İlahi Mesajların Işığında: Cana Kıymak, Sessizlik ve Ahlaki Sorumluluk

İlahi Mesajların Işığında: Cana Kıymak, Sessizlik ve Ahlaki Sorumluluk

Binlerce yıllık kutsal metinler, insan hayatının kutsallığını anlatır; bir canı almak, tüm insanlığı yok etmek gibidir.
Kur’an-ı Kerim’in Maide Suresi 32. ayeti, bu evrensel gerçeği şöyle ifade eder:
“İşte bundan dolayı İsrâiloğulları’na şöyle yazmıştık: ‘Bir cana kıymaya veya yeryüzünde fesat çıkarmaya karşılık olması dışında, kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir can kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur.'”
Bu ayet, yalnızca bir uyarı değil, aynı zamanda bir hikmet kaynağıdır: Hayat, Allah’ın emanetidir ve onun korunması, tüm yaratılışı korumakla eşdeğerdir. Ancak tarih, bu mesajların kulak ardı edildiği trajedilerle doludur. Bugün, Gazze’de yaşananlar –masum çocukların, kadınların ve sivillerin katledilmesi– bu ilahi buyruğun ihlalini gözler önüne sermektedir.

Peki, Tevrat bu konuda ne der? Hahamlar neden sessiz kalır?

#### Tevrat’ın Öldürme Konusundaki Hükümleri: Cinayet ile Savunma Arasındaki İnce Çizgi

Tevrat, yani Musevi kutsal kitabı, insan hayatının kutsallığını temel prensiplerinden biri olarak koyar. On Emir’in altıncısı, Çıkış 20:13’te şöyle der:
“Öldürmeyeceksin” (Lo Tirtzach). Ancak bu ifade, mutlak bir “öldürme yasağı” değil, “cinayet yasağı” olarak yorumlanır. İbranice’deki “ratsach” kelimesi, haksız ve kasıtlı öldürmeyi işaret eder; savunma, adalet veya savaş gibi durumlarda meşru killing’i dışlamaz.
Örneğin, Sayılar 35:16-18, birinin demir aletle veya taşla kasıtlı olarak öldürülmesini cinayet olarak tanımlar ve ölüm cezası gerektirir. Tevrat, cinayeti en ağır günahlardan sayar; Çıkış 21:12’de “Kim bir adamı vurup öldürürse, mutlaka öldürülecektir” denir.
Bu, adaletin sağlanmasını emrederken, masum bir canın alınmasını kesinlikle yasaklar.

Tarihi açıdan, Tevrat’ın bu hükümleri, eski İsrail toplumunda kaos ve intikam döngülerini önlemeyi amaçlar. Örneğin, Levililer 19:18, “Komşunu kendin gibi seveceksin” buyruğuyla, empatiyi ve barışı teşvik eder. Ancak Tevrat, savunma savaşlarını da meşru kılar: Tesniye 20:1-4, düşman karşısında korkmamayı ve Tanrı’ya güvenmeyi öğütler, fakat sivillerin ve meyve ağaçlarının korunmasını emreder (Tesniye 20:19-20).
Bu, savaşın bile ahlaki sınırları olduğunu gösterir – bir ibret dersi: Güç, zulme dönüşmemelidir.

Bilimsel ve akli açıdan bakıldığında, bu hükümler psikolojik ve sosyolojik bir derinlik taşır. Modern nörobilim, empati eksikliğinin şiddet döngülerini tetiklediğini gösterir; Tevrat’ın “komşunu sev” emri, bu döngüyü kırmayı amaçlar. Mantıki olarak, eğer bir canın değeri sonsuzsa (Talmud’un Sanhedrin 4:5’inde belirtildiği gibi:
“Kim bir canı yok ederse, tüm dünyayı yok etmiş gibi olur”),
o zaman toplu katliamlar –Gazze’deki gibi– tüm insanlığın yok oluşu anlamına gelir.
Bu, Kur’an’ın Maide 32’siyle tam bir paralellik gösterir; her ikisi de Yahudi geleneğinde de vardı ve hayatın evrensel değerini anlatır.

