15 Temmuz ve Gerçeklerin İnkârı: Akıl, Vicdan ve Tarih Ne Diyor?
15 Temmuz ve Gerçeklerin İnkârı: Akıl, Vicdan ve Tarih Ne Diyor?
Son günlerde Facebook ta ; 15 Temmuzu sayın Erdoğan’ın tertiplediği ile ilgili standart, kopyala yapıştır usulü bir yazı yayınlanıyor.
Asla kale alınıp itibar edilecek bir iddia olmasa da buna kapılabileceklere ve kabul eden ahmaklara bir cevap, iddia sahibinin kirli çamaşırlarını pazara çıkarmak amaçlıdır.
Buna karşı cevap çok da, önce kısa ve sonuç cevabı vereyim. Şöyle ki;
Bu durum ve iddia; ne insanidir, ne vicdani, ne aklidir, ne de delil mesnedli.
Yani o derece.
Bir kere Sayın Erdoğan zaten iktidarda.
Devlet ve millet gücü arkasında.
Hala da devam ediyor.
Darbeyi iktidarda olmayan yapar.
Bu seviyesiz iddia 85 milyona hakaret, delilleri görmemek ve akıllarıyla alay etmektir, akılsızlar ve akılsızca davrananlar tarafından.
Belli ki gündem ve zihinler bulandırılmak ve taraf bulmak isteniyor.
Faillerin mensubiyeti, itirafları, şahitlikleri ve deliller ortada.
Hem neden kendisini, ailesini, arkadaşlarını, korumalarını, vs öldürtmek istesin ki!
***********
Gerçeği İnkâr, Zekâyı İntihar Ettirmektir
Bazı iddialar vardır ki, muhtevasından ziyade taşıdığı maksatla değerlendirilmelidir.
15 Temmuz 2016 gecesi, Türk milletinin tarihinde ender görülen bir ihanete ve aynı zamanda büyük bir direnişe şahit olundu. Ancak aradan geçen yıllara rağmen, bu hadisenin faili açıkça ortada olmasına rağmen, hâlâ bazı çevreler “Bu darbeyi Erdoğan kendisi planladı” gibi gerçek dışı, akıl dışı ve vicdan dışı iddialar ortaya atmaktadır.
Bu yazı, böyle bir iftiranın ne derece çürük temellere dayandığını; tarihî belgeler, aklî değerlendirmeler, ilmi kıstaslar ve insani değerler çerçevesinde ortaya koymak amacıyla kaleme alınmıştır.
- Tarihin Şahitliği: Hainler İtiraf Etti, Millet Direndi
15 Temmuz gecesi, ülkenin tüm iletişim hatları, hava üsleri, köprüleri, TRT binası, emniyet ve istihbarat kurumları eş zamanlı hedef alınmıştır. Tanklar sokağa çıkmış, uçaklar TBMM’yi bombalamış, özel harekât karargâhı havaya uçurulmuştur.
Bu girişimi yapanlar; mahkemelerde, duruşmalarda, açıkça FETÖ’nün emir-komuta zinciriyle hareket ettiklerini itiraf etmişlerdir. Binlerce delil, belge, yazışma ve dijital kayıt ortadadır. Darbeyi planlayanların yurt dışına kaçan elebaşları hâlâ ABD’de koruma altındadır. Bütün bu gerçekler ortadayken hâlâ Erdoğan’ı fail olarak göstermek, gerçeği inkâr değil; aklı inkâr etmektir.
- Aklî ve Mantıkî Yönü: Hükümet Kendi Darbesini Niçin Yapsın?
Erdoğan 15 Temmuz’da zaten cumhurbaşkanıydı, seçimle iş başına gelmişti, halk desteği en yüksek seviyedeydi. Böyle bir kişi, neden kendisine suikast düzenlensin, neden kendi koruma polisleri şehit edilsin, neden kendi uçağı havada hedef gösterilsin?
Bu iddia, bir insanın kendi evini yakıp sonra “evimi kurtardım” diye sevinmesine benzer. Akıl ve mantık, böyle bir davranışı hastalık olarak tanımlar. Dolayısıyla bu iddia, ancak ya kötü niyetli bir kara propaganda ya da ağır bir cehalet ürünüdür.
- Psikolojik ve Sosyolojik Açıdan: Halk Neden Sokağa Döküldü?
