Hayatın Kum Saati ve Gerçek Değerler
Hayatın Kum Saati ve Gerçek Değerler
Hayat, tıpkı bir kum saati gibi işlemeye devam ediyor. Üst haznedeki kum taneleri, her an birer birer aşağı akıyor ve her geçen saniye, hayatımızın sonuna bir adım daha yaklaşıyoruz. Bu kum taneleri, nefeslerimiz, saatlerimiz, günlerimizde ve yıllarımızda gizli. Peki, bu değerli zamanı ne uğruna harcıyoruz?
“Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki bütün vaktini ona sarf ediyorsun!” sorusu, tam da bu noktada ruhumuza bir neşter gibi saplanıyor ve bizleri derin bir muhasebeye davet ediyor.
Tarih boyunca nice medeniyetler, büyük imparatorluklar kuruldu ve yıkıldı. Firavunların piramitleri, Babil’in asma bahçeleri, Roma’nın ihtişamlı arenaları, hepsi zamanın kum taneleri içinde toz oldu, silinip gitti. Hükümdarların tahtları, zenginlerin hazineleri, alimlerin kütüphaneleri dahi eninde sonunda toprağa karıştı. Bu durum, bize dünyanın geçici bir misafirhane olduğunu ve asıl amacın bu misafirhaneyi en iyi şekilde değerlendirmek olduğunu fısıldar. Ecdadımız, bu gerçeği idrak ederek, fanilik üzerine derin hikmetler inşa etmişlerdir. Camiler, külliyeler, medreseler inşa ederken sadece dünyaya değil, ahirete de yatırım yapmışlardır. Çünkü bilirlerdi ki, dünyalık zenginlikler sadece geçici bir aldanış, gerçek zenginlik ise ruhun ve ahlakın derinliğinde gizlidir.
Bu noktada ahlakın önemi de su yüzüne çıkar. Pisagor’a atfedilen hikmetli sözde, “Bir deliye kılıç vermek ne kadar tehlikeliyse, ahlaksız bir insana güç vermek de o kadar tehlikelidir,” der. Dünya hayatı bir güç ve kudret mücadelesine dönüşürken, bu gücün doğru ellerde olması, ahlaki bir temele oturması elzemdir. Zira ahlaktan yoksun bir güç, sadece yıkıma, zulme ve karmaşaya yol açar. Tıpkı kum saatinin alt haznesinde biriken kumun, eğer doğru bir amaç için kullanılmazsa bir hiç uğruna harcanması gibi, ahlaksız bir kudret de sadece boş bir çabaya dönüşür.
Peki, hayatın asıl gayesi nedir? Risale-i Nur Külliyatı, bu sorunun cevabını, ezanın kudsi nidasıyla birleştirir. Ezanın, sadece bir köy ahalisini namaza davet etmek olmadığını, “belki kâinat sarayında mevcudata karşı umum mahlukat namına bir ilân-ı Tevhid” olduğunu beyan eder. Bu ifade, bizi sadece kendi dar dünyamızdan çıkarıp, evrenin ve bütün mahlukatın içinde bir bütün olarak düşünmeye davet eder. Hayatın anlamı, sadece şahsi menfaatler peşinde koşmak değil, kâinattaki bu büyük düzenin bir parçası olmak, Yaratan’a karşı kulluk görevimizi idrak etmektir. İşte bu idrak, kum saatindeki zamanı en verimli şekilde kullanmamızı sağlar.
Sonuç olarak, hayat bir kum saatine benzer. Bu kum saatinin içindeki kum, zamanımızdır. Her bir kum tanesi, bize verilen bir fırsattır. Bu fırsatı sadece dünya telaşıyla, geçici zevklerle heba etmek yerine, asıl ve kalıcı olan değerler için kullanmalıyız. Ahlaklı bir duruş sergileyerek, hem kendimize hem de çevremize faydalı olmalı, ve en önemlisi, hayatın gerçek amacının farkında olarak, bütün mahlukatın bir parçası olduğumuzu bilmeliyiz. Aksi takdirde, kum saati boşaldığında, geriye sadece anlamsız bir koşuşturma ve boşa harcanmış bir ömür kalır.
Makale Özeti
Bu makale, hayatın geçiciliğini ve kum saati metaforu üzerinden zamanın değerini ele almaktadır. Dünya malına ve geçici zevklere odaklanmanın anlamsızlığına değinerek, hayatın asıl gayesinin bu fani dünyayı doğru değerlendirmek olduğunu anlatmaktadır.
Makale, ahlakın önemini Pisagor’un sözüyle pekiştirerek, gücün ahlak temeline oturtulmadığı takdirde yıkıma yol açacağını belirtir.
Son olarak, Risale-i Nur’dan yapılan iktibasla, ezanın evrensel bir tevhid ilanı olduğuna işaret ederek, hayatın anlamının sadece bireysel çıkarlar değil, kâinatın bütünlüğü içinde Yaratan’a karşı kulluk görevini idrak etmek olduğunu ifade eder.
Makale, okuyucuyu zamanını bilinçli ve anlamlı bir şekilde kullanmaya davet etmektedir.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com