#### Hahamların Sessizliği: Tarihsel Bir İkilem ve Güncel Gerçekler

Tarih boyunca hahamlar, Tevrat’ın ahlaki buyruklarını yorumlayarak topluma rehberlik etmişlerdir. Ancak bugün, Gazze’deki trajedi karşısında birçok hahamın sessizliği, düşündürücü bir çelişki oluşturur.
Neden seslerini yükseltmezler?
Bu sorunun cevabı, siyasi baskı, korku ve ideolojik bölünmelerde yatar. Zionist ideoloji, bazı hahamlarca Tevrat’la özdeşleştirilirken, anti-Zionist gruplar –örneğin Neturei Karta– bunu bir sapma olarak görür.

Tarihsel bir ibret: Ortaçağ’da Yahudi filozof Maimonides, “Savaş Sanatı”nda savunmayı meşru kılsa da, masumların öldürülmesini yasaklar. Benzer şekilde, modern dönemde bazı hahamlar sessiz kalırken, diğerleri konuşur: Örneğin, 1200’den fazla Amerikalı haham, Gazze’deki açlığa karşı açık mektup yayınlayarak “Yahudilik’in etik sesini tehdit ediyor” demişlerdir.
Yine, bazı Modern Ortodoks hahamlar, Gazze’deki insani krize karşı “ahlaki netlik” çağrısı yapmıştır.

Edebi bir bakışla, bu sessizlik Kafka’nın “Dava”sındaki gibi absürt bir trajediyi andırır: Suçlu olmayan masumlar yargılanırken, tanıklar susar. İlmi olarak, sosyoloji bu sessizliği “grup içi baskı” ile açıklar; Yahudi toplumu içinde Zionist eleştiri, dışlanma korkusu doğurur. Ancak bazı hahamlar engel olur: Rabbi Sharon Brous, Gazze’deki savaşı eleştirerek barış çağrısı yapar.
Anti-Zionist Rabbi Weiss, Gazze’deki katliamı Tevrat’a aykırı bulur ve protestolarda yer alır.

Bu, bir hikmet dersi: Sessizlik, zulmün ortağı olur. Kur’an’ın Nisa 135’inde dediği gibi: “Ey iman edenler! Adaleti ayakta tutanlar olun… Bir topluma olan kininiz sizi adaletsizliğe sevketmesin.”

Akli ve mantıki olarak, hahamların sessizliği stratejik bir hata: Eğer Tevrat cinayeti yasaklarsa, Gazze’deki sivillerin ölümü –savaş olsa bile– meşru kılınamaz. Yahudi geleneğinde savunma zorunludur (Sanhedrin 72a: “Seni öldürmeye geleni, önce sen öldür”), fakat orantısız şiddet yasaktır.
Bilimsel veriler, savaş travmasının nesiller boyu sürdüğünü gösterir; barış, tek mantıklı yoldur.
Bu da Tevrat’ın yahudiler tarafından bir yandan keyfi uygulandığını gösterirken,  diğer yandan da tahrike uğradığının bir delilidir.

“Yahudilerden öyleleri var ki, (kelimeleri yerlerinden kaydırıp) tahrif ederek onları anlamlarından uzaklaştırırlar. Dillerini eğip bükerek ve dine saldırarak “İşittik, karşı geldik”, “İşit, işitmez olası!” “Râ’inâ”[118] derler. Hâlbuki onlar, “İşittik ve itaat ettik; dinle ve bize bak” deselerdi, bu kendileri için daha hayırlı olurdu. Fakat Allah, küfürleri yüzünden kendilerini lânetlemiştir. Bu yüzden pek az iman ederler.” Nisa.46.
(Bakara sûresinin 104. âyeti ile ilgili olarak da açıklandığı gibi, “Râ’inâ” Arap dilinde “Bizi gözet”, “Bize bak” demektir. Yahudiler, bu kelimeyi İbrânice’de hakaret ifade eden bir anlama; bir başka yoruma göre ise, peygamberimize hitaben “Çobanımız” anlamına gelecek şekilde hakaret kastederek “Râ’înâ” şeklinde söylüyorlardı.)

