Hayatın Tarlası ve Sonsuzluğun Hasadı
Hayatın Tarlası ve Sonsuzluğun Hasadı
Hayat, tıpkı geniş bir tarla gibidir. Bizler de bu tarlaya tohumlar eken çiftçileriz. Bu tarladaki her bir eylemimiz, her bir düşüncemiz, her bir sözümüz geleceğin hasadını belirleyen bir tohumdur. Asırlar öncesinden, çağlar ötesine ışık tutan büyük düşünür Bediüzzaman Said Nursi, bu gerçeği ne kadar da veciz bir şekilde dile getirmiştir: “Ebedi ömrün önündedir. O ömr-ü bakide göreceğin rahat ve lezzet, ancak bu fani ömründe sa’y ve çalışmalarına bağlıdır.”
Bu fani dünya hayatı, sonsuz bir yolculuğun sadece ilk adımıdır. Bu adımı nasıl attığımız, nasıl yaşadığımız, son durağımızı belirler.
İnsan, kendi yetenekleri ve potansiyeli nispetinde, yani “istidadı nisbetinde burada ekiyor ve ekiliyor, âhirette mahsul alıyor.” Bu dünyada yaptığımız her şey, ahiret yurdunun bir yansımasıdır. Çalıştığımız, çabaladığımız, iyilik yaptığımız her an, sonsuzluk bahçemize bir fidan dikmektir. Tıpkı bir çiftçinin yazın ekin biçmek için ilkbaharda toprağı işlemesi gibi, biz de ebedi hayatın rahatını ve lezzetini kazanmak için bu geçici dünyada gayret göstermeliyiz.
Peki, bu gayreti nasıl göstereceğiz? Sadece ekin biçmekle mi kalacağız? Hayır.
İnsan, sadece fizyolojik ihtiyaçlarını gidermek, zevk ve sefa içinde yaşamak için yaratılmış başıboş bir varlık değildir. Hayat, sadece otlakta otlamak değildir.
İşte bu yüzden,
“İNSAN ipi boğazına SARILIP, İSTEDİĞİ YERDE OTLAMAK İÇİN BAŞIBOŞ BIRAKILMAMIŞTIR.”
Bu söz, insana verilen aklın, iradenin ve yeteneklerin ne kadar önemli bir amaca hizmet ettiğini anlatır. İnsan, yaratılışındaki bu önemli görevle, alemlerin Rabbi’ni tanımalı, O’na ibadet etmeli ve şükretmelidir.
Unutulmamalı ki, insan, “umum mevcudat içinde ehemmiyetli bir vazifesi, ehemmiyetli bir istidadı olsun da, insanın Rabbi de insana bu kadar muntazam masnuatıyla kendini tanıttırsa, mukabilinde insan imân ile O’nu tanımazsa; hem, bu kadar rahmetin süslü meyveleriyle kendini sevdirse, mukabilinde insan ibâdetle kendini O’na sevdirmese; hem, bu kadar bu türlü nimetleriyle muhabbet ve rahmetini ona gösterse, mukabilinde insan şükür ve hamd ile O’na hürmet etmese; cezasız kalsın, başıboş bırakılsın, o izzet, gayret sahibi Zât-ı Zülcelâl, bir dâr-ı mücâzât hazırlamasın?”
Elbette ki bu, ilahi adalete aykırı olurdu.
Bu manzum tablo, bize insanoğlunun kâinattaki yerini ve sorumluluğunu gösterir. Sadece dünyalık işlere odaklanmak, nefsin arzularına göre yaşamak ve Allah’a karşı nankörlük etmek, sonuçsuz kalmayacaktır. Her eylemin bir karşılığı, her amelin bir hesabı vardır. Dünyadaki geçici zevkler ve rahatlıklar, sonsuzluğun yanında bir hiçtir. Gerçek lezzet ve mutluluk, ancak bu dünyada gösterilen samimi gayret ve çabanın bir meyvesi olarak ahirette tadılacaktır. Bu dünyada ektiğimiz iyilik tohumları, ahirette sonsuz meyveler veren bir cennet ağacına dönüşürken, kötülükler de acı ve ızdırap dolu bir hasatla sonuçlanacaktır.
Özet
Bu makale, hayatı bir tarla metaforu üzerinden ele alarak, insanın bu dünyadaki eylemlerinin ahiretteki sonsuz yaşamı üzerindeki etkisini anlatmaktadır. Bediüzzaman Said Nursi’nin sözlerinden hareketle, bu fani ömrün, ebedi hayat için bir hazırlık süreci olduğu anlatılır. İnsanın sadece yeme, içme gibi basit zevkler için yaratılmadığı, önemli bir vazifesi olduğu belirtilir. Allah’ın insana sunduğu nimetlere karşılık iman, ibadet ve şükürle O’na yönelmenin gerekliliği açıklanır. Makale, bu dünyada ekilen her şeyin ahirette karşılık bulacağını, dolayısıyla bu hayatta gösterilen çabaların boşa gitmeyeceğini ve her amelin bir hesabının olacağına işaret ederek son bulur.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com