Bâki Olana Muhabbet ve Dünya Hayatının Aldatıcı Lezzetleri
Bâki Olana Muhabbet ve Dünya Hayatının Aldatıcı Lezzetleri
Hayat, durmadan akan bir nehir gibidir. Bu akışta ne dünya durur ne de biz. Her an bir sona doğru ilerleriz. Bediüzzaman Said Nursi, bu durumu veciz bir şekilde şöyle ifade eder: “Zira dünya durmuyor, gidiyor. İnsan da beraber gidiyor.” Bu hakikat, dünyanın ve içindeki her şeyin fani olduğunu, hiçbir şeyin kalıcı olmadığını anlatır. İnsan, ne kadar dünya malına, makamına veya lezzetlerine sarılırsa sarılsın, bunlar bir an bile durmaz ve eninde sonunda ondan ayrılır.
Bu fani lezzetler, bir zehirli bala benzer. “Dünyanın lezâizi zehirli bala benzer. Lezzeti nisbetinde elemi de vardır.”
Bu lezzetlerin peşinden gitmek, kısa süreli bir tatmin sunarken, uzun vadede büyük acılar ve pişmanlıklar getirir.
Fani olan her şeye karşı duyulan muhabbet, bu yüzden kalbe bir huzursuzluk ve tatminsizlik verir.
İnsan kalbi, sonsuzluğa aşık ve ebediyet için yaratılmıştır. Fani olan, asla ebedi bir aşka ve muhabbete layık olamaz.
İşte bu yüzden, “‘Madem o hadsiz mahbubat fânidirler, beni bırakıp gidiyorlar; onlar beni bırakmadan evvel ben onları bırakıyorum.’ demektir.”
Bu, bir teslimiyet ve idrak halidir. Gerçek muhabbetin, ancak Bâki olan ve her şeye varlık veren Allah’a olabileceğini anlamaktır.
Çünkü “Bâki-i Hakiki yalnız sensin. Mâsiva fânidir. Fani olan elbette bâki bir muhabbete ve ezelî ve ebedî bir aşka ve ebed için yaratılan bir kalbin alâkasına medar olamaz.”
Bu idrak, insanı fani olanın peşinden koşmaktan kurtarır ve kalbini ebedi olan Rabbinin sevgisine yöneltir.
Bu yöneliş, bütün kainatın yaratılış gayesini anlamakla mümkündür.
Her varlık, kendisinde yansıyan ilahi tecellileri gösterir. Allah, bütün varlıkların yaratılışıyla kendini tanıttırır. Bu öyle bir tecellidir ki, “Sâni’-i mevcudat, bütün mevcudatta intişar eden tecelli-i muhabbetin bütün envaını bir noktada, bir âyinede görmek ve bütün enva-ı cemalini ehadiyet sırrıyla göstermek için; şecere-i hilkatten meyve-i münevver derecesinde ve kalbi, o şecerenin hakaik-ı esasiyesini istiap edecek bir çekirdek hükmünde olan bir zâtı, o mebde-i evvel olan çekirdekten, tâ münteha olan meyveye kadar bir hayt-ı ittisal hükmünde olan bir mi’rac ile o ferdin kâinat namına mahbubiyetini göstermek ve huzuruna celbetmek ve rü’yet-i cemaline müşerref etmek ve ondaki halet-i kudsiyeyi başkasına sirayet ettirmek için kelâmıyla taltif edip fermanıyla tavzif etmektir.”
Bu uzun ve derin cümle, Hazreti Peygamber’in (s.a.v.) miracını ve onun şahsında bütün kainatın amacını özetler. Her şey, bir çekirdekten ağaca doğru bir yolculuk gibidir ve bu yolculukta ilahi güzelliğin ve muhabbetin tecellileri görülür. İnsan, bu tecellilere şahitlik ederken, kalbi ancak Bâki olana yönelebilir. Bu manevi yöneliş, dünyanın zehirli balından uzak durup, gerçek ve ebedi lezzeti bulmanın tek yoludur.
Özet
Bu makale, dünya hayatının geçiciliğini ve fani olanın peşinden koşmanın getirdiği acıları ele almaktadır. Bediüzzaman Said Nursi’nin sözlerinden yola çıkarak, dünyanın durmadan akıp gittiği ve insanı da beraberinde götürdüğü gerçeği anlatılır. Dünyevi lezzetlerin, lezzetleri kadar acı da ihtiva eden”zehirli bala” benzetilmesiyle, bu lezzetlere aldanmamanın önemi anlatılır. Makale, insan kalbinin ebedi bir aşka meyyal olduğunu ve fani olanın bu aşka layık olmadığını belirterek, gerçek ve sonsuz muhabbetin ancak Bâki olan Allah’a olabileceğini açıklar.
Son olarak, kainattaki her şeyin Allah’ın tecellilerini gösterdiği ve insanın bu tecellileri idrak ederek gerçek amacına yönelmesi gerektiği belirtilerek, makale bir özetle tamamlanır.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com