NURLU HAKİKATLER -1-
NURLU HAKİKATLER -1-
- İhlâs ve Rıza-yı İlâhî: Kulluğun Özü ve Yüce Hedefi
“Madem çok sevap istersin; ihlâsı esas tut ve yalnız rıza-yı İlâhîyi düşün.” sözü, ibadet ve amellerin kabulünün temel şartı olan ihlas mefhumunu ele almaktadır. Bediüzzaman Said Nursi’nin bu hikmetli sözü, ibadetlerin ve iyiliklerin sadece Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla yapılması gerektiğini anlatır. Sevap, Cennet, şan ve şöhret gibi dünyevi veya uhrevi beklentiler, ancak bu yüce amacın birer neticesi olarak düşünülmelidir. İhlâs, yapılan her ameli gösterişten, riyadan ve her türlü dünyevi kaygıdan arındırarak, sadece ve sadece Allah’a has kılmaktır.
Makale, bu sözden hareketle ihlasın manevi hayattaki merkeziyetini işler. İhlâslı bir amel, küçük dahi olsa, büyük bir sevap kapısı açarken, gösteriş için yapılan büyük ameller bile boşa gidebilir. Bu, Müslüman’ın hayatının her alanına sirayet etmesi gereken bir prensiptir. Bir iyilik yaparken, bir namaz kılarken, bir söz söylerken, kalpte sadece Allah’ın rızasını gözetmek, ruhu arındırır ve amelleri bereketlendirir. Bu ibretli ders, insanın sadece dışarıdan görünen amellerine değil, kalbinin derinliklerindeki niyetine de odaklanması gerektiğini düşündürür.
- Hz. Muhammed (A.S.M.): Tevhidin Şahidi ve Delili
“Öyle bir Allah ki, vücub-u vücuduna ve Vâhid, Ehad, Ferd, Samed olduğuna Hazret-i Muhammed (A.S.M.) bir şahid-i sadık ve bir bürhan-ı nâtıktır.” sözü, İslam’ın temel direği olan tevhid inancının isbatında Hz. Peygamber’in (s.a.v.) oynadığı eşsiz rolü anlatır. Vücub-u vücut, Allah’ın varlığının zorunluluğu; Vâhid, Ehad, Ferd, Samed ise Allah’ın birliğini, eşsizliğini ve her şeyin O’na muhtaç olduğunu ifade eden sıfatlarıdır. Hz. Peygamber (s.a.v.) bu hakikatlerin en sadık şahidi ve en açık delilidir.
Makale, bu sözü tarihi ve edebi bir yaklaşımla işler. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) hayatı, bir beşer olarak sergilediği yüksek ahlak, peygamber olarak getirdiği evrensel mesaj ve gerçekleştirdiği mucizelerle, Allah’ın varlığına ve birliğine en güçlü delil olmuştur. O, yalan söylemeyen, güvenilir bir şahit (şahid-i sadık) olarak, Allah’tan getirdiği vahyi eksiksiz ve dosdoğru bir şekilde insanlığa ulaştırmıştır. Kâinatın sessiz delilleri ve mantığın gereği olan tevhid inancı, onun “konuşan delili” (bürhan-ı nâtık) ile kemale ermiştir. Bu söz, her Müslüman’a, tevhidin sadece akli bir kabul değil, aynı zamanda Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hayatıyla tasdik edilmiş somut bir gerçeklik olduğunu hatırlatır.
III. İman ve Tövbe: Kalbin Tedavisi ve Günahlardan Arınma
İman ve tövbeye dair sözler, manevi hayatın iki temel direğini bir araya getirir. “İman etmek: Kur’an-ı Azîmüşşan’ın ders verdiği gibi, O Hâlık-ı sıfatı ile, isimleri ile umum kâinatın şehadetine istinaden kalben tasdik etmek ve elçileriyle gönderdiği emirleri tanımak; ve günah ve emre muhalefet ettiği vakit, kalben tövbe ve nedamet etmek iledir.” ifadesi, imanın sadece bir kelime olmadığını, aynı zamanda kainatın şahitliğiyle desteklenen bir kalp tasdiki ve Yaratıcı’nın emirlerine boyun eğme olduğunu anlatır. İman, tövbe ve pişmanlık ile tamamlanır. “Büyük günahları serbest işleyip istiğfar etmemek ve aldırmamak, o imandan hissesi olmadığına delildir.” kısmı ise, imanın eylemle ve vicdani bir hassasiyetle bütünleşmesi gerektiğini anlatır.
