NURLU HAKİKATLER -2-

NURLU HAKİKATLER -2-

  1. Zulüm ve Adalet: Beşerin Kudreti ve Kaderin Hükmü

“Beşer zulmeder; Kader adalet eder.” sözü, insanlık tarihinin en kadim ve en önemli meselelerinden biri olan zulüm ve adalet dengesine dair çarpıcı bir tesbittir. Bu söz, insanın (beşerin) kendi iradesiyle zulme meyledebilme potansiyeline dikkat çekerken, evrenin ve hayatın işleyişini düzenleyen ilahi bir kanun olan kaderin ise her zaman adaleti tecelli ettireceğini anlatır.
Makale, bu sözü tarihi ve ibretli örneklerle zenginleştirir. Tarih, Firavunlar, Nemrutlar, zalim krallar ve diktatörlerle doludur. Bunların her biri, kendi güçlerine güvenerek zulmetmiş, masumların kanını akıtmış, hakları çiğnemiştir. Ancak tarih, aynı zamanda bu zalimlerin sonlarının nasıl hüsranla bittiğini de kaydetmiştir. Zalimin kudreti, bir nehir gibi akıp giden zamanın karşısında duramamış, kaderin adaleti mutlaka tecelli etmiştir. Bu söz, zulme uğrayan mazlumlar için bir teselli ve umut kaynağı olurken, zalimler için ise bir uyarı niteliği taşır. İnsana düşen, kendi iradesini adalet ve hakkaniyet yolunda kullanmak, beşerin zulmüne karşı kadere teslim olup neticenin mutlaka hayır olacağına inanmaktır.

  1. Zamanın Ayracı: Gerçek İnsan ve Oyunbozanlar

“Zaman en güzel ayraçtır. Ayırır insan olanı da, insanla oynayanı da.” sözü, edebi ve düşündürücü bir şekilde insan karakterinin en nihayetinde ortaya çıkacağını ifade eder. Bu söz, ilişkilerde, dostluklarda ve genel olarak hayatta, insanların gerçek niyetlerinin, samimiyetlerinin ve karakterlerinin hemen anlaşılamayabileceğini, ancak zamanın geçmesiyle birlikte gerçeklerin su yüzüne çıkacağını anlatır.

Makale, bu sözden yola çıkarak, insan ilişkilerinin karmaşıklığını ve zamanın bu ilişkilerdeki rolünü irdeler. Başlangıçta samimi görünen bir dostluk, çıkar ve menfaatler çatıştığında bozulabilir. Kendini iyi ve dürüst gösteren bir kişi, zamanla gerçek yüzünü, yani ‘insanla oynayan’ yönünü ortaya koyabilir. Zaman, bir süzgeç görevi görerek, sahte ve yapmacık olanı ayıklayıp, özü sözü bir olan, karakteri sağlam ve insanlığa yakışır bir duruş sergileyen ‘insan olanı’ ortaya çıkarır. Bu söz, insanlara, sabırlı olmaları, ilişkilerini aceleyle değerlendirmemeleri ve zamanın her şeyin en iyi şahidi olduğunu hatırlatır.

III. Şirk Yolu: Akla ve Fıtrata Aykırı Bir Sapma

“Şirk yolu; tarîk-ı haktan ve tevhid yolundan yüz bin defa daha müşkülâtlıdır, nihayet derecede gayr-ı makûldür.” sözü, tevhidin (Allah’ın birliği) akıl ve mantık açısından ne kadar kolay ve doğru bir yol olduğunu, şirkin (Allah’a ortak koşma) ise ne kadar karmaşık ve akıldışı olduğunu anlatır. Bu söz, Mektubat’tan alınarak, Risale-i Nur’un ana düşüncesini oluşturan tevhidi isbatın bir özetidir.

Makale, bu sözün hikmetini, tevhidin getirdiği sade ve güçlü dünya görüşü ile şirkin sebep olduğu karmaşa ve kafa karışıklığı arasındaki karşıtlık üzerinden açıklar. Tevhid, tüm varlık âleminin tek bir Yaratıcı’dan geldiğini kabul ederek, evreni anlaşılır ve düzenli bir bütün haline getirir. Oysa şirk, her olaya farklı bir ilahın müdahil olduğunu düşünerek, kâinatı birbiriyle çatışan güçlerin arenası haline getirir. Bu, hem akıl için yorucu ve karmaşık hem de ruhen insanı tatmin etmekten uzaktır.

