YÖN
YÖN
Taraf,Akibet,Son Nefes ve Netice.
Ebu Cehilden bile Peygamberimiz ümit kesmemiş ancak gidişat neticeyi belirler.
Her insanın Ebu Cehil ve Ömer tarafı vardır,dilediğini seçer.
Tıpkı karınca misali, İbrahim ve Nemrut tarafını seçme iradesi olduğu gibi.
Ebu Cehil olmak ne kadar tehlikeli ise, Ebu Cehille hatta Ebu Cehillerle beraber olmak da en az o kadar tehlikelidir.
Şerre alet olmak ve şer ve şerlilerle beraber olmak, şerrin başı ve temsilcisi olan şeytana arkadaş olmaktır.
Kim olduğun kadar,kimle ve kiminle olduğunda önemlidir.
Bir insanda bir cevher varsa Allah zayi etmez.
Dünyada da ve ahirette de karşılığını görür.
Her insanın iyi tarafıda var,kötü tarafıda.
Körlerin Filleri tarifi gibi veya Bektaşi gibi olmamalı. Eksik kalır.
Yani Allah ‘Namaza yaklaşmayın.’ derken ve bunu görürken, ‘İçkili olduğunuz halde’, tamamlayıcı cümleyi atlamamalı ve ondan da bahsetmeli, gizlememeli.
Aslında olaylar safları netleştirdi.
Herkes safını belirledi.
Tıpkı Netanyahu ve Gazze farkı gibi.
Bazen konuşmak kadar, susmakta fayda verir.
Susmalı, son kararı vermemeli, kadere bırakmalı.
Kader hükmünü de kararını da tam verir.
Hayra giden yolda ve yolcu da sabote edilmemeli.
Şer ateşine odun taşımamalı.
Hayrı; şer ve şerlilerde ve de onların içinde aramamalı.
Kişi tarafını haktan yana belirlemeli.
Şer yolunda hayırda olmaz, çıkışta bulunmaz.
Yukarıda ele aldığım her bir kelime ve cümle bir makale başlığını ihtiva eder.
Ben makaleleri ehli için kelimeleştirdim, cümleye yükledim.
Son Söz: Tarafını Hak’tan Yana Belirle
İnsan, bir ömür boyu hak ile batıl arasında bir tercihin eşiğindedir. Her nefes bir imtihan, her karar bir yön tayinidir. Ebu Cehil’in nefesiyle Ömer’in kalbi arasında salınır insanoğlu. Her yürekte iki taraf vardır: zulme meyleden bir yön, hakka yönelen bir cevher. Asıl marifet, bu iç mücadelede tarafını belirlemektir.
Olaylar safları netleştirir, zaman maskeleri düşürür. Kimin hangi safta olduğu, dilinden çok duruşuyla belli olur. Kimi Netanyahu misali zulmün tarafında susar, kimi Gazze gibi mazlum ama onurlu konuşur. Ve bazen susmak da bir şahitliktir; hak adına, sabırla, teslimiyetle.
Şerre alet olmak, şerre sessiz kalmak gibidir. Şerre hizmet eden yollar, hayra çıkmaz. Kimle olduğun, kim için sustuğun, neye ortaklık ettiğindir aslında. Zira Allah, içinde cevher olanı zayi etmez; yeter ki o cevher, karanlık ellerin değil, nurun izinde parlasın.
Unutma: Kader kararını verir, ama tercihi insana bırakır. Tarafını belirle. Hak’tan yana ol. Çünkü hakikatin tarafı, hem dünyada izzet hem de ahirette selamettir.
“Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi; iki apaçık yolu (hayır ve şer yollarını) göstermedik mi?” Beled.8-10.
@@@@@@
Bediüzzaman’ın tesbitiyle;
“Her Müslimin her vasfı Müslim olmak vâcip iken, haricen her dem vaki, sabit değildir.”
“Öyle de her kâfirin her vasfı kâfir olmak, küfründen neş’et etmek yine lâzım değildir.”
