Dünya ve Ahiret Dengesi: Gençliğin Kıymeti ve Hayatın Sınavı
Dünya ve Ahiret Dengesi: Gençliğin Kıymeti ve Hayatın Sınavı
Hayat, kimi zaman akıntıya kapılmış bir gemi gibi bizi sürükler. Özellikle de gençlik çağımızda, dünyanın cazibedar zevkleri ve gelecek kaygıları bizi sarıp sarmalar.
Bediüzzaman Said Nursi, bu duruma düşenlere seslenirken,
“Ey hayat-ı dünyeviyenin zevkine müptelâ ve endişe-i istikbal ile istikbalini ve hayatını temin için çabalayan biçareler!” der. Bu sesleniş, asırlar öncesinden günümüze uzanan bir nasihattir. Gözü dünya zevklerinden başka bir şey görmeyen ve geleceğini sadece bu dünya üzerinden güvence altına almaya çalışan kimseler için bir uyarıdır.
Ancak Bediüzzaman bu uyarının ardından bir çözüm yolu sunar:
“Dünyanın lezzetini, zevkini, saadetini, rahatını isterseniz, meşru dairedeki keyfe iktifa ediniz. O keyfinize kâfidir.”
Yani, helal dairesindeki zevkler, mutluluk ve rahatlık için yeterlidir. Haramın peşinden koşmak, kısa süreli bir tatmin sunsa da, ardında büyük belalar ve elemler bırakır.
Bu noktada gençliğin kıymetini anlarız.
Gençlik, bir nimet ve bir sermayedir. Ama bu sermaye, tıpkı bir su damlası gibi akıp gitmeye mahkûmdur:
“Sizdeki gençlik kat’iyen gidecek.” Eğer bu nimet, helal ve meşru olmayan yollarda heba edilirse, bu durum “başınıza hem dünyada, hem kabirde, hem âhirette, kendi lezzetinden çok ziyade belâlar ve elemler getirecek.”
Aksine, eğer “İslâmiyet ile o gençlik nimetine karşı bir şükür olarak iffet ve namusluluk ve taatte sarf etseniz, o gençlik manen bâki kalacak ve ebedî bir gençlik kazanmasına sebep olacak.”
Bu, gençliği sadece fiziksel bir yaş değil, ebediyete uzanan bir köprü olarak görmenin en hikmetli yoludur.
Peki, günümüz insanı neden bu kadar maddeye, dünyaya daldı? Neden bu kadar gelecek kaygısı taşır? Kimi zaman, içinde bulunduğumuz çağın koşullarına sığınarak,
“Zaman değişmiş, asır başkalaşmış. Herkes dünyaya dalmış, hayata perestiş eder, derd-i maişetle sarhoştur” deriz. Oysa Bediüzzaman, bu bahanelerin geçerli olmadığını ifade eder. “Çünkü ölüm değişmiyor. Firak, bekaya kalb olup başkalaşmıyor. Acz-i beşerî, fakr-ı insanî değişmiyor, ziyadeleşiyor. Beşer yolculuğu kesilmiyor, sür’at peydâ ediyor.”
Yani, ölüm gerçeği, fani olmak, aciz ve muhtaç olmak gibi temel insanlık halleri hiç değişmiyor, aksine teknoloji ve hız çağında bu gerçekler daha da belirginleşiyor.
Bu gerçekler ışığında, hayatın amacını doğru anlamak gerekir. “Elbette en bahtiyar odur ki, dünya için âhireti unutmasın, âhiretini dünyaya feda etmesin, hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyeviye için bozmasın, mâlâyâni şeylerle ömrünü telef etmesin, kendini misafir telakki edip misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin, selâmetle kabir kapısını açıp saadet-i ebediyeye girsin.”
En mutlu ve huzurlu kişi, dünya ve ahiret dengesini kuran, bu dünyayı geçici bir konaklama yeri olarak gören ve ebedi yurdunun hazırlığını yapan kişidir. Dünya, bir imtihan meydanıdır ve bu meydanı başarıyla tamamlayanlar, sonsuz saadete kavuşacaktır.
Özet
Bu makale, Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ndan alınan sözler üzerine kurulmuştur ve dünya hayatının geçiciliği ile ahiret dengesinin önemini anlatır. Makale, dünya zevklerine düşkün olmanın ve gelecek kaygısıyla yaşamanın yanlışlığını belirterek, meşru dairede kalmanın gerekliliğine işaret eder. Gençlik nimetinin geçici olduğu ve bu nimetin manevi bir şükürle kullanılması halinde ebedi bir gençliğe dönüşeceği anlatılır.
Son olarak, modern zamanların bahane olamayacağı, ölüm, acizlik ve fakirlik gibi temel insanlık gerçeklerinin değişmediği ve en bahtiyar kişinin dünya için ahireti feda etmeyen kişi olduğu ifade edilerek, makale bir özetle tamamlanır.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com