Risale-i Nur Külliyatı’ndan Hikmet Dolu Bir Makale
Risale-i Nur Külliyatı’ndan Hikmet Dolu Bir Makale
Hayat, karmaşık ve zorlu bir yolculuktur. Bu yolculukta karşılaştığımız olaylar ve bu olaylara karşı takınacağımız tavırlar, varoluş anlam arayışımızın temel taşlarını oluşturur. İnsanlık tarihi boyunca, pek çok düşünür ve manevi önder, bu zorlukların üstesinden gelmek için bize rehberlik etmiştir.
Bu rehberlerden biri olan Bediüzzaman Said Nursi, eserlerinde sunduğu derin hikmetlerle, modern çağın buhranları karşısında sarsılmaz bir duruşun nasıl inşa edileceğini anlatır.
Onun külliyatından seçilmiş dört farklı metnin yansımasıdır ve her biri, yaşamın farklı bir boyutuna ışık tutar. Bu makalede, bu dört metni ayrı ayrı ele alarak, her birinin sunduğu hikmeti, edebi inceliği ve düşündürücü derinliği bir bütünlük içinde sunmaya çalışacağız.
- Sarsılmaz Bir Metanet ve Sonsuz Bir Fedakârlık
“Evet kardeşlerim; bu zamanda öyle dehşetli cereyanlar ve hayatı ve cihanı sarsacak hâdiseler içinde hadsiz bir metanet ve itidal-i dem ve nihayetsiz bir fedakârlık taşımak gerekir.” – Bediüzzaman Said Nursi, Kastamonu Lahikası
Bu söz, içinde bulunduğumuz çağın çalkantılı yapısına dair bir tesbitle başlar.
Tarih, devasa değişimlerin, savaşların ve toplumsal dönüşümlerin sahnesidir. Ancak Said Nursi, bu değişimlerin sadece zahiri değil, aynı zamanda insanın iç dünyasını da sarsan “dehşetli cereyanlar” olduğunu belirtir. Bu tür zamanlarda ayakta kalmak için sadece güç değil, aynı zamanda “hadsiz bir metanet” yani sınırsız bir dayanıklılık ve sebat gerekir. “İtidal-i dem” ifadesi, soğukkanlılık ve dengeyi korumayı anlatır. Bu, panik ve telaşla hareket etmek yerine, akıl ve kalp dengesiyle olaylara yaklaşmanın önemini gösterir.
Son olarak, “nihayetsiz bir fedakârlık” ilkesi, kendi menfaatlerini aşan, daha yüksek bir amaç için fedakarlık göstermenin gerekliliğine işaret eder. Bu fedakârlık, sadece maddiyatla sınırlı değildir; zamanımızı, enerjimizi ve hatta canımızı bile hakikatin yolunda harcamayı ifade eder. Bu metin, bizlere sadece bir duruş sergilemeyi değil, aynı zamanda bu duruşun temelini oluşturan manevi ve ahlaki değerleri inşa etmeyi öğütler.
- Mutlak Gücün Yüce Temsili
“Cenab-ı Hak öyle bir Kadîr-i Mutlak’tır ki adem ve vücud, kudretine ve iradesine nisbeten iki menzil gibi gayet kolay bir surette oraya gönderir ve getirir. İsterse bir günde, isterse bir anda oradan çevirir.” – Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, Risale-i Nur
Bu metin, Allah’ın sınırsız kudretini ve varlık üzerindeki mutlak egemenliğini anlatır. “Adem” (yokluk) ve “vücud” (varlık) kavramları, yaratılışın en temel iki aşamasını temsil eder. Bediüzzaman, bu iki zıt durumun Allah’ın kudreti karşısında “iki menzil gibi” kolayca geçilebileceğini belirtir. Bu edebi benzetme, bizlere evrenin işleyişinin ne kadar kolay ve muntazam olduğunu gösterir. Varlık, yokluktan bir anda çıkabilir ve yine bir anda yokluğa dönebilir. Bu, insanın acziyetini ve Allah’ın sonsuz kudretini çarpıcı bir şekilde ortaya koyar. Bu düşünce, bir yandan insanı tevazuya sevk ederken, diğer yandan da mutlak güç ve irade sahibi bir yaratıcıya inanmanın verdiği huzuru ve güveni sunar. Bu güven, hayatın belirsizlikleri ve zorlukları karşısında sığınılacak en sağlam limandır.
