Kadim Bir Çığlık: “Kim Bir Can Kurtarırsa…” ve Tarihin Tekerrürü
Kadim Bir Çığlık: “Kim Bir Can Kurtarırsa…” ve Tarihin Tekerrürü
Tarih, kumların üzerine yazılmış bir metin gibidir. Rüzgarlar eser, fırtınalar kopar, ancak bazı yazıtlar o kadar derine kazınmıştır ki silinmez. İnsanlığın ortak vicdanına, semavi mesajların ortak diline kazınan o yazıtlardan biri, bugün bize sesleniyor:
“Kim bir cana kıymaya veya yeryüzünde fesat çıkarmaya karşılık olması dışında, kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir can kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur.” (Mâide Suresi, 32. Ayet)
Bu ayet, sadece bir yasak değil; evrensel bir ahlak düşüncesidir. Her bir insan hayatının, bütün insanlığın şahsında temsil edildiği ontolojik bir gerçekliğin ifadesidir. Birini öldürmek, insanlık statüsüne, onun kutsallığına yönelik bir saldırıdır. Bir canı kurtarmak ise, bu kutsallığı tüm dünyada yeniden inşa etme çabasıdır.
Ayetin devamı ise trajik bir ironiye işaret eder: “Şüphesiz peygamberlerimiz onlara apaçık deliller getirdiler. Ama bundan sonra da onların çoğu yeryüzünde taşkınlık göstermektedirler.” (Mâide Suresi, 32. Ayet)
İlahi mesajın muhatabı olmak, onu yaşama sorumluluğunu da beraberinde getirir. Bu sorumluluktan kaçış, mesajın ruhunu tersyüz edişe ve nihayetinde “taşkınlığa” dönüşebilir.
Bugün Gazze’de yaşananlar, bu kadim uyarının ve trajedinin modern bir tezahürü değil midir? Peki, bu durumda diğer semavi kitaplar ve onların takipçileri nerede duruyor?
Tevrat’ın Hükümleri: “Öldürmeyeceksin” Emri ve Yorumları
Tevrat, insan hayatının kutsallığı konusunda son derece nettir. On Emir’in merkezinde şu çarpıcı ifade yer alır: “Öldürmeyeceksin.” (Çıkış, 20:13 ve Tesniye, 5:17). İbranice aslında kullanılan kelime (“lo tirtzach”), genellikle haksız yere, yasa dışı cinayeti ifade eder.
Ancak Tevrat hukuku, bu mutlak emri, toplumsal bir düzen içinde yorumlamış ve bazı istisnalar getirmiştir:
- Kısas Hukuku: “Cana can, göze göz, dişe diş, ele el, ayağa ayak, yanığa yanık, yarığa yara, bereye bere.” (Çıkış, 21:23-25).
Bu, adaletin caydırıcılığını sağlamaya yönelik, cezayı suçla orantılı kılmaya çalışan bir ilkedir. Mâide Suresi’ndeki “…cana kıymaya karşılık olması dışında” ifadesiyle örtüşen bir hükümdür. - Savaş Hukuku: Tevrat, İsrailoğulları’nın Kenan topraklarını fethini anlatırken, putperest kabilelere karşı –onların ahlaki yozlaşması gerekçe gösterilerek– sert cezalar ve savaşlar ihtiva eden pasajlar barındırır. (Tesniye, 20:16-18 gibi). İşte modern Siyonist ideolojinin dayanak noktalarından bazıları, daha çok bu savaş hukukunun tarihsel bağlamından koparılarak, siyasi bir okumasına dayanır.
Peki, Hahamlar Neden Sessiz? Bu sorunun cevabı homojen değildir.Yahudi dini otoriteleri tek bir blok halinde hareket etmez.
- Siyonist-Dini Yaklaşım: İsrail’in kuruluşunu Mesih öncesi bir kurtuluş (“atelita di’geula”) olarak gören dini Siyonist hahamlar, devletin güvenliğini ve toprak bütünlüğünü dini bir emir olarak yorumlayabilirler. Onlar için askeri operasyonlar “kendini savunma” (pikuach nefesh) kapsamında, meşru görülebilir.
- Geleneksel-Muhafazakar Yaklaşım: Tarih boyunca diasporada yaşamanın getirdiği bir temkinliliği savunan bazı gruplar (Neturei Karta gibi), İsrail devletinin Mesih gelmeden kurulmasının dinen yanlış olduğunu, bu yüzden yaşanan şiddetin bir parçası olmayı reddettiklerini savunurlar. Ancak onların da sesi ana akım içinde marjinal kalır.
- Sessizliğin Diğer Sebepleri: Milliyetçilik, güvenlik endişeleri, toplumsal baskı, eleştirinin “vatan hainliği” olarak yaftalanması ve antisemitizm korkusu, birçok entelektüel ve dini figürün açıkça eleştiri yapmasını engelleyen faktörlerdir. Sessizlik, bazen aktif bir onaydan ziyade, bu kompleks korkuların sonucudur.
