Bağımsızlık Bayrağı: Kimindir ve Nerede Dalgalanır?

Bağımsızlık Bayrağı: Kimindir ve Nerede Dalgalanır?

“Değerli bir ilim adamı Mısıra’ gitmek ister ve gemiye biner. Mısırlılar onun geleceği günü bildiklerinden, limanda onu karşılarlar ve gelişini protesto ederken, “Bizim ülkemizde binlerce Ezher mezunu var” derler.
O ilim adamı kafasını kaldırır ve limanda dalgalanan İngiliz bayrağını göstererek, “Eğer sizin ülkenizde yüz tane gerçek ilim adamı olsaydı, bu limanda İngiliz bayrağı dalgalanamazdı. Sizin ilim adamlarınız, beş yüz yıl önce yapılmış ve o çağın insanlarının hastalıklarına iyi gelmiş ilaçların adını ezberleyerek ilim adamı oluyorlar.
O ilaçların miadı dolduğu için şimdi insanlara zarar veriyor” der.”

Bir İslam memleketinde İngiliz muhipler cemiyeti, ABD, İngiliz, Rus , İsrail muhipleri, hayran ve destekçileri varsa ve onun kanunları, kültürleri, sefahet ve rezaletleri o memlekette hüküm sürüyorsa, o memleket ne kadar özgür, Milli ve değerlerine bağlı bir millet olur ve olabilir?

Tarlalar başkaları tarafından sürülmüş, tohum ve gübre başkasına ait ise, çiftçide sen değil de başkaları ise o mahsul ne kadar ve ne derece senindir?

Ve yiyeceğin o mahsulün sende yapacağı etki ve değişimden dolayı sen, ben ve biz ne derece ve ne kadar bu millete ait ve değerlerine ve de toprağına, vatanına bağlı bir millet olur ve bir ümmet kalırız?

***********

  1. Giriş: Bayrağın Gölgesinde İlim
    Mısır limanında yaşanan o ibretlik sahne, yalnız bir anekdot değil, milletlerin kaderini tayin eden bir ölçüdür.
    Gerçek ilim, sadece geçmişin bilgilerini ezberlemek değil; bugünün yaralarına merhem olacak çözümleri üretmektir. Bir ülkenin limanında yabancı bir bayrak dalgalanıyorsa, orada ilim de, fikir de, irade de esaret altındadır. Çünkü “ilim”, hürriyetin kalbidir; köle bir milletin gerçek âlimleri olmaz, olsa da susturulur.
  2. Dış Hayranlık ve İç Çürüme
    İslam diyarlarında İngiliz Muhipler Cemiyeti’nden Amerikan hayranlarına, Rusya ve İsrail dostlarına kadar çeşitli adlarla ortaya çıkan oluşumlar, aslında birer “fikrî işgal karargâhı”dır.
    Bir millet, başkasının kanunlarını, kültürünü, sefahet ve rezaletlerini kendi değerlerinin yerine koyarsa, artık bağımsızlığını yalnız askeri anlamda değil, ruhi ve fikri anlamda da kaybetmiştir.
    Kur’ân bu gerçeği asırlar öncesinden haber verir:

> “Onların çoğunu, inkârcılarla dostluk edenler olarak görürsün. Nefislerinin kendileri için hazırladığı şey ne kötüdür; Allah onlara gazap etmiş, azap içinde sürekli kalacaklardır.” (Mâide, 80)

  1. Tohum, Toprak ve Mahsul Meselesi
    Tarlalar bizden gibi görünse de; eğer tohum, gübre, su ve hatta çiftçi başkasına aitse, o mahsul bizim değildir.
    Üstelik toprak, sahibine değil, tohumu verenin çıkarına ürün verir.
    Bu, sadece tarımda değil; eğitimde, ekonomide, teknolojide, sanatta ve hatta inanç sistemlerinde de geçerlidir.
    Başkasının müfredatını okuyan, başkasının teknolojisini kullanan, başkasının modasına uyan, başkasının propagandasına kulak veren bir toplum; kendi tarlasına başkasının ektiğini biçer.

