Hayatın Hakiki Kaynağına Tevekkül: Kitab-ı Mübin’in Şahadeti
Hayatın Hakiki Kaynağına Tevekkül: Kitab-ı Mübin’in Şahadeti
İnsan, var olduğu günden beri hayatın anlamını, varlığının gayesini ve etrafındaki büyük sırrı anlamaya çalışır. Hayat yolculuğu, tıpkı denizin ortasında yolunu arayan bir gemi gibidir. Yol gösteren bir fener arar. İşte bu arayışta bize en büyük kılavuz olan Kitab-ı Mübin (Kur’an-ı Kerim), bizi gizemli ve soyut âlemlerden ziyade, yaşadığımız ve şahit olduğumuz bu dünyaya, yani âlem-i şehadete bakmaya davet eder. Şu metin, bu gerçeği şöyle özetler:
“Kitab-ı Mübin ise, âlem-i gaybdan ziyade âlem-i şehadete bakar.”
Bu, Kur’an’ın sadece metafizik ve gaybî meseleleri değil, aynı zamanda insanın bizzat tecrübe ettiği, gözlemleyebildiği bu dünyayı ele aldığını gösterir. Kâinatın her bir zerresi, doğadaki her bir kanun, insan vücudundaki her bir işleyiş, Kur’an’ın ayetlerinin bir tefsiri gibidir. Bu nedenle, Kur’an’ı anlamak isteyenler, sadece soyut düşüncelerle yetinmemeli, aynı zamanda içinde yaşadıkları bu âlemi de dikkatle okumalıdırlar. Bu, bizi bir sonraki hakikate götürür: bedenimizin ve hayatımızın gerçek sahibi kimdir?
Bu âlem-i şehadetin en büyük mucizesi olan insan bedeni, kusursuz bir “hayat makinesi”dir. İnsan, kendi bedenini bile kontrol edemezken, bu makinenin nasıl işlediğini, nasıl beslendiğini, ihtiyaçlarının nasıl karşılandığını düşünmelidir.
İkinci metin bu soruyu cevaplar: “Vücudundaki hayat makinesi, Hayy-u Kayyum’a aittir. Masarif ve levazımatını, O tedarik eder.” Bedenimizde nefes alıp vermemizden, kalbimizin durmadan atmasına, hücrelerimizin yenilenmesinden, besinlerin enerjiye dönüşmesine kadar tüm süreçler, Yüce Allah’ın Hayy (sonsuz diri) ve Kayyum (kendi kendine kaim olan ve her şeyi ayakta tutan) isimlerinin birer tecellisidir. O, hayatımızı veren ve tüm ihtiyaçlarımızı karşılayandır. Ne bir doktor, ne bir bilim adamı, bu karmaşık sistemi yaratmaya ve yapmaya muktedirdir. Bu düşünce, bizi derin bir teslimiyete ve güven duygusuna sevk eder. Bu güven, en zor anlarda bile sığınacağımız bir liman gibidir ve bir sonraki gerçeğe kapı aralar.
Bu teslimiyet ve güvenin en güzel ifadesi tevekkül’dür.
Üçüncü metin, tevekkülün önemini açıkça anlatır:
“İ’lem eyyühe’l-aziz! Allah’a tevekkül edene Allah kâfidir.”
Bu söz, sadece bir nasihat değil, aynı zamanda bir vaattir. Tevekkül, insanın tüm sebepler âleminde elinden geleni yaptıktan sonra, sonucu Allah’a bırakmasıdır. Bu, acizlik ve tembellik değil, aksine en büyük güçtür. Tarihte nice alim ve kahraman, tevekkül sayesinde en çetin zorlukların üstesinden gelmiştir. Tıpkı bir kuşun, yuvadan çıkıp rızkını ararken Allah’a güvenmesi gibi, bir mümin de hayatın fırtınaları karşısında Allah’a sığınır. Çünkü bilir ki, Allah’a tevekkül edene, O her şeye yetendir. Bu tevekkül duygusu, kalbi her türlü endişe ve korkudan arındırır, insanı gerçek bir huzura kavuşturur.
Peki, tüm bu bilgiler ışığında insanın nihai hedefi ne olmalıdır? Neye yönelmeli, kimi sevmeli ve kime bağlanmalıdır?
Son metin, bu sorunun cevabını verir:
“Câmî pek doğru söyledin. Hakikî mahbub, hakikî matlub, hakikî maksut, hakikî mabud; yalnız O’dur.”
İnsan fıtratı gereği bir şeye bağlanma, bir şeyi sevme, bir hedef belirleme ihtiyacındadır. Ancak bu sevgi, bu arayış ve bu hedefler çoğu zaman geçicidir. Güzellikler solar, zenginlikler tükenir, makamlar kaybolur. Oysa hakiki sevgiye layık olan, aranan ve amaçlanan tek varlık, bütün bu geçici şeylerin Yaratıcısı olan Allah’tır. Çünkü O’nun sevgisi sonsuz, kudreti sınırsız, vaadi kesindir. Kısacası, insanın hayatının merkezine alması gereken tek varlık O’dur. Bu idrak, insana hem dünyada hem de ahirette mutlak bir tatmin ve huzur bahşeder.
Tüm bu metinler, birbiriyle sıkı sıkıya bağlı bir hakikat zinciri oluşturur. Kitab-ı Mübin’in rehberliğinde âlem-i şehadet’i okumak, bedenimizdeki hayat makinesinin Sahibi’ni tanımamızı sağlar. Bu tanıma, bizi O’na karşı tevekkül etmeye sevk eder. Nihayetinde, bu tevekkül, kalbimizi hakiki mabuda, matluba ve mahbuba yönlendirir. İşte bu, fani bir insanın ebedi saadete ulaşmasının yegâne yoludur.
Özet
Bu makale, dört farklı metindeki hikmetli sözleri bir araya getirerek, insanın yaratılış amacını, tevekkülün önemini ve gerçek sevginin kaynağını ele almaktadır. Makale, Kur’an’ın gizemli âlemlerden ziyade, yaşadığımız dünyaya odaklandığını ve kâinatın bir kitap gibi okunması gerektiğini anlatır. Ardından, insan bedenindeki “hayat makinesinin” Allah’ın Hayy ve Kayyum isimlerinin tecellisi olduğunu ve tüm ihtiyaçların O’nun tarafından karşılandığını anlatır. Bu hakikatten yola çıkarak, Allah’a tevekkül edenlerin O’nun tarafından korunduğu ve desteklendiği fikri işlenir.
Son olarak, insanın gerçek sevgiye, amaca ve ibadete layık tek varlığın Allah olduğu gerçeğiyle tüm konular birleştirilir. Makale, bu fikirlerin birbirini tamamladığını ve insanın hayatına derin bir anlam kattığını ifade eder.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com