Hristiyanlık ve Evanjelizm: Mesih’in Barışı ile Siyasetin Kılıcı Arasında
İncil, özellikle Yeni Ahit, şiddet karşıtı öğretilerle doludur. İsa Mesih’in en radikal emirlerinden bazıları şunlardır:
- “Kılıcını yerine koy! Çünkü kılıç çekenlerin hepsi kılıçla ölecek.” (Matta, 26:52)
· “Size söylüyorum, düşmanlarınızı sevin ve size zulmedenler için dua edin.” (Matta, 5:44)
· “Sana tokat atana öbür yanağını da çevir.” (Luka, 6:29)
Hristiyanlığın kurucu metinlerindeki bu mutlak pasifizme rağmen, kilise tarihi siyasi iktidarla uzlaşma, “haklı savaş” doktrinini geliştirme ve maalesef Haçlı Seferleri gibi korkunç şiddet eylemlerine imza atma ile lekelenmiştir.
Evanjelistler Neden Destekliyor? Modern Evanjelik Hristiyan Siyonizmi,teolojik bir inançtan beslenir:
- Kehanetlerin Gerçekleşmesi: İncil’deki (özellikle Vahiy kitabı) bazı kehanetlerin gerçekleşmesi için Yahudilerin İsrail topraklarına dönmüş olması ve Tapınağın yeniden inşa edilmesi gerektiğine inanırlar.
- Armageddon ve Mesih’in Dönüşü: Bu sürecin, dünyanın sonunda Armageddon Savaşı’na ve nihayetinde İsa Mesih’in ikinci gelişine yol açacağına inanırlar. Bu nedenle, İsrail’in siyasi ve askeri eylemlerini, ilahi planın bir parçası olarak görür ve koşulsuz desteklerler. Onlar için destek, sevgiden veya adalet arayışından ziyade, kıyamet senaryosunun bir “program” gereğidir. Burada mazlumun değil, kehanetin merkeze alındığı trajik bir duruş söz konusudur.
Sonuç ve Özet: İlahi Mesajın Ruhu ile Beşeri Yorumun Çarpışması
Tarih, bize şunu öğretir: Hiçbir ilahi mesaj, onu yorumlayan insanların siyasi, tarihsel ve psikolojik bağlamlarından azade değildir. Tevrat’taki “Öldürmeyeceksin” emri de, İncil’deki “Öbür yanağını çevir” tavsiyesi de, Kur’an’daki “Bir canı kurtarmak bütün insanlığı kurtarmaktır” hükmü de, eğer beşeri hırs, korku, milliyetçilik ve iktidar arzusu tarafından ele geçirilirse, araçsallaştırılır ve amacından saptırılır.
- Tevrat, insan hayatının kutsallığını vurgular ancak tarihsel hukuk metinleri, siyasi Siyonizm tarafından, ilahi bir vaadin koşulsuz bir siyasi proje olarak meşrulaştırılması için kullanılmıştır.
· İncil, barış ve merhameti emreder ancak Evanjelist teoloji, kıyametçi bir vizyon uğruna bir halkın çektiği acıları görmezden gelmeyi meşrulaştırabilmektedir.
· Hahamlar ve Hristiyan liderler, bazen dini otoritelerini, iktidarla olan ilişkileri veya eskatolojik inançları uğruna, en temel ahlaki ilkeleri savunmak için kullanmamaktadır.
Mâide Suresi’nin 32. ayeti, sadece İsrailoğulları’na değil, tüm insanlığa, özellikle de kendini “ilahi mesajın varisi” addeden herkese yönelik evrensel bir uyarıdır: Mesajın muhatabı olmak, onun ağır sorumluluğunu da yüklenmektir. Bu sorumluluktan kaçıp yeryüzünde taşkınlığa yeltenenler, aslında kendi inandıklarını iddia ettikleri o mesajın ruhunu en derinden yaralayanlar olurlar.
Gazze’de hayatını kaybeden her masum çocuk, sadece bir füzenin değil, aynı zamanda bu ilahi mesajların ruhundan uzaklaşmanın, onları siyasetin karanlık sularında boğmanın kurbanıdır. Çözüm, metinlerin lafzında değil, onların ruhunda, yani adalet, merhamet ve her bir canın eşsiz kıymetinde yatmaktadır.
Özet
Bu makale, Mâide Suresi 32. ayetinden yola çıkarak, cana kıymanın evrensel olarak yasaklanışını ve bugün Filistin’de yaşanan trajedinin bu yasakla olan tezatını inceler.
Tevrat’ın “Öldürmeyeceksin” emrini hatırlatarak, bu emrin siyasi Siyonizm tarafından nasıl araçsallaştırılabildiği ve hahamların sessizliğinin arkasındaki karmaşık dini ve siyasi sebepler (dini Siyonizm, toplumsal baskı, güvenlik endişesi) irdelenir. Hristiyanlık öğretisindeki radikal barış vurgusuna rağmen, Evanjelistlerin kıyametçi teolojileri (kehanetlerin gerçekleşmesi, Armageddon inancı) gereği İsrail’i koşulsuz desteklemesinin trajik bir çelişki olduğu anlatılır.
Sonuç olarak, mesajın; adalet, merhamet ve her bir canın kutsallığı gibi evrensel ruhunun, beşeri siyaset, hırs ve yorumlar tarafından nasıl gölgelendiği ve bu durumun ilahi sorumluluğun ağırlığını daha da artırdığı ortaya konulur.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com