Hayatın Pusulası ve Kalbin Ebedi Yolculuğu: Necisin, Nereden Geliyorsun, Nereye Gidiyorsun?

Hayatın Pusulası ve Kalbin Ebedi Yolculuğu: Necisin, Nereden Geliyorsun, Nereye Gidiyorsun?

İnsanoğlu varoluşundan beri en temel sorularla boğuşmuştur: “Necisin? Nereden geliyorsun? Nereye gidiyorsun?”
Bu sorular, bir varoluş ve bir arayışın, hakikate susamış bir kalbin feryadıdır. Modern çağın baş döndürücü hızı ve bilgi bombardımanı arasında kaybolan ruhlar için bu sorular, bir pusula gibi yol göstericidir. Necip Fazıl Kısakürek’in “Suyu ateşle buhar ederler, ateşi su ile duman ederler, toprağın üstünde kuduranları toprağın altında adam ederler!” sözü, hayatın ve ölümün döngüsünde insana biçilen nihai kaderi ve ibretlik dönüşümü keskin bir dille ifade eder.
Bu söz, aslında tüm insani kibir ve dünya hırsının, toprak altındaki eşitlik ve hiçlik karşısında nasıl anlamını yitirdiğini gözler önüne serer.

Tarih boyunca nice krallar, nice imparatorluklar kurulmuş, şehirler inşa edilmiş, sanat eserleri oluşturulmuştur. Ancak zamanın acımasız dişlileri arasında hepsi birer anıya dönüşmüş, geride sadece ders alınacak ibretler bırakmıştır.
Bugünün kudretli yöneticileri, dünün ihtişamlı fatihleri de aynı toprağın altında sükûn bulmuştur. Bu, insanlığa sürekli hatırlatılan bir gerçektir: Dünya bir durak, bir sınav yeridir. Baki olan, buradaki davranışlarımız ve ahiret için attığımız adımlardır.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi, bu varoluşlu arayışa ve hayatın gayesine net bir cevap verir: “Ey insan! Şu kâinattan maksad-ı a’lâ; tezahür-ü rububiyete karşı, ubudiyet-i külliye-i insaniyedir…” ve ekler: “Bütün kâinatın en büyük gayesi ubûdiyet-i insaniyedir.” Bu sözler, insanın yaratılışındaki en yüce amacı, yani Allah’a kul olma şuurunu anlatır.
Kâinat, Rabb’in kudretini ve sanatını sergileyen bir kitaptır ve insan da bu kitabın en seçkin muhatabı, bu ihtişamlı tezahür karşısında tam bir teslimiyetle kulluk vazifesini yerine getirmelidir.

Hayat, Yaratıcımız tarafından bize ihsan edilen yirmi dört saatlik bir sermayedir. Her gün yeniden bahşedilen bu kıymetli zaman, sadece bu fani dünyada değil, ebedi hayatımız için de azık toplamak üzere verilmiştir.

Bediüzzaman Said Nursi’nin de dediği gibi: “Her gün yirmi dört Saat sermaye-i Hayatı Hâlık’ımız Bize ihsan ediyor. Tâ ki iki hayatımıza Lâzım şeyler o Sermaye ile alınsın.”
Bu sermayeyi nasıl değerlendirdiğimiz, ebedi akıbetimizi belirleyecektir. Dünyanın gelip geçici heveslerine kapılmak yerine, kalbimizi ebediyete açmak, onun fani dünyaya razı olmadığını idrak etmek gerekir. Kalbimiz, tıpkı Mesnevi-i Nuriye’de geçtiği gibi, “ebedü’l-âbâda müteveccih açılmış bir penceredir.”

İnsan, bu kâinatta küçük bir âlem, adeta “fihriste-i camia”dır. Kalbi ise binler âlemin manevi haritası hükmündedir. Bu geniş perspektifi idrak edebilen bir kalp, kendini ebedi olana yöneltir. Arayışını ve özlemini dünya hevesleri değil, ebedi huzur doldurur.

Peki, bu ebedi hayat yolculuğunda düşmemek, sönmemek için ne yapmalıyız? Mesnevi-i Nuriye’den gelen ses, yol gösterir: “Ey devamı isteyen nefis! Daimî olan bir Zât’ın zikrine devam eyle ki, devam bulasın. Ondan nur al ki sönmeyesin. Onun cevherine sadef ve zarf ol ki kıymetli olasın. Onun nesîm-i zikrine beden ol ki, hayatdar olasın. Esma-i İlâhiyeden birisinin hayt-ı şuâıyla temessük et ki, adem deryasına düşmeyesin.” Bu veciz ifadeler, sürekli bir zikir halinde olmanın, Allah’ın nurundan istifade etmenin, O’nun isim ve sıfatlarına tutunarak manevi bir direniş sergilemenin önemini anlatır. Aksi takdirde, varlık deryasında kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya kalırız.

Son olarak, hayatın en kaçınılmaz gerçeği olan ölüm karşısında insan acizdir. Risale-i Nur’un o düşündürücü sorusuyla yüzleşiriz: “Ölümü öldürüp kabir kapısını kapatabilir misin?” Hayır, ölüm kaçınılmazdır. Bu soru, fani dünyadaki güçsüzlüğümüzü ve ebediyete olan ihtiyacımızı bir kez daha hatırlatır. Ölüm, yok oluş değil, bir kapıdır; ebedi hayata açılan bir geçittir. Önemli olan, bu kapıdan nasıl geçeceğimiz, bu yolculuğa ne kadar hazırlıklı olduğumuzdur.

Özet:
Bu makale, Necip Fazıl Kısakürek ve Bediüzzaman Said Nursi’nin hikmetli sözleri ışığında insanın varoluşlu soruları, hayatın amacı, zamanın kıymeti ve ölüm gerçeği üzerine derinlemesine bir bakış sunmaktadır. Dünya hayatının geçiciliği, kibir ve hırsların anlamsızlığı anlatılarak, asıl gayenin Allah’a kulluk olduğu ifade edilmiştir. İnsanın kâinattaki yerinin ve kalbinin ebediyete olan yönelişinin önemi belirtilmiş, aynı zamanda zikir ve ibadetle manevi olarak güçlenmenin gerekliliği üzerinde durulmuştur.
Makale, ölümü öldüremeyeceğimiz gerçeğiyle yüzleşerek, ahiret için hazırlıklı olmanın önemine dikkat çekmektedir. Temelde, insanın bu fani dünyada bir yolcu olduğu ve nihai menzile ulaşmak için manevi bir pusulaya ve doğru bir istikamete ihtiyacı olduğu mesajı verilmiştir.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesTemmuz 29th, 2025