Açlığın ve Zulmün Coğrafyası: Gazze’de İnsanlık Sınavı

Açlığın ve Zulmün Coğrafyası: Gazze’de İnsanlık Sınavı

İnsanlık tarihi, savaşlarla, işgallerle, açlıkla sınanmış pek çok dönem tanımıştır. Ancak günümüzde, gelişmiş teknolojilere, uluslararası hukuk normlarına ve sözde medeniyet iddialarına rağmen, hâlâ bir halk açlıkla, bombalarla ve sistematik bir yok edilişle karşı karşıya bırakılıyorsa, orada sadece insan hayatı değil, insanlık bilinci de çökmüş demektir. Gazze, bu çöküşün en trajik ve kanlı sahnelerinden birine dönmüştür.

AÇLIĞIN GÖLGESİNDE YÜRÜYENLER

12 kilometreyi yalın ayak yürüyerek ailesine bir lokma yemek getirmeye çalışan küçük Amir’in şehadeti, sıradan bir ölüm değil, sessiz bir çığlığın sembolüdür. Bu çığlık, dünyanın dört bir yanına ulaşması gereken bir vicdan çağrısıdır. Bir çocuğun açlıktan yere serilmesi, sadece bir coğrafyanın sorunu değil, küresel bir ahlak iflasının yansımasıdır.

Aynı şekilde, karnına taş yerine ip bağlayarak açlıkla mücadele eden babanın, evlatlarına ekmek getiremeden şehit düşmesi, çağdaş dünyanın gözleri önünde işlenen en derin dramdır. O ip, aynı zamanda Batı’nın suskunluğunu, uluslararası örgütlerin acziyetini ve insanlığın boğazına dolanan utancı temsil eder.

BİR BİT TARAĞI GİBİ ÖLDÜRMEK: ZİHNİYETİN ÇÜRÜMÜŞLÜĞÜ

İsrail ordusunun eski subaylarından Shimon Elkabetz’in sarf ettiği “bit tarağı gibi” ifadeleri, yalnızca düşmanlaştırmayı değil, insanı insan olmaktan çıkaran bir zihniyetin açığa çıkışıdır. Bu ifade, bir milletin topyekûn yok edilmesini sıradan bir tarama işlemine indirmektedir. Oysa insan, bit değildir; çocuklar, böcek değildir. Bu sözler, faşizmin dilidir. Bu dil, soykırımın dilidir.

FİLİSTİN’DE AÇLIK OYUNLARI: GERÇEK BİR DİSTOPYA

ABD’li eski subay Aguilar’ın Gazze’yi Açlık Oyunları filmine benzetmesi yerinde ama eksiktir. Zira Açlık Oyunları bir kurgu, Gazze ise gerçektir. Ve bu gerçeklikte, insanlar sadece yemek için değil, yaşamak için savaşmak zorundadır. Tünellerde kendi kabrini kazan İsrailli esir dahi, bu sistematik açlığın boyutunu ve sorumlusunun kendi hükümeti olduğunu itiraf etmek zorunda kalmıştır.

Bu, sadece düşmana değil, kendi halkına da acımasız bir stratejinin uygulandığını göstermektedir. İsrail hükümeti, açlığı bir savaş silahı olarak kullanmaktadır. Bu, Cenevre Sözleşmelerine göre bir savaş suçudur. Ancak suçlular hâlâ dokunulmazlık zırhı altındadır.

ÇOCUKLARIN MEZARLIĞINA DÖNEN GAZZE

18.500 çocuk… Bu rakam, sadece istatistik değil; isimsiz mezarlara gömülen hayallerdir, umutlardır, gülüşlerdir. Henüz dünyayı tanımadan, dünyanın zulmünü tadan yavruların acı bilançosudur. Doğduğu gün toprağa düşen bebekler, 1 aylıkken bombardımanla tanışan masumlar…

İnsaniyetin temel refleksi olan “çocuğu koruma” ilkesi bile burada yerle bir edilmiştir. Gazze, çocuk mezarlığına dönüşmüştür ve bu tablo, uluslararası hukuk için bir iddianame değilse, insanlık için bir ayıptır.

TÜRKİYE’NİN DURUŞU: BİR VİCDAN TEPKİSİ

Türkiye’nin 2 Mayıs itibarıyla İsrail ile ticareti durdurması, Uluslararası Adalet Divanı’ndaki soykırım davasına müdahil olması ve Filistin için diplomatik mücadele yürütmesi, tarihin doğru tarafında yer alma çabasıdır. Yardımların ve siyasi baskıların anlamlı olması için bu duruşun daha da yaygınlaşması gerekir.

Erdoğan’a video mesajla ulaşmaya çalışan Gazzeli Meryem’in sözleri bir siyasal hamle değil, bir feryattır: “Ben ölmekten korkmuyorum, ama annem evlat acısı yaşamasın.” Bu sözler, her türlü siyasetin ötesinde insan olmanın ölçüsüdür.

İŞGALCİLERİN DÖNÜŞÜMÜ: ASKERDEN YAĞMACIYA

Gazze’de savaşmak istemeyen İsrailli yedek askerlerin yerine, Batı Şeria’dan gelen yağmacı yerleşimcilerin orduya dahil edilmesi, bu savaşın sadece bir askeri operasyon değil, bir “ganimet ve talan” zihniyetiyle yürütüldüğünü göstermektedir. Bu, bir işgalin nasıl sömürgeci barbarlığa dönüştüğünün belgesidir.

SONUÇ VE HİKMET

Gazze bugün bir coğrafya değil, insanlığın aynasıdır. Kim bu aynaya bakarsa, kendi vicdanını görecektir. O vicdan, ya sustuğu için çürüyordur ya da direndiği için onurludur.

Amir’in yalın ayak yürüyüşü, açlıkla mücadele eden babanın bağırsaklarına bağladığı ip, tünellerde kazılan kabirler, aç çocukların gözyaşları… Bunlar bir trajedinin parçaları değil; çağın en ağır imtihanıdır.

Bir gün tarih yazıldığında, kimlerin zalim kimlerin mazlum olduğu değil, kimlerin sustuğu, kimlerin haykırdığı konuşulacaktır.

ÖZET

Bu makalede, Gazze’de yaşanan insanlık dışı kuşatma, açlık ve soykırım; hikmetli, edebi, tarihî, ilmî ve mantıkî boyutlarıyla ele alınmıştır. Küçük bir çocuğun ölümünden, bir babanın açlıktan karnına bağladığı ipe; tünellerde kazılan kabirlere kadar yaşananlar, çağdaş dünyanın iç yüzünü yansıtan sembollerdir. İsrail’in bu eylemleri savaş suçu kapsamındayken, uluslararası toplumun sessizliği daha büyük bir insanlık suçuna dönüşmektedir. Türkiye’nin diplomatik ve insani duruşu ise, bu karanlık tabloda bir vicdan ışığı olarak öne çıkmaktadır. Bu yazı, Gazze trajedisinin sadece bir bölgesel mesele değil, insanlığın aynadaki yansıması olduğunu hatırlatmak için kaleme alınmıştır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 7th, 2025