İnsan ve Kainatın Sırları: Bir Nur Külliyatı Yolculuğu

İnsan ve Kainatın Sırları: Bir Nur Külliyatı Yolculuğu

Bediüzzaman Said Nursi’nin eserleri, Kur’an’ın hakikatlerini asrın idrakine sunan, hikmetli, edebi ve düşündürücü metinlerle doludur. Bu eserler, insanı kendi varoluşunun, ibadetlerinin, içinde yaşadığı kâinatın ve ahiretin sırları üzerine düşünmeye davet eder. Sunulan metinler de, bu derin düşünce yolculuğunun farklı duraklarını temsil etmektedir. Namazın manasından kâinatın ilahi sanatına, ahiretin kesinliğinden imanın ehemmiyetine ve fıtratın sadakatine kadar uzanan bu konular, birbiriyle bütünlük içinde, insanın hakikate ulaşmasını hedefler.

  1. Namazın Manası: Tevhidin Zirvesi

İlk metin, namazın sadece bir ibadet şekli olmadığını, aynı zamanda kâinatın en büyük hakikatlerini ihtiva eden bir tevhid eylemi olduğunu anlatır.
Namaz, Cenab-ı Hakk’ı tesbih, tazim ve şükürle anmaktır. “Sübhanallah” diyerek O’nun celaline karşı kavlen ve fiilen O’nu takdis etmek, tüm noksan sıfatlardan uzak olduğunu ilan etmektir. “Allahu Ekber” diyerek O’nun kemaline karşı lafzen ve amelen tazim etmek, O’nun büyüklüğünü ve kudretini tüm varlığımızla kabul etmektir. “Elhamdülillah” diyerek de O’nun cemaline karşı kalben, lisanen ve bedenen şükretmek, O’nun sonsuz güzelliklerine ve nimetlerine karşı minnettarlığımızı sunmaktır.
Bu üç kelime, namazın her bir hareketine, her bir rüknüne işlenmiş, insanı Allah ile en derin bağa ulaştıran birer anahtardır. Namaz, bu manasıyla, insanın tüm varlığıyla Rabbine yöneldiği, O’nu tanıdığı ve O’na teslim olduğu bir miraçtır.

  1. Kâinatın Sanatı ve İbretli Dersler

İkinci metin, Ayasofya kubbesindeki taşlardan yola çıkarak, kâinatın ilahi bir mimarın emrine tabi olan sanatlı bir eser olduğunu anlatır. Nasıl ki Ayasofya’daki her bir taş, Mimar Sinan gibi bir ustanın emrine itaat ederek yerinde duruyor ve o muazzam eserin bir parçası oluyorsa, kâinattaki her bir zerre de, binlerce Ayasofya’dan daha sanatlı, daha hayretli ve daha hikmetli bir şekilde, kâinat ustasının emrine tabi olmaktadır. Zerrelerin bu itaati, her birinin O’nun “Sâni-i Kâinat” (Kâinatı Yapan) olduğunu isbat eden bir delildir. Bu bakış açısı, ateist ve materyalist düşüncenin zerrelerdeki sonsuz nizamı ve hikmeti görmezden gelerek, kâinatı başıboş ve sahipsiz kabul etmesini bir cehalet olarak nitelendirir. Felsefenin ve bilimin sınırlarını aşan bu hakikat, ancak iman nuruyla görülebilir ve bu derin hikmet, imanın ne kadar kıymetli olduğunu gösterir.

  1. Haşrin Kesinliği: Bir Kışın Baharı Gibi

Üçüncü metin, ahiretin, yani haşrin (yeniden diriliş) kesinliğini, kışın ardından gelen bahar mevsimi metaforuyla açıklar.
Nasıl ki her geçen gecenin ardından sabah, her kışın ardından da bahar gelmesi, mantıkî ve kat’i bir zorunluluksa, dünya hayatının ardından da haşrin ve berzah hayatının (kabir hayatı) baharı da o kadar kesindir. Bediüzzaman, bu benzetmeyle, Allah’ın kudretinin ve ilminin, bir kıştan sonra tüm ölü toprağı yeniden canlandıracak kadar sınırsız olduğunu gösterir. Bu, akla ve mantığa hitap eden bir delildir. Kışın cansız görünen tabiatın, baharla birlikte yeniden hayat bulması, toprağın altında çürüyen bedenin de yeniden dirileceğinin en büyük delillerindendir. Bu düşünce, ahirete olan imanı güçlendirir ve insanı dünya hayatını bir imtihan olarak görmeye sevk eder.