“Anlaşmalarını bozmalarından dolayı onlara lanet ettik ve kalplerini katılaştırdık. Kelimeleri bağlamlarından kopararak çarpıtıyorlar, öğütlendikleri şeyden nasiplenmeyi unuturlar, içlerinden çok azı hariç, daima onların hainlik ettiklerini görürsün. Yine de vazgeç ve yaptıklarına aldırma. Kuşkusuz Allah, iyi davrananları sever.” Maide. 13.

#### Benzer Ayetlerle Destek: Kur’an ve Tevrat’ta Hayatın Değeri

Bu konu, benzer ayetlerle zenginleşir. Kur’an’da İsra 33: “Allah’ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmeyin.”
Bu, Maide 32’yi tamamlar; hayat, ancak adaletle alınabilir.
En’am 151: “Haksız yere cana kıymayın” –fesat çıkarma dışında öldürmeyi yasaklar.

Tevrat’ta ise Yaratılış 9:6: “Kim insan kanı dökerse, onun kanı da insan eliyle dökülecektir; çünkü Tanrı insanı kendi suretinde yaratmıştır.”
Bu, hayatın ilahi kaynağını anlatır.

Talmud’un Sanhedrin 4:5’i, Kur’an’la birebir benzer: “Bir canı kurtarmak, tüm dünyayı kurtarmak gibidir.”

Tarihsel bir bağ: Bu ifade, Yahudi geleneğinden mevcuttur. Ancak uygulanmaması veya tahrif edilip farklı yorumlanmaktadır.

Düşündürücü bir metafor: Hayat, bir zincir gibidir; bir halkayı kırmak, tüm zinciri dağıtır.
Eğer İsrailoğulları binlerce yıl önce bu mesajı almışsa, bugün neden tekrarlanır?
Belki de insan doğasının zayıflığı: Gurur ve güç arzusu, ilahi sesi bastırır. Ancak ibret alınmazsa, tarih tekerrür eder –Holokost’tan Gazze’ye, zulüm döngüsü sürer.

#### Sonuç: Bir Çağrı ve Tefekkür

İlahi mesajlar, bizi barışa ve adalete çağırır. Tevrat’ın öldürme hükümleri nettir: Cinayet yasaktır, savunma meşrudur ama zulüm değil.
Hahamların sessizliği, bir ahlaki krizdir; ancak konuşanlar umut verir. Bu, tüm insanlığa bir ders: Sessizlik, zulmün ortağıdır.

Kur’an’ın Hucurat 13’üyle bitirelim: “Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık… En üstün olanınız, Allah katında en takvalı olanınızdır.”
Hayatın değeri, ırk veya dine değil, takvaya bağlıdır.

**Özet:** Maide 32, Tevrat’ın “Öldürmeyeceksin” emriyle (Çıkış 20:13) paraleldir; her ikisi de haksız öldürmeyi yasaklar ve bir canın tüm insanlığa eşdeğer olduğunu anlatır (Talmud Sanhedrin 4:5).
Tevrat, savunma savaşlarını meşru kılsa da (Tesniye 20), sivillerin korunmasını emreder. Hahamların bir kısmı Gazze’deki krize karşı sessiz kalırken, diğerleri (örnein Modern Ortodoks gruplar) insani yardım çağrısı yapar ve zulmü kınar.
Benzer ayetler (Kur’an İsra 33, En’am 151; Tevrat Yaratılış 9:6), hayatın kutsallığını pekiştirir.
Bu makale, tarihi ve ahlaki bir tefekkürle, sessizliğin zulme ortaklık ettiğini hatırlatır: Barış, ilahi mesajlara kulak vermekle başlar.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 24th, 2025