İmana Dair Dört Hakikat
İmana Dair Dört Hakikat
İnsanoğlunun hayatı, varoluşun en derin sırlarını içinde barındıran bir yolculuktur. Bu yolculukta karşılaştığımız her olay, her duygu ve her bilgi, bize Yaratıcı’nın kudret ve hikmetini fısıldar. İşte bize sunulan bu dört resim, bu fısıltılardan süzülmüş, birbirinden farklı gibi görünen ama özünde birbiriyle bütünleşen dört hakikati dile getirmektedir. Bu makale, bu hakikatleri derinlemesine ele alarak, onlardan çıkarılabilecek ibretleri ve düşündürücü noktaları sunmayı amaçlamaktadır.
- İçteki Düşman: Nifak
“Düşman meçhul olduğu zaman daha zararlı olur” ifadesiyle başlayan ve nifakın tehlikesini anlatan bir metin yer almaktadır. Dış düşmanla mücadele, birliğimizi ve gücümüzü artırırken, içerideki düşman olan nifak, bir milleti, bir ümmeti çökertir.
Risale-i Nur’dan İman ve Küfür Muvazeneleri bahsinde de belirtildiği gibi, nifakın en büyük zararı, kuvve-i maneviyeyi zayıflatması, cesareti azaltması ve milletin içinde fitne çıkarmasıdır. Tarihte nice medeniyetler, dış saldırılardan çok, içerideki nifakın zehirli oklarıyla yıkılmıştır.
Örneğin, Endülüs İslam Devleti’nin son dönemleri, bu gerçeğin acı bir isbatıdır. İç çekişmeler, taht kavgaları ve nifak tohumlarının yeşermesi, dış güçlerin işini kolaylaştırmış ve o görkemli medeniyetin yıkılmasına sebep olmuştur. İşte bu yüzden nifak, âlem-i İslâm’ı zelzeleye maruz bırakan en büyük tehdittir. Çünkü o, kalplerdeki imanı zayıflatır ve toplumsal dokuyu parçalar.
- Sebep ve Sonuç İlişkisinin Sırrı
“Esbab ise bir perdedir” ifadesiyle, sebeplerin birer perde olduğu anlatılmaktadır. Bizler, bir elmanın yetişmesini toprağa, suya ve güneşe bağlarız. Ancak asıl yaratıcı kudretin, bu sebepleri birer araç olarak kullandığı gerçeğini göz ardı ederiz. Tohumun çatlamasından, meyvenin olgunlaşmasına kadar her aşama, Allah’ın benzersiz sanatının bir tecellisidir.
Bu hakikat, hayatımızda karşılaştığımız tüm başarı ve başarısızlıklara bakış açımızı değiştirir. Başarımızı sadece kendi çabalarımıza bağlamak, bir nevi “şirk-i hafi” (gizli şirk) sayılabilir. Aksine, her başarıyı Allah’ın bir lütfu olarak görmek, O’na olan şükrümüzü artırır. Aynı şekilde, bir başarısızlıkla karşılaştığımızda da, sadece sebepleri değil, kaderin ve ilahi hikmetin bu işteki rolünü de düşünmeliyiz. Bu düşünce, bizi umutsuzluğa düşmekten korur ve her zaman Allah’a tevekkül etmeye yöneltir. - Kadın ve Toplumsal Denge
“Kur’an’ın kadına sülüs verdiği için ayeti tenkid eder” ifadesiyle, kadının toplumsal statüsüne dair önemli bir noktaya değinilmektedir. Ayetin asıl maksadı, kadının bireysel özgürlüğünü kısıtlamak değil, toplumsal düzeni ve aileyi korumaktır. İslam hukuku, aileyi toplumun temeli olarak görür ve bu temeli sağlamlaştırmak için erkek ve kadına farklı roller yükler. Bu roller, cinsiyet ayrımcılığı değil, bir denge ve tamamlayıcılık prensibidir.
Tarihsel olarak, İslam medeniyetinde kadın, bilimde, sanatta ve yönetimde önemli roller oynamıştır. İslâm, kadına cahiliye döneminde sahip olmadığı hakları ve itibarı vermiştir. Hz. Hatice’nin ticaretle uğraşması, Hz. Âişe’nin hadis ilmindeki derin bilgisi, bu gerçeğin sadece birkaç örneğidir. Günümüzde de modern toplumda, kadın ve erkeğin rolleri tartışılsa da, İslam’ın getirdiği denge, sağlıklı bir aile ve toplum yapısı için hala geçerliliğini korumaktadır.
- Ahiret ve Yevm-i Kıyame
Yasin Suresi’nden bir ayetle, ahiret gerçeği ve yeniden diriliş anlatılmaktadır. İnsanın topraktan yaratılışı ve tekrar toprağa dönüşü, bir son değil, yeni bir başlangıçtır. Mezardan diriliş, Yasin Suresi’nde “Rahmân’ın vadeddiğidir” ifadesiyle, Allah’ın sonsuz rahmet ve kudretinin bir tecellisi olarak sunulur.
Bu ayet, bizlere hayatın sadece dünya hayatından ibaret olmadığını, asıl ve sonsuz hayatın ahirette olduğunu hatırlatır. Bu idrak, bizi boş heveslerden, anlamsız çekişmelerden ve dünyanın geçici zevklerinden uzaklaştırır. Her an ölümün gelebileceği bilinciyle yaşamak, bizi daha ahlaklı, daha vicdanlı ve daha anlamlı bir hayat sürmeye teşvik eder. Çünkü “Eyvah, eyvah! Bizi mezarımızdan kim kaldırdı?” diyenlerin pişmanlığı, dünya hayatında bu gerçeği unutanların pişmanlığı olacaktır.
Sonuç ve Özet
Bu dört ifade, bize birbirine bağlı dört temel hakikati sunar: İç düşmanımız olan nifakın tehlikesi, sebeplerin birer perde olduğu ve asıl gücün Allah’ta olduğu, kadın ve erkeğin rolleriyle dengeli bir toplumsal yapının önemi ve son olarak da ahiret hayatının kaçınılmaz gerçeği.
Bu hakikatler, hayatımıza yön veren, bizi doğru yola sevk eden ve varoluşun en derin anlamını anlamamıza yardımcı olan kılavuzlardır. Her biri, sadece okunacak metinler değil, üzerinde düşünülecek, hissedilecek ve yaşanacak hakikatlerdir.
Özet
* Nifak: İçimizdeki düşman nifak, dış düşmandan daha tehlikelidir çünkü toplumu içeriden parçalar ve manevi gücü zayıflatır. Endülüs gibi örnekler, nifakın yıkıcı gücünü isbatlar.
* Sebepler: Görünürdeki sebepler (toprak, su, güneş) sadece birer perdedir. Asıl yaratıcı güç Allah’tır. Başarı ve başarısızlıklarımızı bu çerçevede değerlendirmeliyiz.
* Kadın ve Erkek: Kur’an, kadın ve erkeğe farklı roller vererek toplumsal dengeyi sağlamayı amaçlar. Bu durum, bir ayrımcılık değil, bir tamamlayıcılıktır.
* Ahiret: Dünya hayatı geçicidir. Asıl hayat ahirettedir. Yasin Suresi’ndeki ayet, yeniden dirilişin kaçınılmaz bir gerçek olduğunu ve dünya hayatında bu gerçeği idrak ederek yaşamamız gerektiğini hatırlatır.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com