- Ömür ve Vakit İsrafına İbretli Bir Bakış
“Ömür az, sefer uzun, yol tedariki yok, kuvvet ve kudret yok, acz-i mutlak gibi elîm elemlere maruz kalmaktır…” – Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur
Bu metin, yaşamın acımasız gerçeklerine dair bir uyarı niteliğindedir. Ömrün kısalığı, ahiret yolculuğunun uzunluğu ve bu yolculuk için gerekli olan manevi hazırlığın eksikliği, insanın temel acziyetini ortaya koyar. “Devekuşu gibi başını nisyân (unutmak) kumuna sokar, gözüne gaflet gözlüğünü takarsın ki Allah seni görmesin. Veya sen Onu görmeyesin…”
Bu güçlü metafor, insanların gerçeklerden kaçışını ve hayatın anlamını göz ardı etmesini eleştirir. Devekuşu, tehlike anında başını kuma gömerek kendisini güvende zanneder; oysa bu, sadece bir yanılmadır. Aynı şekilde, gafletle yaşayan insan da, dünyanın fani zevklerine dalıp, hayatın asıl amacını unutarak kendini kandırır.
Metin, bu gafletten uyanmaya ve fani (geçici) şeylere “ihtimâm” (özen göstermek) yerine “bâkî” (daimi) olan şeylere yönelmeye çağırır. Bu, sadece bir nasihat değil, aynı zamanda derin bir vicdani sorgulamadır:
“Ne vakte kadar zâilât-ı fâniyeye… ve bâkiyât-ı dâimeden… tegafül (kayıtsız kalacaksın) edeceksin?”
- Rabbimizin Varlığı ve Kudretinin İsbatları
“Yâ ilâhenâ! Rabbimiz sensin! Çünkü biz abdiz. Nefsimizin terbiyesinden âciziz. Demek bizi terbiye eden sensin!.. Hem sensin Hâlık! Çünkü biz mahlukuz, yapılıyoruz. Hem Rezzak sensin! Çünkü biz rızka muhtacız, elimiz yetişmiyor. Demek bizi yapan ve rızkımızı veren sensin.” – Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur – Mektubat – 241
Bu metin, Allah’ın varlığını ve sıfatlarını, insanın kendi varoluş acziyeti üzerinden İsbatlar. Bu, sadece bir dua değil, aynı zamanda mantıksal bir çıkarım zinciridir. İlk olarak, insan nefsini terbiye etmekten acizdir; bu durum, onu terbiye eden, yani yönlendiren ve şekillendiren bir gücün varlığını gerektirir. Bu güç, Rabb’dir.
İkinci olarak, insan bir “mahluk” yani yaratılmış bir varlıktır ve sürekli bir “yapılma” süreci içindedir; bu durum, onu var eden bir “Hâlık” (Yaratıcı) olduğunu gösterir.
Üçüncü olarak, insan rızka muhtaçtır ve kendi başına rızkını temin edemez; bu durum, ona rızkını veren bir “Rezzak” (Rızık Veren) olduğunu İsbatla.
Bu akıl yürütme, sadece bir iman beyanı değil, aynı zamanda insanın acziyeti ve muhtaçlığı üzerinden Allah’ın kudretini ve varlığını İsbatlayan bir tefekkür yoludur.
Sonuç ve Özet
Bu dört metin, birbirinden bağımsız konuları ele alıyor gibi görünse de, aslında derin bir bütünlük içerisindedir.
İlk metin, hayatın zorluklarına karşı nasıl bir duruş sergilememiz gerektiğini anlatırken, ikinci metin bu duruşun temelini oluşturan mutlak kudret sahibi bir yaratıcıya olan inancı pekiştirir.
Üçüncü metin, bu inanç doğrultusunda fani şeylerden uzaklaşarak, hayatın asıl amacına yönelmemiz gerektiğini anlatır. Son olarak dördüncü metin ise, insanın kendi acziyeti üzerinden Allah’ın varlığına ve sıfatlarına dair akli ve vicdani deliller sunar.
Özet: Bediüzzaman Said Nursi’nin eserlerinden derlenen bu makalede, yaşamın zorlukları karşısında manevi bir duruşun nasıl inşa edileceği ele alınmıştır. İlk olarak, “metanet” ve “fedakârlık” ilkesiyle çağın çalkantılarına karşı sağlam duruşun gerekliliği anlatılır. İkinci olarak, Allah’ın “Kadîr-i Mutlak” sıfatıyla sınırsız kudretine ve yaratılış üzerindeki egemenliğine dikkat çekilir. Üçüncü olarak, ömrün kısalığına ve ahiret yolculuğunun önemine değinilerek, gafletten uyanıp fani zevkler yerine baki değerlere yönelmenin önemi anlatılır.
Son olarak, insanın acziyeti, muhtaçlığı ve yaratılmışlığı üzerinden Allah’ın varlığına, Rabb, Hâlık ve Rezzak sıfatlarına dair aklî deliller sunulur.
Bu dört metin, birbiriyle uyumlu bir şekilde, insanın varoluş arayışına rehberlik eden derin bir hikmet sunmaktadır.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com