Kur’ân’da bu gerçeğe şu uyarı ile işaret edilir:

> “Allah’ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu gözet; dünyadaki nasibini de unutma. Allah’ın sana ihsan ettiği gibi sen de ihsan et. Yeryüzünde bozgunculuk isteme; çünkü Allah bozguncuları sevmez.” (Kasas, 77)

  1. İlim ve Hürriyet Arasındaki Bağ
    Gerçek ilim, milletleri başkalarına muhtaç olmaktan kurtarır.
    İlim, sadece teorik bilgi değil; üretme, inşa etme, kendi yolunu açma kabiliyetidir.
    “Medeniyet fen ve san’atın çocuğudur; fakat iman ve ahlâk olmazsa canavar olur.”
    Başkasının ürettiği fen ve sanatı, kendi iman ve ahlak süzgecinden geçirmeden alan milletler, sonunda onun kültürel kölesi olurlar.

Kur’ân bu noktada şöyle der:

> “Allah, size kendinizden olanları sevdirdi, inkârı, fıskı ve isyanı ise size çirkin gösterdi. İşte onlar, doğru yolda olanlardır.” (Hucurât, 7)

  1. Tarihten Dersler

Endülüs: En parlak çağında dünyanın ilim merkezi iken, kendi öz değerlerini bırakıp Batı’nın sefahatine özenince, ilmiyle birlikte hürriyetini de kaybetti.

Osmanlı’nın son asrı: Kendi kanunlarını terk edip Avrupa’nın kanunlarını tercüme eden meclisler, kısa sürede devletin bağımsızlığını da yabancı diplomatlardan “onay” alan bir şekle dönüştürdü.

Bugünün İslam ülkeleri: Yabancı üsler, ithal eğitim sistemleri, dışa bağımlı ekonomiler… Bütün bunlar, modern “manda”nın yeni yüzleridir.

  1. Aklî ve Mantıkî Değerlendirme
    Bir milletin fikrî bağımsızlığı olmadan maddî bağımsızlığı olamaz.

Eğer kanun başkasından, kültür başkasından, ilim başkasından geliyorsa, o millet yalnızca “idare edilen” bir topluluktur.

Mahsul ne kadar bol olursa olsun, eğer sahibi sen değilsen, karnını doyursan bile özgür değilsin.

Ruhunu kaybeden bir millet, bedenini koruyamaz; bedenini kaybeden ise toprağını koruyamaz.

  1. Çıkış Yolu: Asıl İlim ve Hakiki Bağımsızlık

İmanlı ilim: Ezbercilikten kurtulup üretken, faydalı, günün yaralarına derman olacak bilgi.

Manevî diriliş: Kur’ân’ın ahlakını, Peygamber’in (sav) örnekliğini yeniden hayatın merkezine almak.

Ekonomik ve teknolojik bağımsızlık: Kendi tohumunu, kendi teknolojini, kendi fikir adamını yetiştirmek.

Kültürel sahihleşme: Başkasının sefahatini değil, kendi medeniyetinin güzelliklerini model almak.

Kur’ân bu hedefi şu ayetle özetler:

> “Öyleyse inkârcılara itaat etme, onlara karşı Kur’ân ile büyük bir cihad et.” (Furkan, 52)

Özet

Bir milletin gerçek bağımsızlığı, limanlarında sadece kendi bayrağı dalgalanmasıyla değil; fikir, ilim, kültür ve ahlakında da özgür olmasıyla ölçülür. Başkasının tohumunu eken, onun mahsulünü biçer; başkasının kanununu, kültürünü, sefahatini alan millet, görünüşte özgür olsa da gerçekte esirdir. Çözüm, imanla yoğrulmuş ilimde, ekonomik ve kültürel bağımsızlıkta, Kur’ân’ın rehberliğinde yürümektedir. Çünkü bayrak, hür milletlerin göğünde dalgalanır; kölelerin göğünde değil.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 10th, 2025