15 Temmuz gecesi milyonlarca insanın ölümü göze alarak tankların önüne çıkması; çağdaş dünyada emsali olmayan bir vakadır. İnsanlar sırf Erdoğan çağırdı diye değil, vatan, bayrak ve ezan ve de mukaddesatı için can verdi. Eğer bu bir tiyatro olsaydı, o insanlar şehit olmaz, çocuklar babasız, anneler evlatsız kalmazdı.
Halkın direnişi spontane bir irade ortaya koydu. Bu direnişin psikolojik gücü, sadece bir çağrıdan değil, milletin kalbindeki iman ve vicdan cevherinden doğdu.
- Bilimsel ve İlmî Perspektif: Kumpasın Anatomisi
Dünya darbe literatüründe, bir devletin kendi meşru liderinin bulunduğu uçağı hedef gösterdiği, kendi istihbarat başkanına suikast planladığı, kendi Meclisini bombaladığı bir örnek yoktur. Bu darbe girişimi, FETÖ’nün uzun yıllar boyunca devletin kılcal damarlarına sızarak oluşturduğu bir paralel yapının “kontrol dışına çıkmasıyla” patlayan bir vakadır.
Sosyolojik olarak FETÖ, lider kültü ve adeta kutsallığı etrafında şekillenmiş, dışarıdan destekli ve içeride sinsice büyümüş bir yapıdır. Darbenin ilham kaynakları da eğitim değil, gizli ajandalardır.
- Hikmet ve İbret: Hakikat, Eğilip Bükülmeye Gelmez
“Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” denmiştir. Fakat günümüzde bu mumlar sosyal medyada binlerce kez paylaşılınca hakikat gibi anlaşılabiliyor. Bu sebeple, her iddianın hakikat olup olmadığına bakarken; sadece kimin söylediğine değil, ne söylediğine ve neye dayandığına dikkat etmek gerekir.
Kur’an, iftirayı “büyük bir vebal” olarak tanımlar (Nur, 15). Peygamber Efendimiz (sav), “Bir mümini bir konuda zanla itham etmek, yedi büyük günahtandır” buyurmuştur.
Bugün 15 Temmuz’a tiyatro diyenler, aslında 251 şehide, binlerce gazinin kanına, milyonların duasına iftira etmektedir.
- Edebi ve Düşündürücü Bir Temsil
Farz edelim ki, eşeklikten insanlığa terfi etmek mümkün olsun… Fakat bazı kimseler, yine de hakikati inkâr ederek eşekliklerine dönmek ister. Bu, bir hakaret değil; bir temsilî hikmettir.
Bazı zihinler vardır ki; gerçek karşısında diz çökmez, çamurda yuvarlanmayı tercih eder. O yüzden şu söz bugünü tarif eder:
> “Hakikat, kişilere göre değil; kişiler, hakikate göre değerlendirilmelidir.”
Sonuç: Tarih Şahit, Millet Şahit, Vicdan Şahit
15 Temmuz; bir ihanettir ama aynı zamanda büyük bir direnişin adıdır. O gece tanklar milletin imanına çarptı ve parçalandı. O gece hainler kendi silahlarıyla milletin evlatlarını şehit etti. Ve o gece, bir millet bütün dünyaya “biz buradayız” dedi.
Bu gerçeği tersine çevirmeye çalışanlar, ya idrak yoksunu ya da niyet bozukluğu içindedir. Ama gerçek değişmez. Çünkü Allah, hakikatin yardımcısıdır.
Özet
Bu makalede, 15 Temmuz’un “Erdoğan tarafından tertiplendiği” yönündeki iddiaların; tarihî belgeler, aklî muhakeme, ilmî veriler, sosyolojik gözlemler ve dinî-hikmetli değerlendirmeler ışığında nasıl asılsız ve çürük temellere dayandığı ortaya konulmuştur. Hükümetin zaten iktidarda olduğu, halkın canı pahasına direndiği, faillerin açıkça itiraflarda bulunduğu bir darbeyi “tiyatro” gibi sunmak; hakikate değil, kara propagandaya hizmet eder. Bu iddialara karşı durmak, sadece bir lideri savunmak değil; gerçeği, şehitleri ve insanlık onurunu savunmaktır.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com