ÇARPIK SANAT
ÇARPIK SANAT
Bu millet sanat adına çok ahlaksızlık ve küfürlerle büyüdü.
Masum gibi yutturulan hababam sınıfının açtığı yaraları bir türlü kapatamadık.
Ve de olumlu ve başarılı yönde bir alternatifi ortaya koyamadık.
-Bu milletin yıkımı evvela aileden başladı.
Aileyi ayakta tutan haya, edeb, ahlak yıkıldı.
Bu da sanat adına filmlerle yapıldı.
-Firavunlara dönemi. İşte o ç,rk,n b,r çok örneklerden biri;
“Bir zamanlar TÜRKİYE!
FİLMDE BEYTULLAH’IN RESİMLERİ VAR!
KALDIRIN!
Birleşen Yollar filminin finansörü, Elif Film kurucusu ve yöneticisi Ali Osman Emir Osmanoğlu anlatıyor:
Sene 1970.
Türkan Şoray ve İzzet Günay başrol oyuncusu. Türkan Hanım’a teklifi götürdük. Senaryoyu okudu, çok beğendi. Fakat karar vermekte çekimser kaldı. Her yıl on film çeken, çektiği filmlerle gişe rekorları kıran Şoray için başörtülü, tesettürlü, namaz kılan, alnı secdeden kalkmayan bir hanımefendiyi canlandırmak… Böyle bir filmde başrol oynamak, sanat intiharıydı. Hak vermemek elde değil tabi. Bir daha onunla film çekmeyebilirlerdi. Geç de olsa kabul etti.
Şûle Hanım Huzur Sokağı romanının filme alınacağını duyunca çok heyecanlandı. Kabul etti bir şartla: Sahne çekimleri romanda yazan şekilde olacak, tesettür ve örtünme kesinlikle vazgeçilmeyecek.
Her gün iki valiz kendi evinden taşıdığı dekor, kostüm, perde ve seccade ile geliyordu. On gün bu şekilde sürdü. Türkan Şoray’ın başörtüsünü bizzat kendi bağlar, iğne, toka takardı. Beyaz tülbent içerisinde namaz kılması sahnesi olacak ve Şoray dua ederken ağlayacak. Şoray:
-Siz odadan çıkın. Dua için O’nunla baş başa kalmam gerekiyor. Bir girdik içeriye… Gözlerinde damlalar… Hülya Koçyiğit ve Şoray’dan başka tüm artist ve aktristiler ilaçla ağlardı. Onlar kalpten…
Dişinden tırnağına katar örtülü, çok heyecanlı. Namaz sahnesi… Selam verdi ve Şûle Hanıma döndü dedi ki:
-Abla! Ben rol icabı O’na yönelerek namaz kıldım. O kadar mutlu oldum ki.. Bir de gerçekten kılsam kim bilir mutluluğum ne kadar artacak…!!!
Çekim bitti. Türkan Şoray’dan bazı görüş ve düşüncelerini alıyoruz. Bize döndü:
-Bizim dışımızdaki insanlar bizim bu sektör ve şöhret içinde mutlu olduğumuzu düşünüyorlar. Bu doğru değil. Eğer elimde olsa, Filmde geçen Feyza’nın yerinde olmak ve hayatıma Feyza olarak devem etmek isterdim…!!
Çekimlerde set görevlileri Şûle Yüksel Hanım’ı setten uzaklaştırırlar. Emri kimin verdiği belli olamadı bir türlü. Yönetmen Yücel Çakmaklı’nın öyle bir tavra girmesi mümkün değil. Dini filmlerle iç içe. Görünmeyen bir el o baskıyı kurdu.
Hatıralarını anlatırken Şûle Yüksel Şenler, ” Eğer 10 gün daha Türkan Şoray ile beraber olabilmeme müsaade etselerdi; namaza başlar, Allah’a ulaşma mutluluğu yaşardı.”
