi bıkkınlık vermez; aksine, onun manevi lezzetini ve faydasını artırır. Kur’an okuyarak, insan ruhu hastalıklardan arınır, kalp huzura kavuşur ve bu dünyadaki manevi zorluklara karşı direnci artar.

Makale Özeti
Bu makale, Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ndan iktibas edilen metinler aracılığıyla, insanın manevi hayatına dair temel dersleri sunmaktadır.
İlk olarak, dünyevi meşgalelerle boğuşan nefsin ibadet füturunu sorgular ve insanın yaratılış amacını hatırlatır.
Ardından, günahın kalbi nasıl katılaştırıp imanı zedelediğini ve her bir günahın içinde gizli bir küfür yolunun bulunduğunu anlatır. Hazreti Eyyub’un (as) kıssasıyla, manevi yaraların dünyevi dertlerden çok daha tehlikeli olduğunu, çünkü ebedi hayatı tehdit ettiğini anlatır.
Cehennem korkusunun, dünyevi hapis korkusundan daha güçlü bir ibadet motivasyonu olması gerektiğini belirterek, insanın çelişkili tutumuna dikkat çeker. Son olarak, Kur’an’ın kalplere gıda ve ruhlara şifa olduğunu, tekrar tekrar okundukça manevi lezzetinin arttığını anlatarak, bu manevi yolculukta Kur’an’ın merkezi rolünü öne çıkarır.
Tüm bu konular, insanın bu kısa dünya hayatını, ebedi ahiret hayatına hazırlık için en verimli şekilde kullanması gerektiği ortak mesajını taşır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 31st, 2025