İmanın Direkleri: İhlas, Kanaat ve Amellerin Semeresi
İmanın Direkleri: İhlas, Kanaat ve Amellerin Semeresi
İnsanlık, varoluşundan bu yana anlam arayışı içinde olmuştur. Bu arayışta, kimi zaman Mevlana’nın öğütleri gibi tekrar eden hakikatler, ruhumuza çivi gibi çakılır, sağlam bir temel oluşturur.
“Sık sık verilen aynı öğütten sıkılma. Çünkü bir çiviyi çakabilmek için defalarca vurmak gerekir.” der Hz. Mevlana.
Bu söz, hakikatlerin ve hikmetli bilgilerin tekrar edilmesinin önemini anlatır. Zira insan tabiatı unutmaya meyillidir ve doğru bildiklerini, yaşamının merkezine oturtana dek hatırlatmaya ihtiyaç duyar. Bu hatırlatmalar, sadece zihnimize değil, ruhumuza da işlenerek hayatımızın bir parçası haline gelir.
Hayatın her anı, ilahi bir takdirle yoğrulmuştur. Mesnevi-i Nuriye’de buyrulduğu gibi, “Her şey kader ile takdir edilmiştir. Kısmına razı ol ki rahat edesin.”
Bu söz, tevekkülün ve teslimiyetin derin anlamını taşır. İnsan, kendi çabası ve iradesiyle birlikte, her şeyin nihai olarak bir kader programına bağlı olduğunu idrak etmelidir. Kadere rıza göstermek, iç huzurun ve kalp rahatlığının anahtarıdır. Bu, eylemsizliği değil, bilakis doğru bir çaba ile birlikte, sonucun Allah’ın iradesine bırakılmasını ifade eder. Tarihte birçok büyük şahsiyet, bu teslimiyetle büyük işler başarmış, zorluklar karşısında yılmamış, çünkü nihai sonucun Rablerinden geldiğini bilmişlerdir.
Bu teslimiyet ruhu içinde, amellerimizin değeri de samimiyetimizle doğru orantılıdır. “Samimî bir ihlas, şerde dahi olsa neticesiz kalmaz. Evet ihlas ile kim ne isterse Allah verir.” (Risale-i Nur Külliyatı).
İhlas, yani samimiyet ve sadece Allah rızasını gözetme, yapılan her işe bereket katar. Şer gibi görünen bir durumdan bile hayırlı sonuçlar doğurabilir. Çünkü niyetin saflığı, ilahi rahmetin celbine vesile olur.
Bu durum, bize Hz. Yusuf’un kıssasını hatırlatır. Kardeşlerinin kuyulara atması gibi bir şer, ihlaslı niyeti ve sabrı sayesinde Mısır’a sultan olmasına vesile olmuştur. İhlas, bazen görünmez kapıları açan, imkansızı mümkün kılan bir anahtardır.
Ancak bu dünya hayatındaki amellerimizin asıl hedefi, ahireti kazanmaktır.
“Ahirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde, fânî dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme.” (Risale-i Nur Külliyatı).
Bu söz, insanlığa asıl hedefi unutmamasını hatırlatır. Dünya, bir imtihan sahnesidir ve bıraktığımız her iz, bu imtihanın bir parçasıdır. Mal, mülk, şan, şöhret gibi geçici değerler, ahirette bir karşılığı olmadığı sürece anlamsız kalır. Bu noktada, büyük İslam âlimleri ve düşünürleri, dünya zevklerine dalmak yerine ilim, irfan ve salih amellere yönelmenin önemini anlamışlardır. Onların bıraktıkları eserler, sadece dünyada değil, ahirette de kendilerine şefaatçi olacak niteliktedir.
Bu açıdan, ibadetlerin, özellikle de namazın hayatımızdaki yeri hayati bir önem taşır.
“Eğer farz namazı terk etsen, bütün sa’yin semeresi, yalnız dünyevî ve ehemmiyetsiz ve bereketsiz bir nafakaya münhasır kalır.” (Risale-i Nur Külliyatı).
Namaz, kul ile Rabbi arasındaki en güçlü bağlardan biridir. Terk edildiğinde, yapılan tüm çabaların, elde edilen tüm nimetlerin manevi bereketini kaybetmesine neden olur. Çünkü namaz, hayatın gayesini hatırlatan, insanı gafletten uyandıran ve rızkına bereket katan bir ibadettir. Namaz kılmayan bir kişi, ne kadar başarılı olursa olsun, elde ettikleri sadece fani dünyanın geçici süsleri olarak kalır. Asıl semere, yani ahiret karşılığı ve manevi kazanç, namazla birlikte gelir.
Sonuç olarak, hayatın karmaşık akışında, Mevlana’nın sabırla tekrarladığı öğütleri dinlemeli, kaderimize rıza göstererek iç huzura ermeli, her işimizde ihlası temel almalı ve dünya amellerimizi ahiret perspektifiyle değerlendirmeliyiz. Özellikle namaz gibi farz ibadetler, hayatımızın bereketini sağlayan ve bizleri asıl hedefimize ulaştıran yegâne araçlardır. Bu prensiplere sarıldığımızda, hayatımız anlam kazanır, çabalarımız bereketlenir ve hem dünyada hem de ahirette huzur ve mutluluk buluruz.
Özet
Bu makale, Mevlana’nın öğütlerin tekrarlanması gerektiği ilkesinden hareketle, insanın manevi gelişiminde sabrın ve tekrarın önemine değinmektedir. Ardından, Mesnevi-i Nuriye’den iktibas edilen “kadere rıza” kavramı ile iç huzurun ve teslimiyetin kapıları aralanmıştır.
İhlasın, yani samimiyetin, yapılan her işe bereket kattığı ve ilahi lütfu celbettiği Risale-i Nur Külliyatı’ndan örneklerle açıklanmıştır.
Makale, dünya amellerinin asıl değerinin ahiret perspektifinden değerlendirilmesi gerektiğini ifade ederek, fanilik ve bakilik arasındaki ayrımı ortaya koyar.
Son olarak, farz namazın terk edilmesi durumunda dünya rızkının bereketini kaybedeceği uyarısı ile ibadetlerin hayatımızdaki merkezi rolüne dikkat çekilmiştir.
Tüm bu unsurlar, uyum içinde bir bütünlük oluşturarak, okuyucuya hikmetli bir yaşam için rehberlik etmeyi amaçlamaktadır.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com