O zaman “Sansür komisyonu vardı. Beş kişilik sansürden geçmeyen bir film kesinlikle vizyona giremiyordu. Ankara’ya gitti film, heyecanla bekliyoruz. Sene 71. 12 Mart muhtıra yılı. Komisyonda Genelkurmaydan Generaller, Milli Eğitimden yetkililer var. İkiye üç, onaylanmadı. Filme normalin üzerinden fazla masraf yapmışız. İlk filmimiz. En meşhur, en iyi rol yapan oyuncuları tek tek seçmişiz, avans vermişiz. Gelecek için borçlanmışız. İlla bu film geçmeli, vizyona germeli. Milli Eğitim adına komisyonda bulunan fert üzerinde çalışma yaptık, rica, teklif, açıklama, baskı. ne gerekiyorsa… Üst mevkiler devrede. Sonunda bize dedi ki:
-Bakın kardeşim, filmde Beytullah’ın resmi var. Onunla ilgili sahneleri kaldırın. Onay veririm. O sahnede görünen Kabe, bizim gençlerimiz için tehlikeli sahne. (Ne kadar yazık.!!! Beytullahın resmi gençler için nasıl tehlike oluyor.??? Cumhuriyetin kuruluşunun amacı; İslâmı ve Müslümanlığı bu ülkede, Türkiye’de yok etmek.!!) Kâbe görünmemeli. Sol fraksiyon filmler için de bu yöntemi önerdik şimdiye kadar. İşaret ettiğimiz sahneleri kaldırıyorlar, vizyona giriyor.
Kaldırdık. Ankara başta olmak üzere Türkiye 7 bölge. Yedisinde de rekor düzeyde katılım ve beklediğimizin üzerinde hasılat.
**************
*“Dünyanın en sağlam aile ocağı Osmanlı’da doğdu ve bu varlık hiçbir milletin tarihinde görülmemiş şekilde umumi hayatı inşa etti.
Ben Batılı bir aile hukuku profesörü olarak diyorum ki;
Türk milletinin elinden âile nizamını alınız, geriye hiçbir şey kalmaz.” Prof. Gaston Jèze
“1924 meclisinde Van milletvekili olan İbrahim Arvas Bey,
Lozan Muahedesi İngiliz parlamentosunda görüşülürken, elliye yakın milletvekilinin söz alıp,” nasıl oldu da Türklere istiklal verdiniz?” diye tenkitte bulunduğunu;
Lozan’da İngiliz murahhası Lord Curzon’un da “Evet istiklâl verdik ama karşılığında maneviyatlarını aldık” dediğini o zamanki İngiliz gazetelerinden naklen anlatmaktadır.
(Tarihî Hakikatler, s.102) ”
Lord Curzon şöyle der…
“Türkler bittiler. Bir daha eski güçlü günlerine kesinlikle kavuşamayacaklardır. Zira biz onları (Türkleri) Lozan anlaşması ile ruhen, imanen öldürdük.
Türkler İslâm’dan uzaklaştırılacaklar. D.Mehmet Doğan, Türkiye Cumhuriyeti Tarihine Giriş, Sayfa 221.
-Ve bu plan şöyle gerçekleşti.
Adı değiştirilen 1 milyon gayri Müslim. [1]
-Ve bu sari illet gibi her alana yayıldı.
Esnaf ahlakı ve insan kazanmayı değil, para kazanma uğruna ahlaki değerleri kaybetmeyi göze aldı.
– Sahtekarlığın itirafı.
Ahlaksızlık kazandırmaz.
Kaybettirir.
Başta insanlığı.
Varsa şerefi.
Kalmışsa şahsiyeti.
Bitmemişse saygıyı.
Olmayan sevgiyi.
MEHMET ÖZÇELİK
25-07-2025
[1] https://www.facebook.com/share/AMogzwoe5kCTLrNm/?mibextid=oFDknk