Makale, bu sözleri derinlemesine analiz ederek, imanın pasif bir inançtan öte, aktif bir duruş ve vicdan muhasebesi olduğunu gösterir. Gerçek iman, insanı günahlara karşı duyarlı hale getirir ve hata yaptığında pişmanlık duyarak tövbe etmeye sevk eder. Bu, kalbin bir nevi tedavisi ve ruhun arınmasıdır. Bir insan, günahları umursamadan yaşamaya devam ediyorsa, bu durum onun imanının zayıf olduğuna, hatta imandan nasibinin olmadığına dair bir ibret levhası olarak kabul edilir. Bu makale, imanın sadece sözde kalmaması, kalp ve eylem bütünlüğünü gerektirmesi gerektiğini düşündürür.
- Siyasi Olanı Değil, Akl-ı Selimi Öğütlemek
Tur Suresi’nin 29. ayeti olan “(Ey Muhammed!) Sen öğüt ver; sen Rabbinin nimeti sayesinde, ne bir kahinsin ne de bir deli.” sözü, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) görevinin mahiyetini ve üslubunu açıklar. Ayet, Peygamber’in tebliğ metodunun sadece öğüt vermek olduğunu, bu öğütlerin de kendi kişisel kapasitesinden değil, Rabbinden gelen bir nimet (vahiy) sayesinde olduğunu belirtir. Bu, onun bir falcı (kahin) ya da akli dengesi yerinde olmayan (deli) birisi olmadığını kesin bir dille ifade eder.
Makale, bu ayetin hikmetini, İslam tebliğindeki doğru üslubun bir örneği olarak ele alır. Hz. Peygamber (s.a.v.), tebliğinde insanları zorlamamış, onlara baskı yapmamış, sadece Rabbinin vahyini, hikmet ve güzel öğütle ulaştırmıştır. Bu, tüm müslümanlar için bir rehberdir. İslam, akıl ve kalp yoluyla kabul edilmesi gereken bir dindir; zorlamayla, baskıyla ve siyasi güçle yayılan bir ideoloji değildir. Bu ayet, İslam davetçilerine, muhataplarına karşı sabırlı, merhametli ve ikna edici bir dil kullanmaları gerektiğini düşündürür.
- Tarikat ve Hakikat: İmanî Gerçekliklerin İnkişafı
“Bütün tarikatların müntehası ve en büyük maksadları, hakaik-i imaniyenin inkişafıdır.” sözü, tasavvufi yolların (tarikatların) temel gayesini çok açık bir şekilde ortaya koyar. Bu söz, tarikatların asıl amacının, insanın iman hakikatlerini (hakaik-i imaniyenin) keşfetmesi ve bu hakikatleri daha derinlemesine idrak etmesi olduğunu belirtir. Tarikat, bu yolda bir araçtır, bir yöntemdir; asıl hedef ise imanın hakiki manada yaşanmasıdır.
Makale, bu sözü tasavvuf tarihinden ve edebiyatından örneklerle destekler. Birçok mutasavvıf, manevi yolda ilerlerken, Allah’ın varlığına, birliğine, isim ve sıfatlarına dair iman hakikatlerini daha yakından hissetmiş ve bu hisleri şiirlerle, hikmetli sözlerle dile getirmiştir. Tarikatlar, zikir, tefekkür, riyazat gibi yöntemlerle bu imanî gerçekliklerin kişide inkişaf etmesini, yani açığa çıkmasını, çiçeklenmesini hedefler. Bu makale, tarikatların zahiri ritüellerinden ziyade, dahili ve manevi dönüşüme odaklanan, imanı güçlendiren bir yol olduğunu düşündürür.
Özet
Bu makale, resimlerdeki beş farklı sözü birbiriyle uyumlu bir şekilde ele almaktadır. “İhlâs ve Rıza-yı İlâhî” sözüyle amellerin temel şartı olan ihlas, “Hz. Muhammed (A.S.M.)” sözüyle tevhidin en büyük şahidi ve delili, “İman ve Tövbe” sözüyle imanın kalp tasdiki ve amelle bütünlüğü, “Tur Suresi” ayetiyle tebliğde doğru üslup ve “Tarikat” sözüyle manevi yolların hakiki gayesi işlenmiştir. Her bir konu, İslam’ın temel prensiplerini, insanın manevi hayatını ve Yaratıcı ile olan ilişkisini derinlemesine anlamamıza yardımcı olmaktadır. Bu sözler, Müslüman’ın hayatını anlamlandırmasına ve daha bilinçli bir varlık olmasına katkı sağlamaktadır.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com