Esmâ-i İlâhiyyenin Sonsuz Tecellileri ve İnsanın Ebediyete Namzet Kabiliyeti

Esmâ-i İlâhiyyenin Sonsuz Tecellileri ve İnsanın Ebediyete Namzet Kabiliyeti

“Allah’ın isimlerini sayıp bilen cennete girer.” (Buhârî, Müslim)

Cenâb-ı Hak, Zât-ı Akdes’inin bilinmesini murad ederek kâinatı bir kitap, varlıkları ise o kitabın kelimeleri kılmıştır. Bu kelimelerin her biri, Esmâ-i Hüsnâ’nın farklı tecellilerini taşımakta; her bir varlık, kendine mahsus istidat ve kabiliyeti nisbetinde o isimlerin aynası olmaktadır.

Kur’ân-ı Hakîm bu hakikate defalarca dikkat çeker:

“Allah’ın en güzel isimleri O’nundur. O hâlde O’na o güzel isimlerle dua edin.” (A‘râf, 180)

“O, göklerin ve yerin mülküne mâliktir. Hayatı veren de O’dur, ölümü takdir eden de O’dur. O, her şeye hakkıyla kadirdir.” (Hadîd, 2)

“Yerde ve göklerde ne varsa Allah’ı tesbih eder. O, Aziz’dir, Hakîm’dir.” (Haşr, 24)

Varlıkların Esmâya Mazhariyeti

Her varlık, bir anahtar mesabesindedir. O anahtar, kendisine mahsus bir kilidi açar; yani o varlığın kabiliyeti ölçüsünde bir isim tecelli eder. Güneş, Nur ismine ayna olurken; deniz, Rahmet ve Kerem isimlerinin bir cilvesidir. İnsan kalbi, Vedûd ve Rahmân isminin bir aynasıdır.

Böylece varlıklar sayısınca farklı âlemler açılır. Her bir çiçek ayrı bir âlem, her bir insan ayrı bir tecelli, her bir fikir ayrı bir pencere olur. Bir insanın rüyası diğerinin rüyasına benzemediği gibi, her varlık da farklı bir şekilde Allah’ın isimlerini gösterir.

İnsanın Kabiliyeti: Sonsuzluğa Açılan Bir Pencere

İnsanın en büyük farklılığı, bütün isimlere mazhar olabilecek istidatta yaratılmasıdır. Kur’ân’ın ifadesiyle:

“Biz Âdemoğullarını şerefli kıldık; onları karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel rızıklar verdik ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.” (İsrâ, 70)

İnsanın aklı, kalbi, hayali, ruhu ve latifeleri; Esmâ-i Hüsnâ’nın farklı cilvelerine mazhar olacak birer ayna hükmündedir. Bu yüzden insan, ebede namzet kılınmıştır. Çünkü fânî bir ömür, bu sonsuz kabiliyeti tatmin edemez.

Ebediyet İhtiyacı ve İlâhî Sonsuzluk

İnsandaki sınırsız merak, hayal, muhabbet ve bilme arzusu; sınırlı bir dünyada doyurulamaz. Bu ise, “Ebed için yaratıldım” hakikatini ilan eder. Kur’ân bu gerçeği şöyle haber verir:

“O, hanginizin daha güzel amel edeceğini denemek için ölümü ve hayatı yaratandır.” (Mülk, 2)

“Sizi boş yere yarattığımızı ve bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?” (Mü’minûn, 115)

İnsanın ebed isteği, Cenâb-ı Hakk’ın Bâkî, Hayy, Kayyûm isimlerine dayanır. Zira sonsuz bir kudret ve rahmetin tecellileri, fânî bir ömürle sınırlanamaz.

Hikmet ve İbret

Her bir varlık, labirent gibi kendi âleminde Esmâ-i Hüsnâ’ya bir pencere açar.

Her bir insan, ayrı bir dünyadır; ayrı bir isim tecellisine mazhar olur.

İnsan ruhu, bütün isimleri derc edebilecek bir küllî aynadır; bu yüzden ebediyete muhtaçtır.

Allah’ın sonsuzluğu, varlıkların çokluğunda ve insanın iç dünyasında sürekli keşfedilen yeni tecellilerle anlaşılır.

Sonuç

İnsanın kabiliyeti bir anahtar gibidir; ama bu anahtar, yalnızca sonsuz âlemler kapısını açmak için verilmiştir. Dünya ise sadece bir hazırlık ve talim sahasıdır. Gerçek açılım, ebedî âlemde gerçekleşecektir. Çünkü Esmâ-i Hüsnâ’nın tecellileri sayısızdır; o tecellilere en geniş ayna olan insan ise, ancak sonsuzlukta tatmin bulacaktır.

“Bâki olan yalnızca Zât-ı Celîl-i Zülcemâl’dir.” (Kasas, 88)

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 30th, 2025