Beşeriyetin Saadeti ve Adaletin Kaynağı: Kur’an’ın Aydınlık Yolu
Beşeriyetin Saadeti ve Adaletin Kaynağı: Kur’an’ın Aydınlık Yolu
İnsanlık tarihi, daima bir arayışın, bir saadet özleminin izlerini taşır. İnsanlar, yeryüzünde huzur ve refah bulmak için çeşitli ideolojilere, yönetim biçimlerine ve yaşam felsefelerine yönelmişlerdir. Ancak kalıcı bir saadetin, gerçek bir adaletin temin edilmesi, her zaman en büyük mesele olmuştur.
Risale-i Nur Külliyatı’ndan alınan “Saadet-i beşeriye dünyada adalet ile olabilir. Adalet ise doğrudan doğruya Kur’an’ın gösterdiği yol ile olabilir…” sözü, bu arayışa nihai bir cevap sunar ve adaletin ne denli temel bir unsur olduğunu anlatır.
Tarih boyunca, adaletin tesis edildiği dönemler, aynı zamanda refahın ve huzurun da hüküm sürdüğü dönemler olmuştur.
Emevi ve Abbasi halifeliklerinin altın çağları, Endülüs’ün parlak medeniyeti, Osmanlı’nın kuruluş ve yükseliş devirleri, hep adaletin güçlü bir şekilde uygulandığı zamanlara denk gelir. Zira adalet, bir binanın temel direkleri gibidir; temel sağlam olmazsa bina yıkılmaya mahkûmdur. Ancak bu adalet kavramı, insani ölçütlerle sınırlı kaldığında veya ideolojilerin, heveslerin süzgecinden geçirildiğinde yozlaşmaya mahkûm olmuştur.
Kur’an, adaleti beşerî zaaflardan arındırarak ilahi bir mihenk taşına oturtur. Zira kâinatın Halık’ı ve her şeyi Hak ve hikmetle yaratan Allah, adalet prensibini en ince detayına kadar belirlemiştir. Ölmüş yeri ihya edip binlerce ölmüş taifeyi dirilten kudret, elbette hukukunu zayi etmeyecek ve bizi de büyük bir mahkemeye gönderecektir.
*********
Bugün “cehalet, zaruret, ihtilâf” olarak belirlenen üç büyük düşmanla karşı karşıyayız. Cehalet, insanın hakikatten uzaklaşmasına, zaruret maddi ve manevi yoksulluklara, ihtilaf ise toplumların parçalanmasına neden olur.
Bu üç düşmana karşı “san’at, marifet, ittifak” silahıyla cihat edeceğiz.
San’at, varlıktaki estetiği ve düzeni idrak etmekle, marifet ilahi isimleri bilmekle, ittifak ise birlik ve beraberlik içinde hareket etmekle mümkün olur.
Kur’an’ın “Hep birlikte Allah’ın ipine (İslâm’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın.” (Âl-i İmran, 103) ayeti, bu ittifakın ve vahdetin temelini oluşturur. Ancak bu ipin sağlamlığı, Kur’an’ın ortaya koyduğu adalet prensiplerine sıkı sıkıya sarılmakla sağlanır.
***********
İnsanlığa verilen bütün o harika cihazat ve kabiliyetler, bu geçici dünya hayatı için değil, pek ehemmiyetli olan ebedi bir hayat için verilmiştir. Bu geçici dünyada elde edilecek saadet, ancak ahiret saadetiyle anlam kazanır.
Gençlik hevesatına esir olmayıp gaflatte boğulmayan, ihtiyarlar gibi ölümü düşünüp ahiretine çalışan gençler, en hayırlı gençlerdir. Zira ölüm gelmeden önce uyanmak, sınav bitmeden ders çalışmaya başlamak gibidir.
Kur’an’ın gösterdiği yol, insana sadece bireysel kurtuluşu değil, toplumsal düzeni de öğretir.
Namaz gibi ibadetler, kalplerde ilahi azameti tesbit edip akılları ilahi adaletin kanununa itaate yönlendiren yegâne ilahi vesiledir. Bu, insanın şahsî ve içtimaî hayatını düzenleyen bir nizamdır.
Hakîm ve Alîm olan bir Sahibi olan bu dünyanın yükünü fuzuli olarak kendi omuzlarımıza yüklenmek yerine, O’na tevekkül etmek gerekir.
Her bir nar ağacının bulanık suyu saf bir şaraba dönüştürüp meyvesine yedirmesi gibi, kâinatın her zerresi de ilahi kudretin ve adaletin bir tecellisidir.
İnsan, bu tecellileri görüp “Maşaallah, Bârekallah, Sübhanallah, Allahu Ekber” diyerek takdir, tahsin, hayret ve istihsanla mukabele etmelidir. Çünkü günahlar, hayat-ı ebediyede daimi hastalıklardır. İmanlı bir hastanın titremesiyle günahlarının silindiği hadis-i şerifi de, musibetlerin ve sıkıntıların aslında günahlarımıza kefaret olduğunu ve arınmaya vesile olduğunu düşündürür.
Sonuç olarak, beşeriyetin gerçek saadeti, maddi refahın veya dünyevi güçlerin ötesindedir. O saadet, ancak ilahi adaletle ve bu adaletin Kur’an’dan neşet eden ilkeleriyle mümkündür. Cehaleti ilimle, zarureti san’atla, ihtilafı ittifakla bertaraf etmek için Kur’an’ın gösterdiği yola sıkı sıkıya sarılmak, hem bu dünyada hem de ahirette huzur ve felaha ermenin yegane yoludur.
Özet:
Bu makale, insanlığın gerçek saadetinin ancak Kur’an’ın rehberliğindeki ilahi adaletle mümkün olabileceğini ele almaktadır. Tarihi örneklerle adaletin toplumlar üzerindeki dönüştürücü etkisine değinilirken, cehalet, zaruret ve ihtilaf gibi toplumsal düşmanlara karşı ilim, san’at ve ittifakla mücadele edilmesi gerektiği anlatılmıştır.
Makalede, insanın dünya hayatının geçiciliği ve ebedi hayata hazırlanmanın önemi, gençliğin bu konudaki sorumluluğu ve ilahi düzene tevekkül etmenin huzuru üzerinde durulmuştur.
Ayrıca, ibadetlerin ve Kur’an’ın varlıktaki ilahi tecellileri idrak etmedeki rolü, günahların ahiretteki olumsuz etkileri ve musibetlerin günahları temizleme potansiyeli gibi konular da işlenmiştir.
Makale, Kur’an’ın gösterdiği yola sıkı sıkıya sarılmanın, hem dünyevi hem de uhrevi saadetin anahtarı olduğu mesajıyla sona ermektedir.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com