İstanbul’a Akan Sular ve Sızan Kanunlar

İstanbul’a Akan Sular ve Sızan Kanunlar: Zenbilli Ali Efendi’nin İkazındaki Hikmet

“Sultan Süleyman Kanunî, kesretli kırk çeşme sularını İstanbul’a getirdiği vakit, Şeyhülislâm Zenbilli Ali Efendi ona demiş: “Hilâf-ı şeriat kanunları Avrupa’dan getirdiğin cihetle, İstanbul’a öyle bir bok sıçtın ki, o getirdiğin suların cümlesi üzerinden akıp geçse yüz senede temizleyemez.”
Hikmeti ve Sonuçları:

Bir Söz, Bin Yılın Eleştirisi

Sultan Süleyman’a atfedilen “Kanunî” unvanı, hukukî düzenlemeleriyle anılmasını sağlarken; ona yöneltilen Zenbilli Ali Efendi’nin sert ikazı ise, tarihî derinliği olan bir feryat gibidir:

> “Hilâf-ı şeriat kanunları Avrupa’dan getirdiğin cihetle, İstanbul’a öyle bir bok sıçtın ki, o getirdiğin suların cümlesi üzerinden akıp geçse yüz senede temizleyemez.”

Bu söz, sadece bir eleştiri değil; bir hikmetli uyarı, köklü bir medeniyet tasavvurunun çarpışma anı, bir istikamet kaybının çan sesidir.

📚 1. Tarihî Arka Plan

Kanunî Sultan Süleyman döneminde Osmanlı Devleti, hem siyasî hem hukukî anlamda zirveye ulaşmıştır. Ancak bu yükselişin ardında, bazı hukukî düzenlemelerle örfî kanunların şer’î ölçülerin önüne geçmesi gibi kritik meseleler doğmuştur.

Kanunnameler hazırlanmış, kadıların yetkileri sınırlandırılmış, örfî düzenlemelerle toplumsal kontrol artırılmıştır.

Özellikle toprak hukuku, ceza sistemi ve ticaret alanında örfî düzenlemeler, zamanla şer’î ölçülerin yerine geçmeye başlamıştır.

⚖️ 2. Zenbilli Ali Efendi’nin İkazındaki Hikmet

Bu ikazı, üç yönlü değerlendirebiliriz:

  1. a) Şeriat-Hukuk Dengesi

Zenbilli Ali Efendi’nin tepkisi, İslam hukukunun zihnî bir temel olmaktan çıkarılıp Avrupaî unsurlarla şekillenmesine karşıdır. Buradaki “bok sıçması” ifadesi, ruhsuzlaşan bir hukuk sistemine işarettir.

  1. b) Temizlik ve Temessül Mecazı

Sultan’ın İstanbul’a kırk çeşmeden su getirmesi bir fizikî temizlik ve hizmettir. Lakin Ali Efendi, bu zahirî temizlikle batınî kirliliğin örtülemeyeceğini söyler.
Zira bir toplumda adalet bozulursa, temiz sokakların hiçbir anlamı kalmaz.

  1. c) Avrupaî Etkileşim ve Tahrifat

Sultan Süleyman’ın bazı düzenlemelerde Batı’dan etkilendiği yönündeki iddialar, medeniyet rekabeti açısından okunabilir. Bu, Avrupa hayranlığının ilk kırıntıları olarak yorumlanabilir.

☠️ 3. Uyarının Gelişen Seyri ve Sonuçları

Bu tür örfî kanunların ve batılı hukuk sistemine meyletmenin sonuçları, yüzyıllar içinde aşağıdaki şekilde görünür olmuştur:

  1. Şer’iye Mahkemelerinin Yetkisizleşmesi

Kadıların yerini, Tanzimat sonrası meclisler ve nizamiye mahkemeleri aldı.

Şer’î mahkemeler sadece nikâh ve boşanma gibi konularla sınırlandırıldı.

  1. Seküler Hukuk Zeminine Geçiş

Tanzimat (1839) ve Islahat Fermanı (1856), şeriatın üzerine örfî/seküler düzenlemeleri getirdi.

1926’da ise tamamen laik hukuk sistemine geçilerek İsviçre Medeni Kanunu, İtalyan Ceza Kanunu alındı.

  1. Medeniyet Krizi

Batı’dan alınan sistemler, toplumu yönetim olarak şekillendirse de ahlâkî ve ruhî çöküntüyü engelleyemedi.

İçeriden gelen fıkhî direniş ve dışarıdan gelen Batı baskısı arasında ikilemli bir zihin yapısı oluştu.

  1. Toplumda Adalet Anlayışının Yıkımı

Şer’î yargının güven verici yüzü yerine, bürokratik, halktan kopuk ve yabancılaşmış bir adalet sistemi doğdu.

🧠 4. Akli ve Mantıki Tahlil

Toplumun manevî sistemiyle çelişen bir hukuk sistemi, bedene yabancı bir organ gibi işler: reddedilir ya da çürütür.

Eğer kanun adaleti değil, sadece hâkimin sopasını temsil ederse, adalet yerini zulme bırakır.

📖 5. Risale-i Nur Perspektifiyle Değerlendirme

Bediüzzaman Said Nursî, “İslâmiyet, hem din hem şeriat hem hayat hem adalettir” diyerek, medeniyetin temel direğinin şeriatla çatıldığını ifade eder. Batı’dan alınan kanunlar ise:

> “Eğer kanun-u beşerî, adaleti hakkıyla temin edemezse, onun hükmü zalimane olur.”

💥 6. Zararları Maddelerle

  1. Şer’î hassasiyetin toplumdan silinmesi
  2. Batıya olan hukukî bağımlılığın artması
  3. Ulema sınıfının yönetimden dışlanması
  4. Adaletin mekanikleşmesi ve vicdanî yönünü yitirmesi
  5. Halkla hukuk arasındaki güven bağının kopması
  6. Batılılaşma uğruna öz kimliğin erozyona uğraması
  7. Dine dayalı toplumsal denetimin zayıflaması
  8. Zalimle mazlumu ayırt etmeyen nötr bir yasa dili
  9. Kur’ân ve Sünnet temelli ahlak sisteminin gerilemesi
  10. Medeniyetin ruhunu taşıyamayan bir kabuklaşma

📌 Sonuç: Temiz Su, Kirli Kanunları Temizlemez

Zenbilli Ali Efendi’nin sözü, sadece Sultan’a değil, tüm zamanların yöneticilerine, aydınlarına ve hukukçularına bir ikazdır. Fizikî temizlik, ahlâkî ve hukukî temizlik olmadan bir anlam ifade etmez.

Bugün şehirlerimizde çeşmelerden su akıyor olabilir. Ama eğer adalet kurumlarımızda zulüm, ahlâk sistemimizde çürüme, ve hukuk anlayışımızda yabancılaşma varsa; yüzlerce çeşme bile o kokuyu temizleyemez.

📌 Özet

Kanunî döneminde yapılan örfî hukuk düzenlemelerine karşı Zenbilli Ali Efendi’nin verdiği tepki, bir medeniyet kırılmasına işaret eder. Avrupa’dan esinlenen kanunların, şer’î ilkelerle bağdaşmayan yönleri, sonraki asırlarda laikleşmeye, adalet algısının zayıflamasına ve toplumun ahlâkî erozyonuna yol açmıştır. Bu olay, tarih boyunca “şekil”le “ruh”un çatışmasında bir ibret tablosu olarak durmaktadır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesTemmuz 31st, 2025