İnsan, Yaratılışın Gayeli Misafiri
İnsan, Yaratılışın Gayeli Misafiri
İnsanlık tarihi, çağlar boyunca varoluşun ve bu varoluşun getirdiği sorumlulukların bilinciyle yoğrulmuş, ilahi bir denge üzerine kurulu bir hikayeden ibarettir. Kutsal metinler, bilgelik sözleri ve edebiyatın en derin eserleri, bu hikayeyi farklı açılardan ele alarak insanı, evrenin ve ilahi düzenin merkezine yerleştirmiştir.
Bu merkezi konumun getirdiği sorumlulukları, ömür sermayesini ve en nihayetinde ebedi hayatın kaçınılmazlığını ele alalım.
Kendini Başıboş Zannetme:
Misafirhanenin Hikmeti
“Kendini başıboş zannetme. Zira şu misafirhane-i dünyada nazar-ı hikmetle baksan, hiçbir şeyi nizamsız, gayesiz göremezsin. Nasıl sen nizamsız, gayesiz kalabilirsin?” sözü, insanın bu dünyadaki varoluşunun temel bir amacının olduğunu anlatır. Tarih boyunca, insanlık varoluşun anlamını sorgulamıştır. Edebi eserler, bu sorgulamayı işlerken, tabiat bilimleri kâinatın mükemmel düzenini keşfederek bu hikmetli bakış açısını desteklemiştir. Bir ağacın büyümesi, bir çiçeğin açması, gezegenlerin yörüngelerinde dönmesi… Her şey bir nizama, bir düzene tabidir. İnsanın bu düzenin dışında, amaçsız bir şekilde var olması düşünülemez. İnsan, bu misafirhaneye bir görevle gelmiştir ve bu görevin bilinciyle yaşamalıdır.
Vazifesiz Kalınmaz: Kabir ve Diriliş
“Vazifesiz olup, kabre girip, uyandırılmamak üzere rahat yatamazsınız.” ifadesi, insanın bu dünyadaki görevinin, ölümle son bulmayacağını hatırlatır. Tarihi ve edebi metinlerde, ölüm sonrasında bir diriliş ve hesap inancı daima var olmuştur. Mısır piramitlerinden, eski Yunan mitolojisine, semavi dinlere kadar birçok kültür, ölümün bir son değil, bir başlangıç olduğuna inanmıştır. Bu inanç, insanı, sadece bu dünyalık bir varlık olarak değil, ebedi bir yolculuğun yolcusu olarak konumlandırır. İnsan, kendisine verilen nimetleri (meyve, ateş, hububat, hayvanat, nebatat) ve bu nimetlerin içindeki mükemmel sanatı görmeli ve bu güzelliklerin yaratıcısından kaçıp, görevsiz bir şekilde yok olamayacağını anlamalıdır.
Sultan-ı Ezelî’ye İntisap ve Ebedî Saadet
“Sultan-ı Ezelî’ye iman ile intisab eden ve amel-i sâlih ile itaat eden bir insan, şu misafirhane-i dünya menzillerinden ve âlem-i berzah ve âlem-i mahşer dairelerinden ve hâkeza kabirden sonraki bütün âlemlerin geniş hududlarından berk ve burak sür’atinde geçer. Tâ saadet-i ebediyeyi bulur.” sözü, bu yolculuğun nasıl hızlanacağını ve nihai amacına nasıl ulaşılacağını açıklar. İman ve salih amel, insanın ebedi hayata giden yoldaki en büyük azığıdır. Tarihte, inançları uğruna büyük fedakarlıklar yapan insanlar bu yolu göstermişlerdir. Edebi eserler, bu zorlu ama kutlu yolculuğu, maceralı bir hikaye olarak işlemiştir. Bu söz, insanı, sadece dünyaya odaklanmak yerine, ebedi mutluluğa ulaşmak için çalışmaya teşvik eden, ibretli bir mesaj taşır.
Kur’an: Kalplere Şifa, Akıllara Kuvvet
“Kur’an kulûbe kut ve gıda ve ukule kuvvet ve gınâdır ve ruha mâ ve ziyâ ve nüfusa devâ ve şifâ olduğundan usandırmaz.” ve “Kur’an-ı Mu’cizül-Beyan’ın daire-i kudsiyesine girenler; daima nura, ihlasa, imana kuvvet verecekler…” ifadeleri, bu yolculukta en büyük rehberin Kur’an olduğunu anlatır. Tarihte Kur’an’ın getirdiği medeniyetler, bilim, sanat ve hikmet alanında büyük atılımlar yapmıştır. Edebi açıdan Kur’an, hem manevi bir gıda hem de ruhsal bir şifa kaynağıdır. Kur’an’ın ilahi mesajları, insan aklını aydınlatır, kalbini besler ve ruhuna huzur verir. Bu da, insanın bu dünyadaki görevi olan hikmet ve ilim arayışında en büyük yardımcıdır.
Sonuç: Bütünlüğün Anlamı
Bu beş farklı mesajlar, aslında tek bir bütünün parçalarıdır. İnsan, kendisine verilmiş ömür sermayesini, Kur’an’ın rehberliğinde, iman ve salih amelle kullanarak, bu misafirhaneden geçip ebedi saadete ulaşmak için yaratılmıştır. Kendini başıboş zannetmek yerine, kâinatın ve kendi varlığının mükemmel düzeni üzerine tefekkür etmeli ve bu düzenin Yaratıcısına karşı görevlerinin bilincinde olmalıdır. Her eylem, her düşünce, bu büyük yolculuğun bir parçasıdır ve kabirde son bulmayan bir geleceğin kapısını açar. Bu bütünlük, insanı sadece fiziksel bir varlık olarak değil, ruhsal ve manevi derinliği olan, sorumluluk sahibi bir varlık olarak ele alır. Bu açıdan, hayat bir oyun alanı değil, ebedi bir geleceğin inşası için bir fırsattır.
Makale Özeti:
Bu makale, yüklenen metinlerden hareketle, insanın bu dünyadaki varoluşunun anlamını ve amacını ele almaktadır. Makale, kâinattaki mükemmel düzenin, insanın da amaçsız olamayacağını gösterdiğini; ölümün bir son değil, ebedi bir geleceğe açılan bir kapı olduğunu; bu yolculukta imanın ve salih amelin en büyük azık olduğunu ve Kur’an’ın bu yolculuk için en büyük rehber olduğunu anlatmaktadır. Bu kavramlar bir bütün olarak ele alındığında, hayatın amacının, bilinçli ve sorumlu bir şekilde yaşanması gereken, ebedi bir geleceğe hazırlık olduğu sonucuna varılmaktadır.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com