Hakikatin Yolculuğu: Dünya Bir Misafirhanedir
Hakikatin Yolculuğu: Dünya Bir Misafirhanedir
Hayat, sürekli bir akış ve dönüşüm içinde ilerleyen, anlamı ve amacı derin sorgulamalara konu olan bir serüvendir. Bu serüvenin temelinde, insanın yaratılışından beri süregelen hakikat arayışı yatar.
Eldeki metinler, bu arayışa farklı pencerelerden bakan, her biri kendi içinde derin anlamlar taşıyan metinleri barındırmaktadır.
Kimi zaman Kuran-ı Kerim ayetleriyle ilahi bir çağrıya kulak veririz, kimi zaman da Bediüzzaman Said Nursi’nin hikmetli sözleriyle dünya hayatının faniliğini ve asıl amacını idrak ederiz.
Bu makalede, bu dört metni ayrı ayrı ele alarak, her birinin sunduğu hikmeti, edebi inceliği, ibretli ve düşündürücü yönlerini bir bütünlük içinde sunmaya çalışacağız.
- Şan ve Şeref Allah’a Aittir
“Her kim şan ve şeref istiyorsa bilsin ki, şan ve şeref bütünüyle Allah’a aittir. Güzel sözler ancak Allah’a yükselir. Salih ameli de güzel sözler yükseltir. Kötülükleri tuzak yapanlar var ya, onlar için çetin bir azap vardır. İşte onların tuzağı boşa çıkar.” – (Fatır, 10)
Bu ayet, insanın temel arzularından biri olan “şan ve şeref” kavramına köklü bir yaklaşım sunar. Çoğu insan, şanı ve şerefi dünyevi makam, servet veya şöhrette arar. Ancak ayet, bu değerlerin hakiki sahibinin sadece Allah olduğunu belirtir. Bu, insanın iç dünyasında bir değişime yol açar. Hakiki şeref, insanların takdiriyle değil, Allah’ın rızasını kazanmakla elde edilir. Ayetin devamında yer alan “Güzel sözler ancak Allah’a yükselir. Salih ameli de güzel sözler yükseltir” ifadesi, maneviyatın hiyerarşisini ortaya koyar. Güzel sözler (tevhid, zikir, dua gibi) manevi bir merdiven görevi görür ve salih ameller bu merdivenle daha yüksek makamlara çıkar. Bu, kuru bir dindarlığın değil, söz ve eylemin uyum içinde olduğu bir yaşamın önemine işaret eder.
Son kısımda, kötülükleri bir tuzak olarak kullananların akıbetinin hüsran olacağı, tuzaklarının boşa çıkacağı uyarısı yapılır. Bu, ilahi adaletin kaçınılmaz bir tecellisi olup, insanı ahlaki bir duruşa davet eder.
- Dünya Bir Misafirhanedir
“… bu dünya … kafile-i mahlukatın gelip konmak ve göçmek için dolup boşanan, hikmetle yapılmış bir misafirhanesidir.” – Bediüzzaman, Sözler – 74
Bu kısa ve özlü ifade, dünya hayatına dair en temel ve en düşündürücü bakış açılarından birini sunar. Dünya bir yurt değil, bir “misafirhane”dir. Bu benzetme, hayatın geçiciliğini ve fani yapısını anlatır. İnsanlık, bu misafirhanede “gelip konan” ve “göçen” bir “kafile”dir. Bu edebi ifade, nesillerin birbiri ardına gelip geçişini, adeta bir yolculuk kervanı gibi tasvir eder. “Hikmetle yapılmış” ifadesi ise, bu misafirhanenin rastgele bir konaklama yeri değil, her zerresinde bir amaç ve anlam barındıran ilahi bir tasarım eseri olduğunu gösterir. Bu görüş, bizleri dünyaya aşırı bağlanmaktan alıkoyar, asıl yurdumuzun ahiret olduğu gerçeğini hatırlatır. Hayatı bir misafirhane gibi görmek, her anın bir amaca hizmet ettiğini ve bir sonraki durağa hazırlık olduğunu anlamamızı sağlar.