“Her fâsıkın her vasfı fâsık olmak, fıskından neş’et etmek, öyle de, her dem sabit değildir.”
“Demek bir kâfirin Müslim olan bir vasfı, Müslimdeki lâmeşru vasfına galip olur. Bilvasıta, o kâfir dahi ona galiptir.”Sözler.
“Hem de bir adam zâtı için sevilmez. Belki muhabbet, sıfat veya san’atı içindir. Öyleyse her bir Müslümanın her bir sıfatı Müslüman olması lâzım olmadığı gibi, her bir kâfirin dahi bütün sıfat ve san’atları kâfir olmak lâzım gelmez. Binaenaleyh, Müslüman olan bir sıfatı veya bir san’atı, istihsan etmekle iktibas etmek neden câiz olmasın? Ehl-i kitaptan bir haremin olsa elbette seveceksin!” Münazarat.
“Meselâ, sabrın mükâfatı zaferdir. Atâletin mücazatı sefalettir. Sa’y ve sebatın sevabı, servet ve galebedir. Şu halde, kâfirin evamir-i tekviniyeye karşı itaati, Müslümanın evamir-i tekviniyeye karşı isyanına galebe etmiştir. Bir müslim, her bir sıfatı Müslüman olmak lâzım gelmediği gibi, bir kâfirin her bir sıfatı kâfir olmak ve küfründen neş’et etmek lâzım değildir. Veyahut galebesi ona istidraçtır, Müslümana tathîrdir.” Rumuz.
“Muavenet elini kabul etmek ayrıdır. Adâvet elini öpmek de ayrıdır. Bir kâfirin her bir sıfatı kâfir olmak ve küfründen neş’et etmek lâzım olmadığından, İslâm’ın eski ve mütecaviz bir düşmanını def’ için, bir kâfir muavenet elini uzatsa, kabul etmek İslâmiyete hizmettir.” Hutuvat-ı Sitte.
@@@@@@@
Son Söz: Hakikatin Tarafında Olmak
İnsan, zıtlıkların iç içe geçtiği bir varlıktır. Ne her Müslüman tam manasıyla bütün vasıflarıyla Müslümandır, ne de her kâfir tamamen küfürle bezenmiştir. Zira hakikat, dış görünüşten daha derindedir; sıfatlar zâta yapışmaz, fiiller niyetlerle değer bulur.
Bir Müslümanın zulme meyletmesi, bir kâfirin adalete sarılması mümkündür. Mü’minin içindeki gaflet, kâfirin sırtlandığı hikmetten daha ağır basarsa, netice o terazide belli olur. Zira Allah, sünnetullah dairesinde hükmünü icra eder. Emr-i tekviniyeye uyan, meyvesini alır; isyan eden, neticesine katlanır.
Bu yüzden, insanı ya da kavmi değil; sıfatı ve neticeyi merkeze almak gerekir. Faydalı bir san’at, güzel bir ahlâk veya doğru bir prensip, sahibinin diniyle değil; hakikatle ölçülür. İyi olan alınır, kötü olan bırakılır. İktibas ile teslimiyet, işbirliği ile dostluk karıştırılmamalıdır.
Zira düşmanlık bir kalbe sığdığı gibi, hikmet de bir kâfirin zihninde yer bulabilir. Adâvetin elini öpmek zillet, muavenetin elini kabul etmek basirettir. Mü’minin işi, hakikatin izini sürmektir; kişilere değil, vasıflara taraf olmaktır.
O halde ölçümüz şu olsun: Haktan gelen her söz, her vasıf, her amel güzeldir; batıldan gelen her aldatıcı parıltı ise karanlıktır. Tarafımız, daima hak ve hikmetten yana olsun.
“Beden ölür, çürür, cana bakın siz.
Kim kiminle yürür, ona bakın siz.
Bırakın dönsün dönme dolaplar.
Haktan hakikatten yana bakın siz.”
A. KARAKOÇ