Makale, bu sözden hareketle, tevhidin sadece bir inanç esası değil, aynı zamanda insanın fıtratına ve aklına en uygun yaşam biçimi olduğunu, şirkin ise insanı kendi içinde bile çıkmazlara sürükleyen bir sapma olduğunu düşündürür.

  1. Takva: Bu Asrın Sığınak ve Kalkanı

“Bu zamanda tahribat ve menfi cereyan dehşetlendiği için, takva bu tahribata karşı en büyük esastır. Farzları yapan, kebireleri işlemeyen, kurtulur.” sözü, çağımızın manevi zorluklarına karşı bir reçete sunar. Bediüzzaman Said Nursi, modern çağın getirdiği olumsuz akımların (menfi cereyan) ve manevi tahribatın dehşet verici boyutlara ulaştığını tesbit eder ve bu duruma karşı en büyük korunma yolunun “takva” olduğunu belirtir.

Makale, takvanın sadece bir korku hali olmadığını, aksine bilinçli bir yaşam biçimi, Allah’ın emirlerine uyma ve yasaklarından kaçınma çabası olduğunu açıklar. Bu çağda, imanı sarsacak, ahlakı bozacak nice akımların ve fitnelerin varlığı, insanın manevi kalesini güçlendirme ihtiyacını doğurur.

Sözde belirtilen “farzları yapmak” (namaz, oruç vb.) ve “kebireleri (büyük günahları) işlememek” ise bu takvanın en temel ve kurtuluşa götüren pratik adımlarıdır. Bu makale, takvanın, bir korku duvarı değil, aksine modern çağın olumsuz etkilerine karşı sağlam bir sığınak ve manevi bir kalkan olduğunu, bu temel prensiplere bağlı kalmanın, zor zamanlarda dahi doğru yolda kalmanın en güvenli yolu olduğunu düşündürür.

  1. Kur’an-ı Kerim: Kalplerin Şifası ve Ruhların Terbiyecisi

“Kur’an-ı Kerim bütün insanlara rahmettir. Çünkü herbir insanın şu hakikî âlemden kendisine mahsus hayalî bir âlemi olduğu gibi, herkes kendi meşrebine göre Kur’an’dan fehm ve iktibas ettiği (hâfızasında) kendisine has bir Kur’an’ı vardır ki, onun ruhunu terbiye, kalbini tedavi eder.” sözü, Kur’an’ın evrensel ve kişisel boyutuna dair enfes bir edebi ve hikmetli bakış açısı sunar. Kur’an, bütün insanlığa gönderilmiş bir rahmet kaynağı olmakla birlikte, her bir bireyin kendi iç dünyasına, kendi anlayış ve meşrebine göre farklı bir şekilde hitap ettiğini belirtir.

Makale, Kur’an’ın bu çok katmanlı yapısını ele alır. Herkes, Kur’an’ı kendi hayat tecrübesi, bilgisi ve manevi seviyesine göre farklı bir şekilde anlar ve ondan farklı dersler çıkarır. Bu, Kur’an’ın canlı ve dinamik bir kitap olduğunu, sadece geçmişe ait tarihi bir metin olmadığını, aksine her zaman ve her yerde insanlara hitap eden bir rehber olduğunu gösterir.
Makale, bu sözü, Kur’an’ın ruhları terbiye etme ve kalpleri tedavi etme özelliğini anlatarak tamamlar. Kur’an, bir ilacın her hastaya farklı bir şekilde etki etmesi gibi, her insanın manevi hastalığına, sıkıntısına ve ihtiyacına göre bir şifa kaynağıdır.

Özet
Bu makale, beş farklı sözü bir araya getirerek, insanın hayatına dair derinlikli bir bakış sunmaktadır. “Beşer zulmeder; Kader adalet eder” sözüyle zulme karşı adaletin, “Zaman en güzel ayraçtır” sözüyle insan ilişkilerinde sabrın, “Şirk yolu… gayr-ı makûldür” sözüyle tevhidi imanın mantıksal üstünlüğünün, “Takva bu tahribata karşı en büyük esastır” sözüyle modern çağın zorluklarına karşı manevi korunmanın ve son olarak “Kur’an-ı Kerim bütün insanlara rahmettir” sözüyle de Kur’an’ın evrensel ve kişisel bir şifa kaynağı olduğunun altı çizilmektedir. Her bir söz, birbirinden bağımsız konuları ele alsa da, hepsi insanın hayatına anlam katma, doğru yolu bulma ve manevi olarak yükselme hedefine hizmet etmektedir.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 15th, 2025