- Ölümün Dili: “El-Mevtü Hak”
“Ey bîçareler! Bu dünya bir misafirhanedir. Her günde otuzbin şahid, Cenazeleriyle ‘El-mevtü hak’ Hükmünü imza ediyorlar ve O davaya şehadet ediyorlar. Ölümü öldürebilir misiniz? Bu şahidleri tekzib edebilir misiniz? Madem edemiyorsunuz; Mevt, Allah Allah dedirtir.” – Bediüzzaman Said Nursi
Bu metin, dünya hayatının en kesin ve en inkar edilemez gerçeği olan ölüm üzerine kurulu, sarsıcı ve ibret verici bir sorgulamadır. Bediüzzaman, her gün on binlerce insanın ölümüyle “El-mevtü hak” (ölüm haktır) hükmüne şahitlik ettiğini belirtir. Bu, sadece bir istatistik değil, aynı zamanda manevi bir delildir. Canlıların ölümlerini, ölümün hakikatini tasdik eden canlı birer “şahid” olarak görür. “Ölümü öldürebilir misiniz?” sorusu, insanoğlunun en büyük hayalinin, yani ölümsüzlüğün ne kadar boş bir çaba olduğunu ortaya koyar. Bu şahitleri yalanlamanın imkansızlığı, bizi ölümün getirdiği kaçınılmaz sonuca yöneltir: “Mevt, Allah Allah dedirtir.” Ölüm, insanın acziyetini ve fani olduğunu en derinden hissettirdiği için, insanı varlığın mutlak sahibi olan Allah’ı anmaya ve ona sığınmaya mecbur bırakır.
- Şükrün Kaynağı: Su ve Rızık
“Şimdi siz içmekte olduğunuz suyu gördünüz mü? Onu siz mi buluttan indiriyorsunuz yoksa indiren Biz miyiz? Dilemiş olsaydık onu tuzlu kılardık. Şükretmeniz gerekmez mi?” – (Vakıa Suresi 68-70)
Bu ayet, günlük hayatımızın en sıradan eylemlerinden biri olan su içme eylemi üzerinden, derin bir tefekkür ve şükür çağrısı yapar. İnsan, suyu hazır bulur ve onun varlığını sorgulama gereği duymaz. Oysa ayet, suyun bulutlardan indirilmesi gibi basit görünen bir olayın ardındaki ilahi kudreti hatırlatır. “Onu siz mi buluttan indiriyorsunuz?” sorusu, insanın bu süreçteki acziyetini çarpıcı bir şekilde ortaya koyar. En kritik vurgu ise, suyun tadıyla ilgilidir: “Dilemiş olsaydık onu tuzlu kılardık.” Bu, suyun tatlı ve içilebilir olmasının, bir lütuf ve ilahi bir tercih olduğunu gösterir. Bu ayet, bizlere en temel nimetlerin bile birer lütuf olduğunu ve bu nimetler için sürekli şükretmemiz gerektiğini öğretir. Suyun varlığı, sadece hayatın devamı için değil, aynı zamanda Allah’ın sonsuz rahmetinin bir delili olarak görülmelidir.
Sonuç ve Özet
Bu dört metin, birbirinden farklı gibi görünen konuları ele alsa da, aslında insanı hakikate, şükre ve farkındalığa davet eden ortak bir amaca hizmet eder. Dünya hayatının geçiciliği (misafirhane benzetmesi), ölümün kaçınılmazlığı ve hayatın her anının bir amaç taşıdığı anlatılır. Aynı zamanda, su gibi en temel nimetlerin bile birer ilahi lütuf olduğu, bu yüzden şükrün gerekliliği ortaya konulur. Tüm bunların nihayetinde ise, şan ve şeref gibi dünyevi arzuların gerçek sahibinin Allah olduğu ve manevi yükselişin ancak güzel sözler ve salih amellerle mümkün olacağı hatırlatılır.
Özet: Bu makalede, Kur’an ayetleri ve Bediüzzaman Said Nursi’nin sözleri ışığında, dünya hayatının anlamı ve amacı incelenmiştir.
İlk olarak, gerçek şan ve şerefin sadece Allah’a ait olduğu, manevi yükselişin güzel sözler ve salih amellerle mümkün olduğu Fatır Suresi’nden bir ayetle ele alınır. İkinci olarak, Bediüzzaman’ın “dünya bir misafirhanedir” sözüyle hayatın geçiciliği ve amacına yönelik bir bakış açısı sunulur. Üçüncü olarak, ölümün kaçınılmazlığı ve her gün binlerce cenazenin bu hakikati teyit ettiği anlatılarak, ölümün insanı Allah’a yönelttiği anlatılır.
Son olarak, su gibi en temel nimetin bile ilahi bir lütuf olduğu Vakıa Suresi’nden ayetlerle açıklanarak şükrün önemi üzerinde durulur.
Bu metinler, insanı dünyaya aşırı bağlanmaktan kurtarıp, hayatın asıl amacına, şükre ve manevi farkındalığa yönlendirir.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com