Zamanın ve İmtihanın İki Yüzü: Hayatın Anlamını Keşfetmek
Zamanın ve İmtihanın İki Yüzü: Hayatın Anlamını Keşfetmek
İnsanlık tarihi, sürekli bir arayışın, sorgulamanın ve anlamlandırma çabasının öyküsüdür. Kimileri için bu arayış, sonsuz bir boşluğa uzanan anlamsız bir yolculuk gibidir. Oysa ki, kainatın ve insanın yaratılışı, en ince detayına kadar bir hikmet ve anlam ihtiva eder. Bu hikmeti kavramak, insanın bu kısa ömrünü en verimli şekilde kullanmasını sağlar. Ne yazık ki, çoğu zaman “Ömür kısa, vakit az..” gerçeği, ancak bir kayıp yaşandığında veya sona yaklaşıldığında idrak edilir. Tıpkı bir ağacın yaprağı gibi, her birimiz rüzgârın önünde sallanıyor ve eninde sonunda toprağa düşüyoruz. Bu gerçek, hayatın değerini anlamak için bir tokat gibi yüzümüze vurur.
Bu kısa ömrü, bir misafirhaneye benzetebiliriz.
“Dünyâ bir misafirhânedir.” diyen Bediüzzaman Said Nursi, bu benzetmeyle hayatın geçiciliğini ve asıl sahibi olan Allah’ın (Mihmândâr-ı Kerîm) misafiri olduğumuzu hatırlatır. Bir misafir gibi, bu hanede bize sunulan nimetleri O’nun izni dairesinde yiyip içmeli, şükretmeli ve O’nun koyduğu kanunlar çerçevesinde hareket etmeliyiz.
Misafirhanede sürekli kalacakmış gibi davranmak, geçici olan şeylere bağlanıp boğulmak, büyük bir yanılmadır. Hayat, bize ait olmayan ve bizden ayrılacak olan fani şeylere bağlanarak israf edilmemelidir.
Misafirliğin bitip, “Sonra arkana bakma, çık, git” emrinin geldiği o an, her birimiz için kaçınılmaz bir sondur.
Hayatın bu geçici ve imtihan dolu doğası, karşımıza çıkan olayları nasıl değerlendireceğimiz sorusunu da beraberinde getirir.
“Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.” (Bakara Suresi, 216). Bu ayet, insanın sınırlı aklı ve bilgisiyle olayları tam olarak kavrayamayacağını, asıl hikmetin Allah’ta olduğunu öğretir.
Bazen en büyük felaketler, insanı olgunlaştıran ve ona yeni kapılar açan birer vesile olabilir. Öte yandan, arzu ettiğimiz en büyük nimetler, bizi yoldan saptıracak birer imtihan olabilir. Bu durum, insanı daima tevazu içinde olmaya ve her durumda Allah’a teslimiyete çağırır.
Bu bilinçle yaşamak, insana her halükarda Allah’a yönelmeyi ve O’ndan yardım dilemeyi öğretir. Hayatın gelgitleri karşısında en güçlü sığınak, yaratıcımıza yönelerek yapılan bir duadır.
“Yâ Rab! Kusurumuzu affet, bizi kendine kul kabul et, emanetini kabzetmek zamanına kadar bizi emanette emin kıl.”
Bu dua, insanın acizliğini, Allah’a olan muhtaçlığını ve O’na olan teslimiyetini ifade eder. Bu, sadece bir yakarış değil, aynı zamanda bir yaşam tarzıdır. Hayat, bize verilmiş bir emanettir ve bu emanete sahip çıkmak, onu doğru bir şekilde kullanmak, ancak ve ancak bizi Yaratan’ın yolunda yürümekle mümkündür.
Özet
Bu makale, hayatın ve imtihanın derin anlamını dört ana başlıkta ele almaktadır.
İlk olarak, “Ömür kısa, vakit az..” sözüyle hayatın kısalığına ve bu gerçeğin ancak kayıp yaşandığında anlaşıldığına dikkat çekilir.
İkinci olarak, “Dünya bir misafirhanedir” benzetmesiyle, dünya hayatının geçiciliği ve Allah’a karşı misafirlik bilinciyle yaşamanın önemi anlatılır.
Üçüncü olarak, Bakara Suresi’nden iktibas edilen ayetle, insanın sınırlı bilgisi karşısında olayların görünen yüzüyle değerlendirilmemesi, hayır ve şerrin ancak Allah katında bilineceği fikri işlenir.
Son olarak, “Ya Rab! Kusurumuzu affet…” duasıyla, hayatın tüm zorlukları karşısında Allah’a sığınmanın, O’nun emanetine sahip çıkmanın ve O’na teslim olmanın önemi ifade edilir.
Bu dört kavram, birbiriyle bütünleşerek, insan hayatının anlamlı bir bütünlük içinde nasıl yaşanabileceğine dair derin bir rehberlik sunmaktadır.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com