  1. İmanın Ehemmiyeti ve İnsanlığın Davası

Dördüncü metin, hayatın asıl davasının iman olduğunu vurgular. “Herkesin iman mukabilinde bu zemin yüzü kadar bağlar ve kasırlar ile müzeyyen ve bâki ve daimî bir tarla ve mülkü kazanmak veya kaybetmek davası başına açılmış.”
Bu cümle, dünyanın geçici zevklerine aldanan insana, ahiretteki sonsuz nimetleri hatırlatır. İman, bu sonsuz bahçelerin ve köşklerin anahtarıdır. Eğer iman vesikası, yani sağlam ve tahkiki bir iman elde edilmezse, bu sonsuz ve bâki mülk kaybedilecektir.
Bu, her insanın yüzleştiği en büyük sınavdır. Dünya hayatı, bu sonsuzluk yolculuğunda bir durak, bir tarladır. Burada ekilenler, ahirette biçilecektir. Bu açıdan, imanın sadece bir inanç sistemi değil, aynı zamanda insanın sonsuz geleceğini tayin eden bir hakikat olduğu anlaşılır.

  1. Fıtratın Sadakati: Yalan Söylemeyen Bir Lisan

Son metin, fıtratın yalan söylemediğini, yani her şeyin yaratılış amacına uygun davrandığını anlatır. Bir çekirdekteki meyelan-ı nümüv (büyüme eğilimi), “Sümbülleneceğim, meyve vereceğim” der. Bu bir iddia değil, fıtratın bir hakikatidir. O çekirdek, eğer uygun şartlar sağlanırsa mutlaka filizlenir, büyür ve meyve verir. Bu örnek, kâinattaki her şeyin, kendi yaratılış gayesini ve potansiyelini ilan ettiğini gösterir. İnsan da, fıtratında Allah’ı bilme ve O’na ibadet etme eğilimiyle yaratılmıştır. Bu fıtrat, insana hakikati söyler. Eğer insan, bu sese kulak verirse, yaratılış gayesine ulaşır. Bu, fıtratı bozulmamış her insanın hakikate yönelmesi gerektiğini gösteren derin bir hikmettir.

Özet
Bu makale, Bediüzzaman Said Nursi’nin eserlerinden derlenen metinler ışığında, insanın varoluş serüvenini beş temel başlık altında incelemektedir. İlk olarak, namazın sadece bir ibadet değil, aynı zamanda tevhidin bir özeti olduğu ve Sübhanallah, Allahu Ekber, Elhamdülillah kelimelerinin derin manalarıyla nasıl bir miraç olduğunu ele aldık.
İkinci olarak, Ayasofya metaforuyla kâinatın başıboş değil, ilahi bir sanat eseri olduğunu ve her zerrenin birer kudret delili olduğunu ele aldık.
Üçüncü olarak, haşrin (yeniden diriliş) kesinliğini, kıştan sonra gelen bahar örneğiyle akli ve mantıki bir delille izah ettik. Dördüncü olarak, insanın dünya hayatındaki en büyük davasının sağlam bir iman elde etmek olduğunu ve bunun ahiretteki ebedi saadetin anahtarı olduğunu anlattık.
Son olarak, fıtratın yalan söylemediğini, her şeyin yaratılış amacına uygun hareket ettiğini ve insan fıtratının da Allah’ı bilme eğiliminde olduğunu belirttik.
Tüm bu konular, birbiriyle bütünleşerek, insanı imanın derinliklerine ve hakikatin aydınlığına davet eden, düşündürücü ve ibretli bir yolculuk sunmaktadır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 15th, 2025