Fani Dünyadan Baki Âleme Uzanan Bir Yolculuk

Fani Dünyadan Baki Âleme Uzanan Bir Yolculuk

İnsan, varoluşun en karmaşık ve en anlam arayışında olan canlısıdır. Bu arayış, genellikle “Ben kimim?” ve “Bu dünyadaki amacım ne?” gibi temel sorularla başlar. Bu sorulara verilecek cevaplar, bir bireyin tüm hayatını şekillendirir. Said Nursi’nin eserleri, bu sorulara derinlikli ve hikmetli cevaplar sunar ve insanın fani bir hayattan ebedi bir âleme uzanan yolculuğunu anlamlandırır.

Hayatı Gaye-i Hayal Olarak Görmek

İnsan, hayatını sadece geçici zevkler ve dünya nimetleri üzerine kurarsa, kendini dar bir daire içinde bulur ve boğulur.
“İnsan, enaniyetine istinad edip hayat-ı dünyeviyeyi gaye-i hayal ederek, derd-i maişet içinde muvakkat bazı lezzetler için çalışsa, gayet dar bir dâire içinde boğulur, gider.”
Bu metin, insanın sahip olduğu bütün yeteneklerin, ona sadece dünyevi bir hayat için verilmediğini anlatır. Gözü, kulağı, kalbi ve diğer tüm duyguları, bu geçici lezzetler için kullanıldığında âdeta birer şikâyetçi ve davacıya dönüşür. Bu durum, insanın fıtratına aykırıdır; zira insan, dünyaya sınırsız bir potansiyel ve ebediyet arayışıyla gelmiştir. Bu arayış, ona verilen her bir organ ve duyguyla desteklenir.

كل نفس ذائقة الموت ve Kâinatın Dönüşümü
İnsanoğlunun en büyük gerçeği, kaçınılmaz bir son olan ölümdür. Kur’an’ın “Her nefis ölümü tadacaktır.” (كل نفس ذائقة الموت) ayeti, sadece insanların değil, aynı zamanda kâinatın da bir nefs olduğunu ve bir gün öleceğini, yani dönüşeceğini işaret eder.
“Nev-i insanî bir nefistir, dirilmek üzere ölecek. Ve küre-i arz dahi bir nefistir, baki bir surete girmek için o da ölecek.”
Bu ibretli bakış açısı, ölümü bir son değil, daha yüksek bir varoluş seviyesine geçiş için bir başlangıç olarak görür. İnsanın bedeni toprağa karışsa da, ruhu ebedi bir hayata doğru yol alır. Aynı şekilde, dünya da kıyametle birlikte “ölür” ve ahiret suretine girer. Bu döngü, hayatın tesadüfi değil, ilahi bir planın parçası olduğunu gösterir.

İman ve Salih Amelle Terakki

Peki, bu fani dünyada nasıl yaşanmalı ve ebediyete nasıl hazırlanılmalıdır?

Kur’an-ı Kerim’deki وَالتِّينِ وَالزَّيْتُونِ (İncir ve Zeytin) Tin suresi bu soruya derin bir hikmetle cevap verir.
Cenab-ı Hak, incir ve zeytin gibi mübarek meyveler üzerinden, insanın en alçak dereceden en yüksek makama (tâ a’lâ-yı illiyyîne) nasıl yükselebileceğine işaret eder. İnsanın bu manevi yükselişi, “şükür ve fikir ve iman ve amel-i salih” ile gerçekleşir. Yani insan, düşünerek, şükrederek, imanını sağlamlaştırarak ve iyi ameller işleyerek esfel-i sâfilîn (aşağıların aşağısı) makamından a’lâ-yı illiyyîne (yücelerin yücesi) makamına terakki edebilir. Bu, her bir insanın içinde saklı olan ilahi potansiyelin bir göstergesidir.

Davaya Sadakat ve Sorumluluk Bilinci

Yaşam, sadece bireysel bir yolculuk değildir; aynı zamanda bir sorumluluk ve cemaat bilinci gerektirir. Çocuklara namaz gibi ibadetlerin öğretilmesi, bu sorumluluğun en temel adımlarından biridir.
“Şer’an yedi yaşına gelen bir çocuğa namaz gibi farzlara peder ve vâlideleri onları alıştırmak için, teşvikkârâne emretmek…” Bu, dini eğitimin sadece katı kurallardan ibaret olmadığını, aksine sevgi ve teşvikle aşılanması gereken bir terbiye olduğunu gösterir. Çocuk, bu eğitimle gelecekteki hayatına yön verecek manevi bir temel kazanır.

Son olarak, başkalarının yanlış yolları (dalaletleri), bizim kendi doğru yolumuza (hidayetimize) zarar vermemelidir.

“Başkasının dalaleti sizin Hidayetinize zarar etmez.”
Bu, başkalarının hatalarıyla meşgul olmak yerine, kendi inancımıza ve amellerimize odaklanmamız gerektiğini anlatır. Zira zarara rıza gösterene merhamet edilmez. Bu ilke, kişisel sorumluluğun ve manevi olgunluğun bir göstergesidir. Kendi yolunu aydınlatmak, başkasının yolunu karartmaya çalışmaktan daha hikmetlidir.

Özet
Bu makale, Risale-i Nur’dan alınan metinler doğrultusunda, insan hayatının amacını ve bu yolda izlenmesi gereken adımları ele almaktadır. İnsanın hayatını sadece dünyevi zevkler üzerine kurması, onu dar bir alanda boğar ve sahip olduğu yetenekleri heba eder.
Ölüm, bir son değil, ebedi hayata bir geçiş kapısıdır ve kâinat da bu döngünün bir parçasıdır.
Bu yolculukta insan, şükür, fikir, iman ve salih amellerle manevi olarak yükselebilir. Bu yükselişin temeli, çocukluktan itibaren doğru bir manevi eğitimle atılır ve başkalarının hatalarıyla değil, kendi sorumluluk bilinciyle hareket etmekle devam eder.
Bu ilkeler, insanın fani dünyadan baki âleme uzanan anlamlı ve ibretli bir yolculuk yapmasına rehberlik eder.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 24th, 2025