Liyakat ve Namusun Terazisinde Toplum

Liyakat ve Namusun Terazisinde Toplum

Toplumsal yapının sağlamlığı, iki temel direk üzerine inşa edilir: Dürüstlük ve liyakat. Bu iki kavram, bir sanayi atölyesindeki çıraktan, bir ülkenin en saygın akademik kürsüsündeki profesöre kadar herkesin omuzlarında taşıdığı ortak bir vicdan yüküdür.
Sanayi atölyesinden gelen o ibretlik bir söz, bu hakikati en sade ve en çarpıcı şekilde dile getirir: “Aldatılan bir müşteri kaybedilen bir servettir… Hizmetin kalitesi işletmenin namusudur.”
Bu sözler, sadece bir iş ahlakını değil, aynı zamanda toplumun en küçük biriminde dahi var olması gereken bir güven ilişkisini tarif eder.
Bir tamirci, müşterisinin aracını teslim alırken, sadece bir makineyi değil, aynı zamanda müşterisinin hayatını, parasını ve en önemlisi de güvenini emanet alır. Bu emanete sadakat göstermek, o atölyenin sadece ekonomik değil, aynı zamanda ahlaki servetini de belirler.
Ancak bu güvenin sarsıldığı, namusun ayaklar altına alındığı bir yerde, toplumun da en temel bağları çözülmeye başlar.
Bu noktada, sanayi atölyesinin küçük dünyasından çıkıp, çok daha büyük ve tehlikeli bir tabloya bakmamız gerekir.

***********

Sahte diplomalarla, liyakatsiz bir şekilde atanmış yüzlerce akademisyen. Bu durum, sanayideki bir aracı kalitesiz parçalarla tamir etmeye benzemez; bu, ülkenin geleceğini, aklını, bilimini ve bilincini sahte belgelerle, sahte beyinlere emanet etmektir.
Bir akademisyen, bir profesör, sadece bilgi üreten değil, aynı zamanda gelecek nesillere ilim ahlakını aşılayan bir rehberdir. O makam, en yüksek liyakat ve dürüstlük standartlarına göre hak edilmesi gereken kutsal bir emanettir. Bu emanete hıyanet etmek, sadece bireysel bir ahlaksızlık değil, tüm bir milletin geleceğinden çalınan bir suçtur.

Bu iki farklı örnek, birbiriyle uzak gibi görünse de, aslında aynı hastalığın farklı semptomlarıdır:

Güven kaybı ve çürüyen liyakat.

Bir tamirhanedeki dürüstlük, müşterinin o işletmeye duyduğu inancı perçinlerken, akademideki sahtecilik, gençlerin bilime, devlete ve hatta adalete olan inancını sarsar.
“Aldatılan bir müşteri kaybedilen bir servettir” sözü, en basit haliyle ekonomik bir gerçeği ifade ederken,
“sahte diplomalarla atanan akademisyenler” gerçeği, bir toplumun ahlaki ve entelektüel servetinin nasıl fütursuzca yağmalandığını gösterir.

Toplumun her kademesi, bu iki direğin sağlamlığına muhtaçtır. Liyakatin olmadığı yerde ahlak, ahlakın olmadığı yerde ise güven kalmaz. İnsanların, emeklerinin karşılığını arayışında olduğu kadar, hak ettikleri makamlarda liyakatli insanları görme arzusu da, sağlıklı bir toplumun en temel dinamiklerindendir.
Bu nedenle, sahteciliğin ve liyakatsizliğin karşısında durmak, sadece bireysel bir talep değil, toplumun varoluş mücadelesinin en kritik parçasıdır. Aksi halde, ne sanayide ne de akademide, ne müşteride ne de gençlerin vicdanında, ne bir servet kalır ne de bir namus.

Özet
Bu makale, bir tamir atölyesindeki dürüstlük ve kaliteyi anlatırken, liyakat ve dürüstlüğün toplumsal önemini inceliyor.
Biri,hizmet kalitesinin ve müşteri güveninin bir işletmenin “namusu” olduğunu belirtirken, diğeri, akademi gibi kritik bir alandaki liyakatsizliğin ve sahteciliğin ne kadar büyük bir toplumsal yara açtığını gözler önüne seriyor.

Makale, her iki durumun da temelinde güven kaybı ve ahlaki çürüme olduğunu savunarak, dürüstlük ve liyakatin hem bireysel hem de toplumsal düzeyde bir emanet olduğunu anlatıyor.

Sonuç olarak, toplumun sağlıklı bir şekilde varlığını sürdürebilmesi için her alanda bu iki temel direğin korunması gerektiği belirtiliyor.

Ahlaksızlık liyakatsizliği, liyakatsizlik de Ahlaksızlığı doğuruyor.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 7th, 2025