İslam Dünyasında Liderler ve Batı’nın Gölgesi

İslam Dünyasında Liderler ve Batı’nın Gölgesi

“Size küçük bir iyilik, bir nimet ulaşsa, bu onları üzer. Başınıza bir kötülük gelse, bu defa sevinçten bayılırlar. Her şeye rağmen siz sabreder ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, onların hîle ve tuzakları size hiçbir zarar veremez. Şüphesiz ki Allah, onların tüm yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.” (Âl-i İmrân, 120)

Tarih boyunca İslam dünyası, kendi içinden çıkan önderleriyle ayağa kalktığında Batı’nın uykuları kaçmış, kendi tayin ettikleri liderler eliyle kontrol altına alınmak istenmiştir. Bu, bazen açık işgallerle, bazen darbelerle, bazen de içten yerleştirilen piyonlarla olmuştur.

Tarihî Arka Plan

Haçlı seferlerinden bu yana Batı, İslam dünyasının direncini kırmak için sadece ordularla değil, zihinlerle de mücadele etmiştir. Osmanlı’nın çöküşü, petrolün keşfi ve modern sömürge düzeni, bu mücadelenin yeni bir safhasını başlatmıştır. Artık işgal doğrudan toprakla değil, liderler üzerinden yapılmaya başlanmıştır.

İran’da Şah Muhammed Rıza Pehlevî, Batı’nın çıkarları için ülkesini adeta açık pazar hâline getirdi. İsteklerini yerine getirmeyince, Humeynî ile değiştirildi.

Irak’ta Saddam, Batı’nın taşeronu olarak sahneye çıktı; kullanılacağı kadar kullanıldı, zamanı dolunca idam sehpasına gönderildi.

Mısır’da Hüsnü Mübarek, halkını susturdu; Batı’nın emirlerini yerine getirdi, ömrü tamamlanınca kenara atıldı.

Libya’da Kaddafi, Batı ile pazarlık ederken dengeyi bozdu; sonucu kanlı bir linç oldu.

Filistin’de Arafat, bir gün el üstünde tutuldu, diğer gün yalnız bırakıldı.

Her seferinde aynı oyun sahnelendi: Kullan – yıprat – değiştir.

İbretli Ders

Burada ibret alınacak nokta şudur: Batı hiçbir zaman İslam dünyasında gerçek bağımsızlığı ve halk iradesini istememiştir. Çünkü Müslüman coğrafya; petrolün, doğal gazın, stratejik yolların ve genç nüfusun merkezidir. Buraları kendi haline bırakmak, Batı’nın gözünde “intihar” demektir.

Sosyal ve Siyasî Yön

Liderler Batı’ya bağımlı hâle getirildiğinde, halkın sesi kısılır. Böylece Müslüman toplumlar, kendi değerlerinden uzaklaştırılır, yozlaşma ve umutsuzluk hâkim olur. Batı için önemli olan, halkın refahı değil, kendi çıkarlarının devamıdır. Ne adalet, ne demokrasi, ne insan hakları… Bütün bu kavramlar, birer maskeden ibarettir.

Ahlâkî ve Akılcı Değerlendirme

Hakikatte Batı’nın uyguladığı bu strateji, ahlâkî olarak büyük bir ikiyüzlülüktür. Kendi ülkelerinde özgürlükten bahsedenler, İslam coğrafyasında baskıcı liderleri desteklemişlerdir. “Demokrasi” dedikleri şey, kendi çıkarlarına hizmet ettiği sürece geçerlidir.

Akıl ve hikmetle bakıldığında; suç sadece Batı’da değildir. İslam dünyasının kendi içinden çıkan yöneticiler, emaneti ehline vermemiş, kendi halkına yabancılaşmış, koltuklarını korumak için dış güçlere teslim olmuşlardır. Böylece ümmetin bağımsızlık umudu defalarca hüsrana uğramıştır.

İbret ve Hikmet

Batı’nın oyunları bellidir: Böl, zayıflat, yönet.

Müslüman halkların gafleti acıdır: İtaat yerine itiraz gerektiğinde susmak.

Liderlerin zaafı açıktır: Kendi menfaatini ümmetin menfaatinin önüne koymak.

Çıkış Yolu

Tarihî ve sosyal şartlar bize şunu öğretiyor: Kurtuluş, Batı’ya yaslanmakta değil, kendi değerlerimize dönmekte, ümmetin birlik ve kardeşliğinde saklıdır.

Rabbimiz buyuruyor:

“Allah, kendi nefislerinde olanı değiştirmedikçe, bir toplumu değiştirmez.” (Ra’d, 11)

O hâlde çözüm; ilim, ahlak, adalet ve ümmet bilinciyle yeniden ayağa kalkmaktır. Çünkü Batı’nın piyonları gelip geçici, fakat İslam’ın hakikati bakidir.

Sonuç

İslam dünyası, tarih boyunca defalarca aynı oyuna gelmiştir. Bugün bize düşen, ibret almak, aklımızı ve kalbimizi birlikte kullanmaktır. Çünkü Allah’ın vaadi açıktır:

“Şüphesiz Allah, kendi yolunda yekvücut olarak kenetlenmiş bir bina gibi savaşanları sever.” (Saff, 4)

O hâlde, çözüm dışarıda değil; kendi içimizde, imanımızda, kardeşliğimizde ve adaletimizdedir.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 31st, 2025