Gazze’nin Sessiz Çığlığı: Tarihin Tekerrüründe Bir İnsanlık Dersi

Gazze’nin Sessiz Çığlığı: Tarihin Tekerrüründe Bir İnsanlık Dersi

Tarihin tozlu sayfalarında, nice medeniyetler yükseldi ve düştü; nice halklar zulmün pençesinde inledi, nice direnişler küllerinden doğdu. Bugün, 2025’in Ağustos sıcağında, Gazze Şeridi’nin daracık sokaklarında yankılanan bombalar, bu eski hikâyelerin yankısı gibi kulaklarımızı sağır ediyor.

7 Ekim 2023’ten bu yana tam 679 gün – bir yıl, on ay, dokuz gün – süren bu çatışma, sadece bir savaş değil; insanlığın vicdanını sorgulayan bir ayna. Burada, açlığın hutbeyi kısalttığı, babaların ölü çocuklarıyla selfie çektiği, askerlerin intihar ettiği bir dünya var.
Bu makale, Gazze’nin trajedisini hikmetle yoğurarak, edebi bir dokunuşla, tarihi ibretlerle, akıl ve mantığın ışığında ele alacak; okuru düşündürmek için, belki de harekete geçirmek için.

Düşünün ki, bir Cuma günü, minberde yükselen bir imamın sesi, açlığın ağırlığı altında eziliyor: “Ey insanlar, ben açım, konuşacak gücüm yok; sizler de açsınız, dinleyecek gücünüz yok. Namazı kılın.” Bu, dünyanın en kısa hutbesi; ama belki de en derin vaazı. Tarihte, kuşatılmış şehirlerin hikâyeleriyle dolu bu anekdot, Ortaçağ’ın Haçlı Seferleri’ndeki Kudüs kuşatmalarını hatırlatır. O zaman da, açlık surları aşmıştı; bugün Gazze’de, İsrail’in ablukası altında, insani yardımlar çalınan kamyonlarda kayboluyor. Filistin İçişleri Bakanlığı’nın iddiasına göre, bu hırsız çeteleri İsrail himayesinde; yardım tırları soyulurken, çocuklar susuzluktan ölüyor.
Nobel ödüllü 23 ekonomistin mektubu, bu politikaları “açlığı derinleştiren” bir strateji olarak kınıyor – akıl yürütürsek, bu sadece askeri bir taktik değil, mantıken hesaplanmış bir soykırım aracı.
Tarih, Roma’nın Kartaca’yı tuzla kapladığı gibi, topyekûn yok etmeyi öğretir; ama ibret şudur: Zulüm, zalimi de yutar.

Gazze’nin sokaklarında, ölümün adı artık sadece bomba değil; açlık ve susuzluk. Üç yaşındaki Edhem Muhammed Ebu Urmana, Nusayrat’taki bir çadırda hayata tutunmaya çalışıyor; 16 yaşındaki Mahmud ile 25 yaşındaki Hanan kardeşler, bir saat arayla ablukanın kurbanı oldular.
Sağlık Bakanlığı verileri korkunç: 76 binden fazla şehit, 154 binden fazla yaralı; binaların yüzde 90’ı yıkık. Bu rakamlar, soğuk istatistikler değil; her biri bir hikâye.
Bir babanın, İsrail saldırısında öldürülen kızıyla son selfie’si, edebi bir trajedi gibi: Bir kol cansız bedene sarılırken, diğer el kamerayı tutuyor – modern çağın acısı, dijital bir gözyaşı. Tarihsel paralellikte, II. Dünya Savaşı’nın Holokost’unda da aileler son anlarını fotoğraflamıştı; ama mantık sorar: Neden Gazze’de bu döngü tekrarlanıyor? Çünkü güç dengesizliği, aklı kör eder; İsrail’in “Meşruiyet Birimi”nin gazetecileri Hamas üyesi göstererek hedef aldığı iddiaları, medyayı savaş alanı yapar. Washington DC’de, öldürülen gazeteciler için düzenlenen anma, “Kurtla kuzuyu yiyenler, çobanla ağlıyorlar” atasözünü doğrular – hipokrasinin edebi bir portresi.

Direnişin sesi ise, Kassam Tugayları’nın “hayalet gücü” keskin nişancılarında yükseliyor. Şucaiyye ve Tuffah mahallelerinde, Yasin 105 roketleriyle vurulan İsrail araçları, demir yığınlarına dönüşüyor; Kudüs Seriyyeleri’nin patlayıcıları, milyon dolarlık teçhizatı hurdaya çeviriyor. Bu, David-Golyat hikâyesinin modern versiyonu: Zayıfın zekâsı, güçlünün teknolojisini alt eder. Tarih, Vietnam’daki tünellerden Afganistan’daki pusulara kadar, işgalcilerin ağır kayıplarını kaydeder; Gazze’de de, tüneller ve enkazlar direnişçilere avantaj sağlar. İsrail askerlerinin Gazze’den döndükten sonraki intiharları – 17. vaka – akıl sağlığını yitirmenin trajik isbatı. Mantıken, bu “virüsten hızlı yayılan” bir tahribat; zulüm, failini de zehirler. Hikmet burada yatar: Savaş, kazanan bırakmaz; İsrail’in tam işgal planı, ağır kayıplarla sonuçlanacak bir kumar.

Uluslararası arenada, sesler yükseliyor ama eylemler yetersiz. 31 İslam ülkesinin dışişleri bakanları, İslam İşbirliği Teşkilatı ve Körfez İşbirliği Konseyi, İsrail’in “E1 Projesi”ni kınıyor – Doğu Kudüs’ü gasp eden, Batı Şeria’yı bölen bir plan. Danimarka Başbakanı Frederiksen’in sözleri düşündürücü: “Netanyahu bir problem haline geldi.” Yaptırımlar artmalı, diyor; ama akıl sorar: Neden daha erken değil? Dünya Müslüman Âlimler Birliği’nin Türkiye çağrısıyla düzenleyeceği basın toplantıları, siyasi temaslar, zulmü görünür kılma çabaları – bunlar, tarihi bir uyanışın tohumları. Ve denizden gelen umut: 44 ülkeden 50 gemiyle yola çıkacak filo, “karadan olmadı, denizden” diyor. Bu, 2010 Mavi Marmara’nın edebi devamı; Akdeniz’e insan seli akacak, yürekler Gazze ile atacak.

Sonuçta, Gazze’nin hikâyesi, Ortadoğu’nun “çıban başı” İsrail’in Suriye’yi bölme planlarıyla genişler – BM üzerinden Arap, Dürzi, Nusayri ve Kürt federasyonu kurma hayali. Tarih, Osmanlı’dan Sykes-Picot’a kadar böl-parçala stratejilerini ibretle anlatır; mantık uyarır: Bu, huzuru değil, kaosu getirir. Düşündürücü soru şudur: İnsanlık, bu döngüyü kıracak mı? Hikmet, adaletin er ya da geç galip geleceğini söyler; ama eylemsizlik, suç ortağı yapar. Gazze, bize ayna tutuyor: Açlığın hutbesi kısalsa da, vicdanın çığlığı sonsuz. Belki de, bu makalenin sonu değil; bir başlangıç – düşündürmek için, değiştirmek için.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 18th, 2025